07 Şubat 2016
Irak-Türkiye
sınırı. Amerika Birleşik Devletleri-Irak savaşından birkaç hafta önce. Türkiye-İran
sınırında bulunan bir Kürt mülteci kampı. Kamp sakinleri televizyon
antenlerinin yönünü ayarlayarak ülkede olup biteni izlemeye çalışmaktadır.
- “Şu
Saddam’ın bize yaptığına bak. Suyumuz yok, elektriğimiz yok, hiçbir şeyimiz
yok. Her şeyden mahrum kaldık. Televizyonlarımız bile çalışmıyor ki. Neler
geldi başımıza, neler geldi.”
Soran’la Agrin de bu esnada kampta tanışırlar. Mayın toplayarak yaşayan Uydu lakaplı Soran 13 yaşında bir çocuktur. Ailesi katliamda öldürülen Agrin, Halepçe’den gelmiştir. Sınıra gitmek istiyordur. Ağabeyi Henkov, mayına bastığından kollarını kaybetmiş. Geleceği görebilme yeteneğine sahiptir. Arin’le Henkov’un yanında kardeşleri sanılan küçük bir çocuk vardır. Henkov Arin’in çocuğu olduğunu söylese de Arin’in yanıtı nettir ve savaşın acımasızlığını gösterir.
Soran’la Agrin de bu esnada kampta tanışırlar. Mayın toplayarak yaşayan Uydu lakaplı Soran 13 yaşında bir çocuktur. Ailesi katliamda öldürülen Agrin, Halepçe’den gelmiştir. Sınıra gitmek istiyordur. Ağabeyi Henkov, mayına bastığından kollarını kaybetmiş. Geleceği görebilme yeteneğine sahiptir. Arin’le Henkov’un yanında kardeşleri sanılan küçük bir çocuk vardır. Henkov Arin’in çocuğu olduğunu söylese de Arin’in yanıtı nettir ve savaşın acımasızlığını gösterir.
- O, ailemizi
öldüren ve bana bunu yapanların çocuğu değil mi? Benim çocuğum mu yani? Benim
çocuğumsa babası nerede?
Her yerde
savaş vardır, herkes haber peşindedir, uydu çanak alma peşindedir. Henkov, o
haliyle mayın toplamayı sürdürür.
Soran,
Agrin’e âşık olur. Henkov bu durumdan hoşnut değildir. Savaş koşulları tüm
acımasızlığıyla sürmektedir. Kampın çocukları tarlalardan mayın toplayıp
satarlar.
Soran:
Şuradaki çocukları görüyor musun? Onlar Kürt olduğunu bilmiyor, seni yabancı
sanıyorlar.
Mayınları
bugün kaçtan alacaksın Ahmet?
Ahmet: 22
Dinar fazlası olmaz,
Soran:
Dalgamı geçiyorsun sen. Önceden daha fazla fiyat verirdin. Birleşmiş Milletlere
tanesini 2200 Dinardan verdiğini bilmiyorum mu sanıyorsun? Onların ne kadar
kazandığını bile biliyorum. Onların köpekleri bile bizim çocuklarımızdan 50 kat
fazla kazanıyorlar. Üstelik onlar köpeklerine bir tas yemek veriyorlar. Bir
Kürt olarak çocuklarımıza yardım edebilirsin.
Henkov bir
kez daha geleceği görmüş ve ABD ile Irak arasında savaş çıkacağını söylemiştir.
Soran bunu kampta kalanlara duyurur. ABD, Irak savaşı başlar. Amerikan
helikopterlerinden atılan bildirilerde şunlar yazılıdır: “İyi günler gelecek.
Adaletsizlik, talihsizlik ve zorbalığın sonu. Biz sizin dostunuz ve
kardeşiniziz. Bize karşı olanlar düşmanımızdır. Bu ülkeyi cennet yapacağız.
Acılarınızı dindirmeye geldik.”
ARİN’İN
TRAJEDİSİ
Soran, kampın
çocuklarına silah kullanmayı kimyasal saldırıya karşı maske kullanmayı öğretir.
Arîn bir an önce sınırı geçmek, gitmek istiyordur fakat çocuktan rahatsızdın,
onu kampta bırakmak istiyordur. Terk ettiği çocuk mayın tarlasına girer. Soran
yanına aldığı mayın toplayıcısı çocuklarla onu kurtarmaya gider. Çocuğun yanına
giderken bastığı bir mayın patlar, ayağından yaralanır. Çocuk kurtulmuştur.
Henkov ertesi gün her şeyin biteceği öngörüsünde bulunur. Soran bunu savaşın
biteceği biçiminde yorumlar ve köylüye duyurur. ABD, Irak’ı işgal etmiş Saddam
devrilmiştir. Halk televizyondan canlı yayında izler olan biteni. Saddam’ın
heykelleri de yıkılmıştır. Çocuklardan biri elindeki mayınları satıp Saddam
heykelinin kolunu satın alır ve Soran’a getirir. Bir de küçük kırmızı balıklar
getirmiştir yanında. Henkov bu kez de Arin’in intihar edeceğini görür, Agrin’i
aramaya çıkar. Amerikan işgal kuvvetleri kampa gelmiştir.
Kaplumbağalar da Uçar, daha önce Sarhoş Atlar Zamanı adlı filmiyle 2000
yılında Cannes’da Altın Kamera ödülünü alan İranlı Kürt yönetmen Bahman
Ghobadi’nin 2004’te çektiği ikinci filmidir. Berlin Uluslararası Film Festivali
En iyi istikbali ve barış film ödülü (2005) başta olmak üzere birçok ödülleri
alır. 2006’da İran en iyi yabancı film dalında adaylık gösterilir.
Film adını
eski bir Kürt hikâyesinden alır. Hikâye şöyledir: “Göl kenarında yaşayan bir
kaplumbağa, çevresindeki kuşları sürekli izler, onlara imrenirmiş. Zaman
geçtikçe bu kuşlarla arkadaş olmuş ve duygularını paylaşmış. Kaplumbağa,
yaşadığı gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş; ama kendisi de biliyormuş,
gidecek olsa bu gezinin bir ömür süreceğini. Kaplumbağa keşke ben de sizin gibi
uçabilseydim demiş kuşlara. Kaplumbağanın bu dileğini yerine getirmek isteyen
kuşlar, ‘uçabilirsin!’ demişler kaplumbağaya. Kaplumbağalar da uçar! Bir dal
bulan iki kuş, kaplumbağayı karşıya geçirmek için iki yanından tutacakmış. Tek
yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler kaplumbağaya. Kaplumbağa dalı
ısırmış ve yükselmiş yükselmişler, uçmuş uçmuşlar ama kaplumbağa korkmuş
yükseklerden. Heyecanla bağıracağı an çenesi açılıvermiş kaplumbağanın ve suya
düşmüş; yani ait olduğu yere... Kendi yavaş, imkânsız hayatını anlamış,
yüksekler için yaratılmadığını, kuşlar gibi olamayacağını...”
İçinde
yaşadıkları köyden, kamptan başka gidecek yerleri olmayan insanların savaşın
gölgesindeki hikâyeleri anlatılır filmde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder