DÜNYANIN BÜTÜN İŞÇİLERİ BİRLEŞİNİZ!
17 Nisan 2016
17 Nisan 2016
Büyük
kentlerde sanayileşme, kapitalist üretim ilişkileri gelişmeye başladığında
açılan irili ufaklı fabrikalarla işçi sınıfı ve sorunları da girer hayatımıza.
Fabrikalarda işçiler sendikasız, güvencesiz çalıştırılır ucuz işgücü olarak.
Çalışanın yoksulluğunda, yaşamında bir değişim olamazken sermaye sahipleri
çalışanlarının sırtından kazandıkça kazanır.
İşçilerde
sınıf bilinci oluştukça, hak arama mücadeleleri başlar. Fabrikalarda sendika ve
grev hakkı için harekete geçen işçilerin mücadeleleri, direnişleri, ödedikleri
bedeller sinemaya da yansır. Bu türün ilk örneği, sendikalaşma sürecinin
anlatıldığı, 1964 tarihli ilk işçi-sendika-grev filmi olarak sinema tarihine
geçen, senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, Ertem Göreç’in yönettiği
Karanlıkta Uyananlar’dır.
Filmde
ustabaşı, “Sendikaya girelim de kapı dışarı mı etsinler işimizden?” diyen
işçiye şunları söyler: “Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz. (ürettikleri boya
kutusunu eline alıp göstererek) Şu meydana gelir miydi emeğimiz olmadan? İşte,
bunu yaratan emeğimizin hakkını biz almazsak kim verir bize? Ben teknisyenim,
çoluğum çocuğum da yok. Dört çocuğunla sürünmüyor musun Mustafa, ya sen Temel, 60
lira alırsın haftada, hasta anan, karın, iki çocuğunla nasıl geçiniyorsun? Sen
Hasan, Rıza, Moiz, Şakir, Hıristo, Yaşar? Ulan neyiniz var kaybedecek? Kanun
bir hak vermiş size, köpek gibi korkup titreşeceğinize, hele bir sımsıkı
tutunun birbirinize, bakın o zaman kimse sizin ekmeğinizle, insanlığınızla
oynayabilir mi?”
Turgut Bey’in
kendilerini atlattığını söyleyen işçilere de, “Atlatacak tabii, onun için
işverenin karşısına tek tek değil, toplu olarak çıkalım ki kuvvetli olalım.
Anlasanıza be” der.
İşçiler
aralarındaki grev kırıcılara, işveren muhbirlerine rağmen grev kararı alırlar.
Gittikçe borçlanan, ürettiği boyaları da satamayan, yabancı sermaye
temsilcilerinin oyununa gelen Turgut fabrikayı kaybeder. Grev de başlar...
Bütün mahalleli ve işçi aileleri, grevci işçilerle dayanışma içine girer. Grev
alanına yiyecekler, eşyalar taşınır. 1970’li yıllarda çokça yaşandığı gibi
başka fabrikalardan işçiler de kortejler halinde gelir dayanışmaya. Tam bir
‘sınıf dayanışması’ yaşanır grev alanında. Grevci işçiler hep bir ağızdan,
“Karşılarında biz varız” diye bağırır fabrikanın yeni sahiplerine. Karşılarında
oldukları, hakları için direndikleri sermayedir; ezen, sömüren sınıfın
temsilcileridir.
‘BİRLEŞİN’
Demiryol
filminde de Yavuz Özkan demiryolu işçilerinin mücadelesini ve grevini
anlatıyordu. Yavuz Özkan 1978 yılında ilk politik sinema örneğini verdiği
Maden’i, 1979 yılında da yine politik sinema örneği olan Demiryol’u çeker.
Her an ölüm
tehlikesiyle karşı karşıya kalan maden işçilerinin çalıştıkları ocaklarda gereken
önlemler alınmadığı için uyarı amacıyla imza toplanır, ama birlik ve dayanışma
sağlanamaz. İşçilerin birleşmesi konusunda çaba harcayan İlyas davasında yalnız
kalır. İlyas direnmesini sürdürünce sendika ağaları tarafından kurşunlatılır.
Bir süre sonra İlyas’ın göçük altında kalıp ölmesinden sonra işçiler bir araya
gelir ve “birleşin” sloganıyla film biter. Film, gerçek mekânlarda gerçek maden
işçileriyle çekilir.
Maden’in
öyküsü yıllar önce yazılmış, senaryosu uzun süre sansürde kalmış, çekimiyse çok
güç koşullarda gerçekleştirilmiştir. “Bu Türk sinemasında bir madende çekilen
ilk film değildir. İşçi-işveren ilişkilerine değinen ilk film de değildir. Ama
bir Karanlıkta Uyananlar’ın, Şehirdeki Yabancı’nın ötesinde (ve bunca yıl
sonra) başka bir şey getirmektedir. En azından değişik bir gerçekçilik ve
değişik bir toplumsal ilişki bakışı.” (Giovanni Scognamillo, “Maden”, Hey
Dergisi, Sayı 16, 26 Şubat 1979).
“Bu filmde
gelişen işçi sınıfı hareketine, işbirlikçi burjuvazinin indirmek istediği darbe
girişimlerini sergilemeye çalıştım. Bir kamu kuruluşu olan demiryollarındaki
greve ekonomik planda hiç ilgisi olmadığı halde politik planda ilgilenenlerin
oynadıklarını sergilemek istedim. Bu ana tema içinde toplumun çeşitli
kesimlerindeki örnekleri alarak bu baskı, terör ve demagojiyi örgütlü ve birlik
içinde püskürtmenin mümkün olabileceğini vurgulamak istedim,” diyen Yavuz
Özkan’ın Demiryol filmi de greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa
tren garında hummalı biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle başlar.
Hayat da
çekildikleri dönemi oldukça gerçekçi ve başarılı biçimde yansıtan Maden ve
Demiryol filminde aktarıldığı gibi akıyordur, o yıllarda.
Emekçiler
günümüzde de hak/ekmek mücadelelerini sürdürüyor, eylemler grevler yapıyor
fakat tüm bunlar haber olamıyor yaygın medyada.
DAHA GÜZEL
BİR DÜNYA BIRAKACAĞIZ
“Size
güveniyoruz ağabey, size; işçilere güveniyoruz. Bana güzel haberler yazmanı
bekliyorum. Sizin, o sade, gösterişsiz fakat doğru, sağlıklı gelişmenizden
aydınlık haberler yazmanı. Geçen mektubunda “Biz bir yandan faşizme karşı
savaşırken, bir yandan da sendika ağalarına karşı savaşmak zorundayız diye
yazıyor ve başaracağız, başka çaremiz yok” diyordun. Yavuz Özkan’ın yönettiği
Maden filminin bir sahnesinde, kardeşinin işçi önderi İlyas’a yazdığı mektupta
geçer bu cümleler.
Demiryol
filmi greve hazırlanan demiryolu işçilerinin Haydarpaşa tren garında hummalı
biçimde pankartlarını hazırladığı görüntüyle, grev de işçi önderinin yaptığı
konuşmayla, halaylarla başlar.
“İşçiler,
arkadaşlarım, şu an binlerce demiryolu işçisi greve başlamış bulunuyor. Burjuva
basını günlerdir grevimizi kırmaya çalışıyor. Biz kamu sektöründe çalışıyoruz
ama para babaları grevimizle yakından ilgileniyorlar. İşyerimizdeki satılmış
sarı sendika aldığı buyruk gereği saldırıya hazırlanıyor. Baskı, terör, entrika
kol geziyor ama mücadelemiz yükseliyor. Bugün ülkemizde şiş göbeklilerin
uşakları saldırılarıyla, katliamlarıyla halkı yıldırmaya çalışıyorlar. Ama bu
saldırılar tüm çalışanların daha bilgilenmelerine, birlik, disiplin ve
kararlılıklarının pekişmesine yarıyor. Bizler bütün bunları göre göre, bile
bile babalarımızın bizlere bıraktıklarından daha güzel bir dünya bırakacağız
çocuklarımıza. Arkadaşlarım, yeryüzünde haykıran binlerce emekçinin sesine
kulak verelim.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder