KORKU EDEBİYATI VE KORKU SANATLARI UZMANI BİR SİNEMA
TARİHÇİSİ 16 Ekim 2016
Aynı
dergilerde yazdık, aynı mekânları paylaştık, aynı insanlarla arkadaşlık yaptık.
Ne zaman Beyoğlu’ya çıksam Giovanni’ye rastlardım. En önemli ortak dostumuz
birlikte kitaplar yazdığı ve çok erken yaşta yitirdiğimiz Metin Demirhan’dı.
Giovanni’yi çoğunlukla Metin’in Atlas Pasajındaki dükkânı Atılgan’da bulurdum.
Giovanni Scognamillo’nun, birlikte yazdığımız Merhaba Beyoğlu dergisinde “Mesut
Kara ve Küçük İskender olmasa Beyoğlu çekilmez” demişliği de vardı.
(1929 - 2016) |
Birçok kez
evinde sohbetler, söyleşiler yaptık. Birçok konuda, özellikle fantastik sinema
alanında Giovanni’ye danışırdım. 2006 yılında Giovanni Scognamillo, Metin
Demirhan ve Yılmaz Atadeniz’in danışmanlığında Fantastiğin Sineması adlı
belgeselimi çekmiştim. Yeni projelerimiz Metin’in vefatıyla yarıda kalmıştı.
Birlikte Erotik Türk Sineması belgeseli çekecektik. Şimdi Giovanni’nin
vedasıyla daha da yalnızlaştık.
Kimi
insanları tanımlamak, onları anlatmak çok zordur. Nereden başlayacağınızı,
hangi özelliğini anlatacağınızı şaşırırsınız. Bay Giovanni Scognamillo da böyle
insanlardan. Sinema tarihçisi, sinema yazarı, korku edebiyatı ve korku
sanatları uzmanı, vampirolog… Sinema tarihçisi, İtalyan kökenli Giovanni
Scognamillo 1929’da İstanbul’da doğar. İtalyan Lisesi’ni bitirdikten sonra,
İtalyan Kitapevini yönetmeye başlar. Sonra dekoratör yardımcılığı ve 14 yıl
bankacılık yapar. Şube müdürlüğü yaptığı bankadan ayrılıp reklam filmleri
dağıtan bir şirkete ortak olur. 1964 yılından itibaren İstanbul’da çekilen
birçok yabancı filmde, prodüksiyonda ya da reji asistanı olarak çalışır.
1948-60 yılları arasında daha çok yabancı basında muhabirlik yapar, sinema
yazıları yazar. 1961’de Akşam gazetesine sinema eleştirmeni olarak girer ve
1967’ye kadar çalışır.
SİNEMAYA
ADANMIŞ BİR YAŞAM
Sinemaya
ilgisi çocukluğunda başlar. Çünkü babası ve eniştesi sinema alanında
çalışıyorlardır. 30’lu yılların başlarında Star Film’in sahibi olan babası,
Elhamra sinemasının müdürlüğünü yapar bir süre, sonra İpekçilerin yanında,
Fitaş’ta çalışır. 1951’den sonra da o yıl kurulan Atlas Film’e işletmeci olarak
girer. Yine 1930’ların başlarında Fox şirketinin İstanbul şubesinde satış
müdürü olan eniştesi Viktor Kastro, aynı dönemde Süreyya sinemasının da
müdürüdür. Daha sonra da Atlas sinemasında müdürlük yapar. Vedat Ar’la birlikte
reklam filmleri çeken bir şirket kuran eniştesi, reklam filmleri işletmeciliği
de yapar.
Bay Giovanni
ilk kitaplarını sinema yazarı ve araştırmacısı Agâh Özgüç’le birlikte hazırlar.
1965 yılında “Türk Sineması’nda Kadın ve Cinsellik” adlı kitabı ve “1965 Sinema
Yıllığı”nı yapıyorlar birlikte. Giovanni Scognamillo bu kitapların ardından
“Türk Sineması’nda 6 Yönetmen”i yazıyor. Sonra arka arkaya kitaplarını
yayınlamaya başlıyor. Giovanni Scognamillo’nun yazdığı 1896-1986 yıllarını
kapsyan iki ciltlik Türk Sinema Tarihi adlı kitabı, daha sonra genişletilmiş
içeriğiyle tek cilt olarak da yayımlandı. Bu kitap dışında başka araştırmacı ve
tarihçilerin de Türk Sinema Tarihi kitapları, çalışmaları, araştırmaları var.
Bunların yeterli ve doğru olup olmadığını soruyorum. “Benim yazdığım sinema
tarihi dahil olmak üzere yeterli olduğunu düşünmüyorum. Türk sinemasını
sıfırdan başlayıp yeniden araştırmak gerekiyor. Çünkü acaba ilk Türk filmi Fuat
Uzkınay’ın çektiği fakat kimsenin görmediği film midir? İlk gösteri gerçekten Sponeck
Salonunda yapılan gösteri midir? O gösteriyi gerçekten Sigmund Weinberg mi
yaptı? Bu tarz sorular sürekli olarak soruluyor fakat derinlemesine bir
inceleme yok. En azından yayımlanmış incelemeler eksik.”
1980-2000
ARASI SİNEMAYA ELEŞTİRİLERİ
1980-2000
yılları arasında yapılan sinemaya da, sinema yazarlığına da biraz eleştirel
bakıyordu Giovanni Scognamillo. 12 Eylül’ün baskılarında doğan sinemanın,
kendini aşamadığını düşünüyordu. “Sadece 12 Eylül psikozuyla da açıklanamıyor
bu. Cinsellik başta olmaz üzere bazı temalara daha özgürce yaklaşabiliyor Türk
sineması. Bu arada unutulan bir şey var. Sinema sanattır fakat aynı zamanda
popüler bir sanattır, bir gösteri sanatıdır. Bu filmlerin izleyici sayısına,
hâsılatlarına baktığımda merak ediyorum, bu filmler kimler için yapılıyor?
Bazen çok tutulan, iyi eleştiriler alan hatta ödüller alan film seyirci
bulamıyor. Neden? Tamam, eski Türk sinemasının seyircisi televizyona kaydı
fakat bu tür sinemanın seyircisi nerede merak ediyorum. 80’lerden bu yana
birçok Türk filmi, yabancı festivallerde ödüller aldı. Ancak o ödül alan
filmler, o ödül veren ülkelerde çok ender gösterildi ve o filmlerden birçoğu
Türkiye’de de seyirci tarafından çok ilgiyle karşılanmadı. En basit
tanımlamayla bir film niye yapılır? Sinemada gösterilmek ve seyircinin ilgisini
çekmek için. Elbette bir filmin gişe yapması onun iyi film olduğunun ölçüsü
değildir. Değişen sinema kendi seyircisini bulamadı. Her ülkede sanat sineması
vardır. Fakat kendi pazarını da yaratır bu sinema. Bizde bu filmlere yeterli
tanıtım da yapılamıyor. Bu sadece, salon bulamıyoruz edebiyatıyla da
açıklanamaz. Salon bulsak da seyirci bulamıyoruz. Bir ulusal festivalde ödül
almak ya da bir iki sinema yazarının övücü yazılarını okumak o yönetmeni ya da
yapımcıyı tatmin ediyorsa benim söyleyecek bir şeyim yok.”
“Son dönem
Türk sineması ne kadar bireyciyse kanımca eleştiri de aynı durumda. Yani bir
elit için film yapılıyorsa, sanki bir elit için de sinema yazısı yazılıyor. Hem
yeterli değil hem de bence doğru değil.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder