GÜZEL YÜREKLİ BİR
'ÇİRKİN' ADAM 12 Haziran 2016
Yeşilçam, güzel yüzlü “cici”
hanımefendilerin, yakışıklı beyefendilerin, “esas kızlar”ın, “esas oğlanlar”ın
dünyasıydı. Filmlerin başrollerinde olan bu esas kızlar, esas oğlanlar hayatın
gerçeğinden kopuk birer masal kahramanıydılar birçok filmde. Modern masalların
büyülü dünyalarında yaşayan özenilesi güzelliklerdi.
Bu özelliklere sahip olmayanlarsa yan
rollerde oynamak durumundaydılar. Belki de bu yüzden yan roller ve oyuncular
daha sahiciydi, hayatın kendisiydi.
İşte o yılların bol starlı, “güzel”
adamların, “cici” hanımların salon filmlerinin, melodramların dünyasında
“sıradan filmlerin” iyi oyuncusu olarak seyirciyi fethederek, “çirkin kral”lığa
doğru yol alan biri vardı… Yılmaz Güney… Toplum dışına itilmiş, horlanmış
insanların kendini bulduğu bir kahraman. Türk sinemasında bir dönüm noktası
olan “Umut” filmine kadar, onlarca vurdulu-kırdılı filmin yanı sıra
“Kızılırmak/Karakoyun”, “Hudutların Kanunu” ve “Seyit Han” gibi iyi filmlerde
de oynayarak yol almıştı çirkin krallığa doğru… Gönlünü fethettiği seyirci
artık onu istiyordu. Güzel adamların dünyasını tuzla buz etmişti.
Çirkinliği kendisine öylesine yakıştırmıştı ki, entelektüel bir gangsteri
oynadığı, senaryosunu da kendi yazdığı ve yönettiği “Yarın Son Gündür” filminde
kendisini tehdit eden Yakup Bey’e “belki artist olurum, beni Yılmaz Güney’e
benzetirler” der. Aldığı yanıt “yok canım sen o kadar çirkin değilsin”dir.
Setlerde inanılması güç sahneleri çeken, ilişkilerinde alçakgönüllü, duyarlı,
fedakâr ve paylaşımcı olan Yılmaz Güney “Tatlı Bela” filminde de “o salonlarda
uşaklık etmektense, bostanda korkuluk olmak daha iyi” diyordu. Hayatı boyunca
korkuluk da olmadı, “uşaklık” da yapmadı. “Film icabı” söylediği, “biz ustanın
her zaman keskin tarafında yürüyoruz. Önümüzde mezarlıklar ve hapishaneler var”
repliği, hayatı boyunca gerçekliği oldu O’nun.
SET İŞÇİLİĞİNDEN
CAMOKA’YA
Yılmaz Güney’le başrole tırmanan,
adını en üste yazmayı başaran “çirkin adam”ların çoğunun adı afişlere,
jeneriklere giremiyordu geçmiş yıllarda. Hep yan rollerin “çirkin ya da kötü”
adamlarıydı onlar. Bunların içinde gerçekte çok iyi kalpli olan ve tanıyan
herkesin sevdiği fakat filmlerin “çirkin ve kötü” adamı Danyal Topatan’ın bende
çok özel bir yeri vardır. Camoka serileriyle başrolde de oynayan Topatan
çocukluğumun en çok iz bırakan “baba” karakter oyucularındandı.
Türk sinemasının “ürkütücü”, korkutan
ama gerçekte iyi kalpli oyuncularını hep çok sevdim.
Çocukluğumun “Dokuz Canlı Camoka”sı Danyal Topatan, birçok filmde oynadığı başarılı rollerle Yeşilçam’da da “baba” oyuncu olarak iz bırakmıştı. Çocukluğumdan en çok Camoka rolleriyle hatırladığım Danyal Topatan, set işçisi olarak başladığı sinemada önemli filmlerde de oynayarak usta bir oyuncu olduğunu göstermişti.
Çocukluğumun “Dokuz Canlı Camoka”sı Danyal Topatan, birçok filmde oynadığı başarılı rollerle Yeşilçam’da da “baba” oyuncu olarak iz bırakmıştı. Çocukluğumdan en çok Camoka rolleriyle hatırladığım Danyal Topatan, set işçisi olarak başladığı sinemada önemli filmlerde de oynayarak usta bir oyuncu olduğunu göstermişti.
200’e yakın filmde rol alan Topatan,
1915 yılında Mersin’de doğar. Fakir bir ailenin çocuğudur. Çocukluğu yoksulluk
içinde geçer. Birçok işte çalışır. Gençlik yıllarında Mersin’de tiyatro da
yapan Topatan’ın yolu İstanbul’a, Yeşilçam’a düşer ve filmlerde set işçisi
olarak çalışmaya başlar. Setlerde işçilikten dekoratörlüğe kadar birçok işte
çalışır. 1950 yılında oyunculuğa başlar. Yeteneği fark edilir ve kısa sürede
usta bir karakter oyuncusu olur. Asıl adı Ahmet Danyal Bayri’dir. Suat Yalaz’ın
yazıp yönettiği “Karaoğlan” filmlerinin “Dokuz Canlı Camoka”sı 60’lı yılların
sonunda “film icabı” yaptığı bütün kötülüklere rağmen hepimizi etkilemişti.
70’li yılların başında izlediğim, Yılmaz Duru, Danyal Topatan ve Hüseyin Alp dışındaki
diğer oyuncularını ve adını birkaç yıl öncesine kadar hatırlamaya çalıştığım
filmi bir televizyon kanalında yeniden izleme olanağı bulmuştum. Film, Yılmaz
Duru’nun yönettiği ve başrol oynadığı “Erkek Gibi Ölenler”di. Büyükçekmece’ye
yakın köylerden birinde bir cinayet işlenir. Küçük bir kız çocuğu
öldürülmüştür. Cesedi bulup polise bildiren ve daha önce de sabıkası olan
seyyar satıcı Osman Alyüz gözaltına alınır. Daha önce 10 yaşında bir kıza
tecavüze teşebbüs ederken yakalanmıştır. Olay yerinden tesadüfen geçtiğini
iddia eden Osman Alyüz suçsuzluğuna kimseyi inandıramaz, köylü de linç etmek
ister ve sorgudaki baskılara da dayanamayıp suçu kabul eder. Kısa bir süre
sonra da kendini asarak ölür. Polis şefiyse onun suçsuz olduğuna, içten içe
inandığı halde müdahale edemediği için vicdan azabı çeker ve gerçek suçlunun
peşine düşer. Masum olduğu halde suçu kabul eden ve intihar eden seyyar satıcı
Osman Alyüz, Danyal Topatan’dır. O yıllarda önemli bir hayat dersi vermişti
bize oynadığı bu rolle.
Oynadığı onlarca “kötü adam” rolü
dışında, içimizi burkan, hüzünlü ve aslında çok sevimli yüzüyle bizleri
büyüleyen “iyi adam” rolleri de vardı Danyal Topatan’ın. Yılmaz Güney’li bütün
filmlerini izledim. Danyal Topatan’ın nasıl iyi bir oyuncu olduğunu gördüm.
O kadar çok filmde izlemiştim ki Danyal Topatan’ı, O benim için “artist” değil mahalle komşumuzdu sanki. Yine severek izlediğim Orhan Elmas’ın yönettiği “Duvarların Ötesi” filminde hapishaneden kaçan yedi mahkûmdan biridir. İstanbullu bıçkın bir taksi şoförüyken uyuşturucudan hapse düşmüştür. Mahkûmların her birinin bir lakabı vardır. Danyal Topatan’ınki de “dede”dir.
O kadar çok filmde izlemiştim ki Danyal Topatan’ı, O benim için “artist” değil mahalle komşumuzdu sanki. Yine severek izlediğim Orhan Elmas’ın yönettiği “Duvarların Ötesi” filminde hapishaneden kaçan yedi mahkûmdan biridir. İstanbullu bıçkın bir taksi şoförüyken uyuşturucudan hapse düşmüştür. Mahkûmların her birinin bir lakabı vardır. Danyal Topatan’ınki de “dede”dir.
Son yıllarında Danyal Topatan’a,
Yeşilçam’ın altın kalpli insanlarından Behçet Nacar’ın destek olduğunu, birçok
konuda yardım ettiğini öğrenmiştim. Hasta günlerinde ziyaretine pekçok sinemacı
gelmemişti yine.
Yeşilçam’ın “baba” oyuncularından
Danyal Topatan, 1975 yılında yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek
aramızdan ayrılmıştı. Türk sineması usta oyuncusu “baba” Danyal’ı, ben de hem
sevdiğim bir oyuncuyu hem de sanki komşumuz “Danyal amca”yı kaybetmiştim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder