24 Mart 2020 Salı

NİLÜFER AYDAN


 O HÂLÂ ROMANTİK 13 Kasım 2016
Beyazperdede ve daha sonraları televizyonlarda birçok filmde hayranlıkla izlediğimiz oyuncularla tanışmak, dostluklar kurmak, söyleşiler yapmak beni hep heyecanlandırdı. 90’lı yıllarda Sevda Ferdağ’a uğradığım günlerden birinde tanıştığımız birçok kez İstiklal Caddesi’nde, sinema derneklerinde rastladığım Nilüfer Aydan’la söyleşi yapmaya giderken de aynı heyecanı yaşamıştım. Genç kız coşkusunu hiç yitirmemişti Nilüfer Aydan.
İlk filmi Zeki Müren’le birlikte oynadığı Altın Kafes. Kemal Film’in 1957 yılında çektiği Altın Kafes filminde oynamadan önce, dans ediyordur Nilüfer Aydan. Çok küçük yaşta Sinop Gemisi’nde telsizci olan babasını kaybeder. Annesi çalışmaya başlar, ablası da Kervansaray’da dans ediyordur. “Ablamdan dolayı Yılmaz Duru’yla tanışmıştım. Ondan dans dersleri aldım ve beraber dans etmeye başladık. Kemal Film’den teklif geldi.” 1941 doğumlu olan Nilüfer Aydan henüz 15’indedir. Her şey “pespembedir”. Teklifi kabul eder. “Birden bire beni başrole oturttular. Ben çok çaba harcamadım, yaşım küçüktü, çocuktum o zaman. Her şey kendiliğinden oturunca pek kıymetini bilmiyoruz galiba.” Sonra Yılmaz Duru’yla evlenirler ve dans etmek üzere Amerika’ya giderler. “Evlenmiştik. Oğlumuz Turhan doğmuştu, Amerika’ya giderken burada, anneme bıraktım. Döndükten sonra Halit Refiğ’in ilk filmi Yasak Aşk’la sinemaya da döndüm. Seviştiğimiz Günler, Şehirdeki Yabancı, Şafak Bekçileri, Haremde Dört Kadın gibi filmler takip etti. Dansa da devam ediyordum. Yılmaz’dan ayrıldıktan sonra dansı bıraktım. Halit Refiğ’le evlendim sonra.”
Önemli filmlerde oynayarak oyunculuğunu kanıtlamıştır Nilüfer Aydan. Yeşilçam’ın “güzel devridir” 60’lı yıllar. Birçok filmde başrol oynar. Fakat o yılların ve başarısının kıymetini bilmediğini düşünüyordur. “Benim evliliklerim de mesleğim gibi biraz başarısız oldu. Birini seçmek gerekiyordu galiba. Ya evliliğini götüreceksin ya mesleğini. Sinemanın hiçbir eğitimini görmeden gelmiştik. Güzelsen, yeteneğin de varsa, bu işi becerebiliyorsan oluyordu o zamanlar. Bir anlamda sokaktan bulup getirdiler bizi sinemaya. Ondan sonrasını tutmak çok zor, önemli olan da o. Ama biz hayal dünyasında olduğumuz için bunların kıymetini bilemedik.”
En çok Halit Refiğ’in filmlerinde oynamıştır, oyuncu olarak da Göksel Arsoy, Cüneyt Arkın ve Orhan Günşiray’la... “Bir okuldan gelmediğim için, içgüdüyle kendime göre üstesinden geliyordum rollerin. İyi yönetmenlerle çalıştığımız zaman daha iyi oluyordu filmler. Kötü filmlerim de var tabii, hepsine iyi diyemem. Ama iyi yönetmenlerle iyi işler çıkıyordu. Benim bir de Moskova’dan ödülüm var, Şehirdeki Yabancı filminden, en iyi kadın oyuncu ödülü. Bir de Simone Signoret almıştı o zaman.”
1961 yılında da Sinema dergisinin açtığı soruşturmada Yasak Aşk filmindeki oyunuyla en başarılı kadın oyuncu seçilir. Nilüfer Aydan da yıldız sisteminin oyuncusuydu fakat yıldız sisteminin çarklarında ezilmediğini söylüyor. Yıldız sisteminin olumsuzluklarının daha fazla olduğunu düşünüyor. “Filmin adından önce yıldızın adı yazılırdı. Zaten işletmeciler karar veriyordu oyuncuya. Ben o anlamda yıldız olmadım, bir dönem belki ama… İyi filmlerde oynayan bir oyuncuydum. O çarka girmedim. Ben bağımsız yaşamasını sevdiğim için o kadar şeyi kaldıramam, onu taşımak istemem. İşimi seviyorum tamam, ama özgürlüğümü de seviyorum. Sokağa makyajsız da çıkmalıyım, istediğim gibi yaşayabilmeliyim. Kurallara uyamam, o bana göre değil. Hayatımdan da bellidir bu zaten.”
Çocukluğunda da sinema vardır Nilüfer Aydan’ın kafasında. Amerikan filmlerini, müzikalleri izleyip, “Hollywood’da artist olacağım” diye hayaller kurar. Müzikalleri izleyip eve döndüğünde aynanın karşısında danslarla Gene Kelly’lerin taklitlerini yapar.

70’lere gelindiğinde sinemaya ara verir. Zaten büyü bozulmuş, sinema krize girmiştir. Seks furyası da başlayınca tamamen uzaklaşır. 80’lerde tekrar sinemaya döner, “kürkçü dükkânı hesabı”. Çok farklı bir sinema vardır artık. Çok az film yapılıyordur üstelik.
“Şimdi ben şunu söylemek istiyorum; sinemacılar birbirini sevmiyorlar. Yeşilçam’ın küçük yazıhanelerinden yetişenler bizleri sevmiyorlar, belli bir düşmanlıkları var. Bizi alıp küçük rollerde oynatıyorlar, az para veriyorlar. 60’lı yılların oyuncularını seven genç kuşak bize daha çok değer veriyor, el üstünde tutuyor. Çok enteresan bizi seven ve sahip çıkanlar hep Yeşilçam dışından yetişenler. Tabii son dönemi anlatıyorum ben, 80’den sonrasını anlatıyorum. 60’larda biz zaten yıldızdık ve el üstünde tutulurduk. Şunu söylüyorum, bana Nilüfer Aydan olarak saygı duymayabilirsin. Ama bizim tarihimizde sinema tarihinde yer edinmiş filmlerimiz var, bunlara saygı duymak mecburiyetindeler. Ben bir şey kaybetmiyorum, ben yine Nilüfer Aydan’ım.”
Yeşilçam dönemiyle yeni Türk sineması arasında ne gibi farklar vardı Nilüfer Aydan’a göre? Bugünün sinemasını Nilüfer Aydan nasıl değerlendiriyordu?
“Şimdi daha özgür, daha uçuk, daha cüretkâr filmler de yapabiliyorlar. İnsanların yaşanmış hayatları var, çirkinlikleri ve güzellikleri var. Eskiden sadece güzellikler işleniyordu. Şimdi o çirkinlikler de konuyor. Bence galiba doğru yapılıyor. Filmler mutlu sonla biterdi, bu tartışılırdı yapımcıyla yönetmen arasında. Haremde Dört Kadın’da iki final çekilmişti. Biri mutlu bitmişti, diğerinde ölmesi gerekiyordu. Eskiden sansürün de çok olumsuz etkisi vardı. Şimdi filmler daha gerçekçi; masaldan çıktı. Eskiden de gerçekçi filmler yapılıyordu ama genelde masalsıydı. Mecburdular, çünkü o seyirci vardı. 60’lı yıllarda da tabii çok güzel filmler yapıldı, az yapıldı ama yapıldı. Süzgece koyduğunuzda bir Lütfi Akad’ın, Halit Refiğ’in, Atıf Yılmaz’ın, Memduh Ün’ün güzel filmleri çıkıyordu ortaya. Genelde iş filmleri yapılıyordu. Şimdi artık öyle bir hale geldi ki iyi film yapmak mecburiyetindeler. Kötü yapamazlar. Çünkü iyi filmin seyircisi var şimdi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder