FİLM İCABI KÖTÜ ADAM 31 Temmuz 2016
“Sinema Adına Teşekkürler…
Yıllar yılı
Türk sinemasına emek vermiş bir sanatçının, hayatı boyunca beklentisi duygu
zenginliği ve insanlar tarafından sevilmek, anılmak, kalıcı bir şeyler
bırakmaktır. Sinema sanatçısı yıldız arkadaşlarım ile nostaljik duygulardan yola çıkarak en
eski filmlerden kesitlerle bugüne kadar uzanan bir sinema yıldızları albümü
hazırladım. Kütüphanenizin bir köşesini lütfen bizlere ayırın.
Bütün
sevenlerime ve sevmeyenlerime de sonsuz sevgi ve saygılarımı sunarım. Turgut
Özatay” Bugün birçok evin, işyerinin kütüphanesinde yer alan “Turgut Özatay
Sinema Yıldızları Albümü”nün son sayfasında yer alıyordu yukarıdaki satırlar. Bizzat kendisinin şehir şehir, kapı kapı
dolaşarak dağıttığı albüm, Turgut Özatay’ın bilgisi dâhilinde ve ne yazık ki
çok özensiz hazırlanmıştı. Hiçbir zaman harcayamayacağı kadar çok paralar
biriktirdiği konuşuluyordu o günlerde Yeşilçam sokaklarında. Bu nedenle o
günlerde, birçok sahtekâr, “alocu” türemiş, çeşitli sanatçıların adını
kullanarak -onların bilgisi dışında- saat gibi malzemeler pazarlayanlar, sahte
jübileler düzenleyenler çoğalmıştı.
Kazıklı
Voyvoda olarak da, hain mi hain mafya babası ya da, hin mi hin gazino patronu
olarak da, zaman zaman iyi adam olarak da izlediğim fakat daha çok, defalarca
izlediğim “Yalnızlar Rıhtımı”, “Kırık Çanaklar” ve “Hızlı Yaşayanlar”
filmlerindeki güçlü oyunculuğuyla hatırladığım Turgut Özatay’ı, albümünü aldığım
o yıllarda birkaç kez daha aramıştım görüşebilmek umuduyla, fakat ne yazık ki
görüşememiştik.
Askerlik
sonrası çalışmak için geldiği İstanbul’da, ilk iş olarak nakliyecilik yapmaya
başlar. Sirkeci’de Şen İzmir Nakliyat Ambarı’nda çalışır. Sıkıcı ve birbirinin
aynı geçen günlerde yapabildiği ve kendini iyi hissetmesini sağlayan tek şey
Pazar gezmeleridir. Hayatını sıkıcı olmaktan biraz olsun kurtaran Pazar
tatilinde, film izlemek en önemli eğlencesi olur. Yine bir Pazar günü film
izlediği Sümer Sineması’ndadır. Film arasında fuayede sarı saçlı bir bayanla
orta yaşlı bir erkek O’na bakıp bakıp bir şeyler konuşurlar. Sonunda yanına
gelen orta yaşlı bey, “Türk müsünüz?” diye sorar. “Hayret hiç benzemiyorsunuz.
Sizi ecnebiye benzettik. Karımla bunu konuşuyorduk.” Ardından Turgut Özatay’ın
hayatının akışını değiştirecek cümleler gelir: “Ben film rejisörüyüm. Şehir
Tiyatrosu aktörlerinden Refik Kemal Arduman. Çevirdiğimiz filmde büyük bir rol
var. Oynar mısın?”
Şaşkındır
Turgut Özatay. Siyah beyaz filmlerde farkına varamadığımız yeşil gözlerindeki
şaşkınlığı gizlemeye çalışarak, “Oynarım oynamasına da, patronumdan izin
alabilirsem” gibi cümleler kurar. Yönetmen ve yapımcı ertesi gün onun yerine
patronundan izin alırlar ve oyunculuk serüveni başlar Turgut Özatay’ın,
“Kahraman Denizciler” filmindeki rolüyle. Ardından filmler arka arkaya gelmeye
başlar. Güçlü oyunculuğunu ilk filmlerinde gösteren ve başa oynayan Turgut
Özatay’ın jön dönemi kısa sürer nedense. İkinci adamı, jön’ün karşısındaki
‘kötü adam’ı oynamaya başlar. “İyi”yi oynadığı filmler de az değildir fakat
kötü adam olarak ünlenir kısa sürede. Tarihi, kostüme filmlerde ise “Kahpe
Bizans”taki zalim düşman olarak çıkar karşımıza. Kara Murat serisinin Kazıklı
Voyvoda’sı…
Kaptan
Rıdvan’la aşk yaşayan konsomatris Güner’in patronu, bar sahibi Ali’dir, bir
Lütfi Akad filmi olan “Yalnızlar Rıhtımı”nda. Sadri Alışık’ın karşısında
ezilmez oyunuyla. Memduh Ün’ün yönettiği “Kırık Çanaklar” filminde de unutulmaz
bir portre çizen Salih Tozan’ın yanında, Lale Oraloğlu ve Reha Yurdakul’la
birlikte güçlü bir oyunculuk sergiler, aile reisi şoför Cemal rolüyle.. Yuva
yıkan kötü adam Turgut Özatay, bu kez fettan komşusu Mualla’nın oyununa gelip
kendi yuvasını dağıtır. Filmin çocuk oyuncusu Rüya Gümüşata da çok başarılıdır
ve unutulmaz fotoğraflar, sahneler çıkar ortaya. Nevzat Pesen’in yönettiği
“Hızlı Yaşayanlar” filminde de Ayhan Işık, Ekrem Bora, Kadir Savun, Asım
Nipton, Pervin Par ve Diclehan Baban gibi güçlü bir kadroyla paylaşır baş
rolleri. Gazetelerin Özgürlük Heykeli’nin tepesinden bırakıldığında Amerika’dan
geçilen haberlerin gazete yere düşmeden İstanbul’da baskıya girmediği fakat
neredeyse o sürede yetişecek bir hızla okurlara ulaştırılmaya çalışıldığı
günlerde yaşanan rekabet anlatılır filmde. İstanbul’da yayınlanan gazeteleri
başka kentlere, taşraya taşıyan kamyonların şoförlerinin ölümle burun buruna
geçen hızlı yaşamaları. Kamyon şoförlerinden Kara Cemil rolüyle Turgut Özatay,
diğer rol arkadaşlarıyla başa baş bir oyun çıkarır.
Alacakaranlık
kuşağında yaşadığımız günümüzde, hayat bütünüyle bir yanılsama olarak yaşanıyor
belki de. Hayatın daha naif olduğu, kitle iletişim araçlarının insanları
böylesine yönlendirmediği dahası ‘yozlaştırmadığı’ yıllarda da başka
yanılsamalar yaşanıyordu elbette. Bugüne göre daha saf, daha masum
yanılsamalardı bunlar. Örneğin insanların, izledikleri filmlerde gördüklerini
ve o filmlerin hayal kahramanlarını gerçek sanmaları gibi. Oysa her şey ‘film
icabıydı’. Bu, o yılların naifliği kadar o filmlerin ve filmlerdeki hayal
kahramanlarını canlandıran oyuncuların “sahiciliği”yle de ilgiliydi. Bu durum
yumurta tavuk denklemindeki kadar bile içinden çıkılmaz bir paradoks değil. Bir
başka yanılsamayı da piyasa koşullarına yenik düşen Yeşilçam’ın yapımcıları,
yönetmenleri yaşamıştı o yıllarda; bir filmde kötü adamı oynamış ve başarılı
olmuş bir oyuncuya sürekli aynı rolü oynatarak.
O yıllarda filmlerde yaptıklarının sadece rol ve ‘film icabı’olduğunu
anlatamayan Turgut Özatay, Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu, Önder Somer gibi
oyuncuların taşlı sopalı ya da ağır hakaretler içeren sözlü saldırılara
uğramaları, onlara verilen ödüllerdi aslında. Tıpkı kendisine taş atanlara
“Atın, atın. Siz bana taş değil ekmek atıyorsunuz” diyen Erol Taş örneğinde
olduğu gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder