O HÂLÂ ROMANTİK 13 Kasım 2016
Beyazperdede
ve daha sonraları televizyonlarda birçok filmde hayranlıkla izlediğimiz
oyuncularla tanışmak, dostluklar kurmak, söyleşiler yapmak beni hep
heyecanlandırdı. 90’lı yıllarda Sevda Ferdağ’a uğradığım günlerden birinde
tanıştığımız birçok kez İstiklal Caddesi’nde, sinema derneklerinde rastladığım
Nilüfer Aydan’la söyleşi yapmaya giderken de aynı heyecanı yaşamıştım. Genç kız
coşkusunu hiç yitirmemişti Nilüfer Aydan.
İlk filmi Zeki Müren’le birlikte oynadığı Altın Kafes. Kemal Film’in 1957
yılında çektiği Altın Kafes filminde oynamadan önce, dans ediyordur Nilüfer
Aydan. Çok küçük yaşta Sinop Gemisi’nde telsizci olan babasını kaybeder. Annesi
çalışmaya başlar, ablası da Kervansaray’da dans ediyordur. “Ablamdan dolayı
Yılmaz Duru’yla tanışmıştım. Ondan dans dersleri aldım ve beraber dans etmeye
başladık. Kemal Film’den teklif geldi.” 1941 doğumlu olan Nilüfer Aydan henüz
15’indedir. Her şey “pespembedir”. Teklifi kabul eder. “Birden bire beni
başrole oturttular. Ben çok çaba harcamadım, yaşım küçüktü, çocuktum o zaman.
Her şey kendiliğinden oturunca pek kıymetini bilmiyoruz galiba.” Sonra Yılmaz
Duru’yla evlenirler ve dans etmek üzere Amerika’ya giderler. “Evlenmiştik.
Oğlumuz Turhan doğmuştu, Amerika’ya giderken burada, anneme bıraktım. Döndükten
sonra Halit Refiğ’in ilk filmi Yasak Aşk’la sinemaya da döndüm. Seviştiğimiz
Günler, Şehirdeki Yabancı, Şafak Bekçileri, Haremde Dört Kadın gibi filmler
takip etti. Dansa da devam ediyordum. Yılmaz’dan ayrıldıktan sonra dansı
bıraktım. Halit Refiğ’le evlendim sonra.”
Önemli
filmlerde oynayarak oyunculuğunu kanıtlamıştır Nilüfer Aydan. Yeşilçam’ın
“güzel devridir” 60’lı yıllar. Birçok filmde başrol oynar. Fakat o yılların ve
başarısının kıymetini bilmediğini düşünüyordur. “Benim evliliklerim de mesleğim
gibi biraz başarısız oldu. Birini seçmek gerekiyordu galiba. Ya evliliğini
götüreceksin ya mesleğini. Sinemanın hiçbir eğitimini görmeden gelmiştik.
Güzelsen, yeteneğin de varsa, bu işi becerebiliyorsan oluyordu o zamanlar. Bir
anlamda sokaktan bulup getirdiler bizi sinemaya. Ondan sonrasını tutmak çok
zor, önemli olan da o. Ama biz hayal dünyasında olduğumuz için bunların
kıymetini bilemedik.”
En çok Halit
Refiğ’in filmlerinde oynamıştır, oyuncu olarak da Göksel Arsoy, Cüneyt Arkın ve
Orhan Günşiray’la... “Bir okuldan gelmediğim için, içgüdüyle kendime göre
üstesinden geliyordum rollerin. İyi yönetmenlerle çalıştığımız zaman daha iyi
oluyordu filmler. Kötü filmlerim de var tabii, hepsine iyi diyemem. Ama iyi
yönetmenlerle iyi işler çıkıyordu. Benim bir de Moskova’dan ödülüm var,
Şehirdeki Yabancı filminden, en iyi kadın oyuncu ödülü. Bir de Simone Signoret
almıştı o zaman.”
1961 yılında
da Sinema dergisinin açtığı soruşturmada Yasak Aşk filmindeki oyunuyla en
başarılı kadın oyuncu seçilir. Nilüfer Aydan da yıldız sisteminin oyuncusuydu
fakat yıldız sisteminin çarklarında ezilmediğini söylüyor. Yıldız sisteminin
olumsuzluklarının daha fazla olduğunu düşünüyor. “Filmin adından önce yıldızın
adı yazılırdı. Zaten işletmeciler karar veriyordu oyuncuya. Ben o anlamda yıldız
olmadım, bir dönem belki ama… İyi filmlerde oynayan bir oyuncuydum. O çarka
girmedim. Ben bağımsız yaşamasını sevdiğim için o kadar şeyi kaldıramam, onu
taşımak istemem. İşimi seviyorum tamam, ama özgürlüğümü de seviyorum. Sokağa
makyajsız da çıkmalıyım, istediğim gibi yaşayabilmeliyim. Kurallara uyamam, o
bana göre değil. Hayatımdan da bellidir bu zaten.”
Çocukluğunda
da sinema vardır Nilüfer Aydan’ın kafasında. Amerikan filmlerini, müzikalleri
izleyip, “Hollywood’da artist olacağım” diye hayaller kurar. Müzikalleri
izleyip eve döndüğünde aynanın karşısında danslarla Gene Kelly’lerin
taklitlerini yapar.
70’lere gelindiğinde sinemaya ara verir. Zaten büyü bozulmuş, sinema krize girmiştir. Seks furyası da başlayınca tamamen uzaklaşır. 80’lerde tekrar sinemaya döner, “kürkçü dükkânı hesabı”. Çok farklı bir sinema vardır artık. Çok az film yapılıyordur üstelik.
70’lere gelindiğinde sinemaya ara verir. Zaten büyü bozulmuş, sinema krize girmiştir. Seks furyası da başlayınca tamamen uzaklaşır. 80’lerde tekrar sinemaya döner, “kürkçü dükkânı hesabı”. Çok farklı bir sinema vardır artık. Çok az film yapılıyordur üstelik.
“Şimdi ben
şunu söylemek istiyorum; sinemacılar birbirini sevmiyorlar. Yeşilçam’ın küçük
yazıhanelerinden yetişenler bizleri sevmiyorlar, belli bir düşmanlıkları var.
Bizi alıp küçük rollerde oynatıyorlar, az para veriyorlar. 60’lı yılların
oyuncularını seven genç kuşak bize daha çok değer veriyor, el üstünde tutuyor.
Çok enteresan bizi seven ve sahip çıkanlar hep Yeşilçam dışından yetişenler.
Tabii son dönemi anlatıyorum ben, 80’den sonrasını anlatıyorum. 60’larda biz
zaten yıldızdık ve el üstünde tutulurduk. Şunu söylüyorum, bana Nilüfer Aydan
olarak saygı duymayabilirsin. Ama bizim tarihimizde sinema tarihinde yer
edinmiş filmlerimiz var, bunlara saygı duymak mecburiyetindeler. Ben bir şey
kaybetmiyorum, ben yine Nilüfer Aydan’ım.”
Yeşilçam
dönemiyle yeni Türk sineması arasında ne gibi farklar vardı Nilüfer Aydan’a
göre? Bugünün sinemasını Nilüfer Aydan nasıl değerlendiriyordu?
“Şimdi daha
özgür, daha uçuk, daha cüretkâr filmler de yapabiliyorlar. İnsanların yaşanmış
hayatları var, çirkinlikleri ve güzellikleri var. Eskiden sadece güzellikler
işleniyordu. Şimdi o çirkinlikler de konuyor. Bence galiba doğru yapılıyor.
Filmler mutlu sonla biterdi, bu tartışılırdı yapımcıyla yönetmen arasında.
Haremde Dört Kadın’da iki final çekilmişti. Biri mutlu bitmişti, diğerinde
ölmesi gerekiyordu. Eskiden sansürün de çok olumsuz etkisi vardı. Şimdi filmler
daha gerçekçi; masaldan çıktı. Eskiden de gerçekçi filmler yapılıyordu ama
genelde masalsıydı. Mecburdular, çünkü o seyirci vardı. 60’lı yıllarda da tabii
çok güzel filmler yapıldı, az yapıldı ama yapıldı. Süzgece koyduğunuzda bir
Lütfi Akad’ın, Halit Refiğ’in, Atıf Yılmaz’ın, Memduh Ün’ün güzel filmleri
çıkıyordu ortaya. Genelde iş filmleri yapılıyordu. Şimdi artık öyle bir hale
geldi ki iyi film yapmak mecburiyetindeler. Kötü yapamazlar. Çünkü iyi filmin
seyircisi var şimdi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder