09 Ekim 2016
Ülkenin yakın
geçmişi ‘on yılda bir’ yapılan askeri müdahalelerin, darbelerin yaşandığı büyük
altüst oluşlar, acılar, sarsıntılar yaşatan süreçlerle anılıyordu. 12 Eylül
darbesinden bu yana 36 yıl geçmesine rağmen bugün de darbe koşullarında
yaşamayı sürdürüyoruz. 12 Eylül AKP iktidarıyla sürüyor. Karşı devrim içinde
karşı devrim yaşıyoruz sürekli. Fethullahçı darbe girişiminin ardından devletin
tüm kurumlarını elinde bulunduran iktidar KHK’lerle ülkeyi cehenneme çevirmeyi
sürdürüyor. Öğretmenler, akademisyenler görevden alınıyor, yazarlar,
gazeteciler hapse atılıyor, muhalif gazeteler, televizyonlar kapatılıyor. Darbe
girişimini fırsat bilen tek adam ve iktidarı karşı devrimini sürdürüyor.
12 Mart
darbesi edebiyat ürünlerinde romanda, şiirde karşılığını bulurken, sinemada
ertelenmiş, uzak durulmuş bir sorun olarak kalmıştı. 12 Eylül 1980 darbesiyle
başlayan süreç sonrasında ise yaşananlar sinemada karşılığını bulur. 1986
yılından itibaren, sonrasında 12 Eylül filmleri olarak tanımlanan filmler,
çekilmeye, arka arkaya gösterime girmeye başlar.
12 Eylül
darbesiyle başlayan 1980’li yıllar (ve sonrası da) belleklerin silindiği bir
süreç olarak geçer tarihe. Unutma, yok sayma, sonraki tarihlere erteleme
eğilimi sinemada başlangıçta geri çekilme, içine kapanma olarak yansıyıp uzun
süreli bir suskunluk yaşansa da bu sıkıntılı/sancılı süreçte 12 Eylül
darbesinin yarattığı ‘yeni durum’u ilk dillendiren, perdeye yansıtan Sen
Türkülerini Söyle (1986) filmiyle Şerif Gören olur. Zeki Ökten’in Ses (1986) ve
Zeki Alasya’nın Dikenli Yol (1986) filmlerinin eklenmesiyle 12 Eylül Filmleri
tanımlaması yapılır. Sonraki yıllarda çekilen başka filmler de bu
sınıflandırmanın içine yerleştirilir.
Bu ilk üç
filmde anlatılan, daha sonra çekilen başka filmlerde de göreceğimiz ‘eve dönüş’
öyküleridir. 12 Eylül’le birlikte hapse girmiş devrimcilerin hapisten
çıktıklarında karşılaştığı ‘yeni toplum’ ve dışarıda bıraktıkları
arkadaşlarının, yakınlarının bu yeni toplum içerisindeki değişimleri,
yabancılaşmaları, çatışmaları anlatılır. Bütün bu filmlerde bir dönemi
‘çözme-açıklama’ çabasının olması dışında 12 Eylül hesaplaşmasının ‘daha
sonra’ya bırakıldığı söylenebilir.
12 Eylül
filmlerine, bir süreci konu eden filmler olarak bakıldığında, 12 Eylül 1980
askeri darbesi öncesinde yaşanan olayları anlatan filmler de bu bağlamda ele
alınabilir. Sen Türkülerini Söyle filmiyle başlayan, farklı tarih aralıklarıyla
Bu Son Olsun (2012) filmine dek süren 12 Eylül filmleri, yaşanan toplumsal
dönüşümlere paralel özellikler içeriyordu.
HAYRİ’NİN
HAYAL KIRIKLIĞI
Yedi yıl
cezaevinde yatan, Hayri’nin (Kadir İnanır), af yasasıyla dışarıya çıktıktan
sonra ailesiyle ilişkisi ve sol ideolojiden kopan eski dava arkadaşlarıyla
geldiği yol ayrımı anlatılır. Hayri, dışarı çıktıktan sonra hiçbir şeyin aynı olmadığını
anlar. Eski mücadele arkadaşlarının yozlaştığına tanık olur. Konya’ya sürgüne
gider.
Eve dönüşünde
annesi ve kız kardeşi tarafından acıyı da, yılların burukluğunu da içeren bir
sevinçle karşılanır. Babası politik eylemlere karışmış olduğu için onu
evlatlıktan reddetmiştir, onunla konuşmaz ama annesi aracılığıyla cep harçlığı
verir. Hayri’nin ailesiyle, babasıyla ilişkisi darbenin insanların hayatlarını
nasıl etkilediğini, değiştirdiğini gösterir. Hayri’yle konuşmayan baba, “Ona
polise teslim ol dedim, dinlemedi. Dik kafalı işte ne olacak. Onun yüzünden
mahalleye çıkamaz olduk. Tabii evlatlıktan reddederim,” diye oğlunu suçlar.
Baba ‘mini devlet aile’de devlet’i temsil ettiğinden onun sözünü dinlememek
devlete karşı çıkmaktır.
Akrabaların
geçmiş olsun ziyareti Hayri’ye cezaevinde olduğu yıllarda pek çok şeyin
değişmiş olduğunu gösterir. Yapılan sohbetler 1980’lerde Türkiye’de yaşanan
kimlik/bilinç değişimini gösterir.
“Eski solcu”ların kırpıp kırpıp reklamcı
yapıldığı yıllardır. Medya da elverişli hale getirilmiştir bu ‘değerlendirme’
için. Arka arkaya yayımlanan kadınca ya da erkekçe dergiler uygundur bunun
için; merkez medyaya geçişin de basamağını oluşturur. Yeni dünya düzeninin
yükselen değerleri, bu medya üzerinden bir toplum mühendisliği uygulaması
olarak sürdürülür.
Geçmişinden,
geçmiş değerlerinden, gelecek düşlerinden, ‘eski’ ideolojisinden kurtulmak ve
‘sistemin uyumlu insanına’ dönmek isteyen 80 öncesinin ‘bazı hızlı
devrimcileri’ de geçer bu uyumlulaştırma yollarından. Filmin ana temasını da
asıl bu dönüşüm oluşturur. Halil de dava arkadaşlarının 12 Eylül sonrası
Türkiye’deki yeni düzene uyum sağladıklarını, geçmişle tüm bağlarının koptuğunu
görür. Onlarla olan bütün bağlarının koptuğunu anlayan Hayri büyük bir hayal
kırıklığı yaşar.
İşkence
filmde ağırlıklı bir yer tutmasa da sık sık geriye dönüşlerle işkence
hatırlatması yapılır. Hayri geceleri işkence kâbusları görerek uyanmaktadır.
İşkence karanlık bir koridorda gözleri bağlı işkenceye götürülen bir adam ve
çığlık motifiyle yer alır filmde.
Annesinin
Hayri’ye “Sana bir kötülük yaptılar mı oğlum, sana bir zarar verdiler mi? Hep
dedim, Hayri’me bir kötülük yapsınlar bak ben neler yaparım,” sözleri üzerine
iki kişinin Hayri’yi gözleri bağlı olarak bir odaya soktuklarını görürüz. İçeriden
bağırtılar gelir. Fiziksel şiddetin varlığı bu sahnelerde açıkça olmasa da
ortaya konulur. Bu sahneler film boyunca birkaç farklı yerde tekrar gösterilir.
Sen Türkülerini Söyle
Yönetmen/Senaryo: Şerif Gören
Oynayanlar: Kadir İnanır, Sibel Turnagöl, Tunca Yönder, Merih Fırat, Şerif Gören, Aytaç Öztuna, Levent Dönmez, Muadelet Tibet, Kutay Köktürk, Sibel Hotin, Hale Akınlı, Nuri Tuğ, Coşkun Göğen, Ümit Yesin, Bülent Bilgiç, Erdinç Akbaş, Pekcan Koşar
Yönetmen/Senaryo: Şerif Gören
Oynayanlar: Kadir İnanır, Sibel Turnagöl, Tunca Yönder, Merih Fırat, Şerif Gören, Aytaç Öztuna, Levent Dönmez, Muadelet Tibet, Kutay Köktürk, Sibel Hotin, Hale Akınlı, Nuri Tuğ, Coşkun Göğen, Ümit Yesin, Bülent Bilgiç, Erdinç Akbaş, Pekcan Koşar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder