24 Mart 2020 Salı

ŞAKAYLA KARIŞIK SADRİ ALIŞIK


10 Nisan 2016

Ameneeeyy, Turist Ömer derler benim adıma, adıma/Pişman olur bakmayanlar tadıma amaneeey/Sabahları bir kadeh, akşamları beş kadeh/Neşemi de bulunca dalgama da bakarım amaneeeyy.
Onu en çok Turist Ömer olarak hatırladık, sevdik. Turist Ömer olarak yamyamların arasına gitti, boğa güreşçisi oldu, uzayda dolaştı. Ofsayt Osman oldu başka bir zaman ya da İstanbul’un o başka zamanlarından, ille de ‘Ah o güzel günlerinden’ şipşak sokak fotoğrafçısı bestekâr Haşmet Bey olarak çıktı karşımıza. Ali Baba’ydı Kırk Haramiler’in karşısında ya da Atını Seven Kovboy Red Kit’ti Daltonlara Karşı. Banazlı İsmail’di Attila İlhan imzalı unutulmaz televizyon dizisinde ya da Ayhan Işık’ın has arkadaşıydı Küçük Hanımefendi serilerinde… Güldürürken düşündürdü, hüzünlendirdi. Kimi zaman izleyenlerin gözleri kan çanağına döndü ağlamaktan, kramp girdi çenelerine katıla katıla gülmekten kimi zaman. Günahsızlar filmiyle başlayan sinema serüveninde o, Zümrüt’ün de, Yalnızlar Rıhtımı’nın da, Yengeç Sepeti’nin de ve onlarca filmin de büyük oyuncusu, Türk Sineması’nın unutulmaz aktörü Sadri Alışık’tı her zaman.
MAHALLEMİZİN EN BİZDEN ABİSİ

Sadri Alışık sanki izlediğimiz o filmlerin oyuncusu değil, mahallemizin en ‘güzel’, en bizden abisiydi. Ne çok anı dinledim Sadri Alışık’la ilgili, onu tanıma şansını yakalayanlardan. Sanki dinlediklerim, anı değildi de benim yaşadıklarımdı geçmişten anımsadığım. Babamın anason patlaması hüzünlerinin de, coşkularının da masa arkadaşı, dert ortağı komşumuz Sadri Abi’ydi sanki. Böyle hayaller kurar sonra da kendi düşümde babamı kıskanırdım, neden Sadri Alışık benim değil de babamın arkadaşı diye. Keşke Sadri ‘Abi’yle dost meclisi, misafirperver masalarının konukluğunda sinema, tiyatro, resim ve edebiyat sohbetleri yapabilseydik geceler boyu. Kendi sesinden şarkılar dinleyebilseydim. Sadri Alışık’lı sahnelerden anımsadığım bir balıkçı meyhanesinde, anason beyazı bardakların can cana çıkardığı seslere yan masadan aşk kırgını, derbeder udinin sazı eşlik etseydi. Aşk kırgını udiye eşlik ederdi gözyaşları ve boğazına düğümlenen hıçkırıklarla belki de: “Ben seni unutmak için sevmedim / Gülmen ayrılık demekmiş bilmedim / Bekledim sabah akşam yollarını / Ölmek istedim bir türlü ölmedim.”
İşte, “Ah Güzel İstanbul” filminin Haşmet Bey’i aşkların da, ayrılıkların da böyle yaşandığı günlerin Haşmeti’dir. Aşkını da, tutkusunu da şarkılardaki, filmlerdeki gibi yaşar. “Ben seni unutmak için sevmedim ama niye sevdiğimi unuttum” günlerinin geleceğini sezmiş gibidir. Kabuğuna çekilmiş, içine kapandığı kendi küçük dünyasını kurmuştur. Çünkü dışarıda bir şeyler yolunda gitmiyordur ve herkes her şeyin kolayına kaçıyordur. Atıf Yılmaz’ın unutulmaz filmi “Ah Güzel İstanbul”da Haşmet Bey kılığında dev bir Sadri Alışık yansır beyazperdeye.
Sadri Alışık’ın Sadrettin Alışık olarak öyküsü de 5 Mart 1925 yılında, bugünün dünyasından çok farklı bir İstanbul’da, bahçesinde çiçeklerin ve meyve ağaçlarının olduğu Paşabahçe’deki üç katlı ahşap evde başlar. Nüfus kâğıdındaki adı Sadrettin olmasına rağmen annesi Saffet Hanım da, kaptan olan babası Rafet Bey de, diğer kalabalık aile bireyleri de onu hep Sadri diye çağırırlar.
‘OYUNCU OLMUŞUM OLABİLDİĞİMCE’
Sadri Alışık, “Biyografi” adlı şiirinde yaşamöyküsünü şu dizelerle anlatır: 
“Paşabahçe’de doğmuşum/ Sayı bilmişim sünnet olmuşum/ Koynumda papuçlarım/ Uyanık uykular uyumuşum arife geceleri/ Kamalı Bekir, Çamur Ahmet bir de Süleyman/ Ayak yapıp çift kaleler kurmuşum/ Cıgaraya başlamışım/ Tertemiz yataklarda pis rüyalar görmüşüm/ Tepelerde uçurtma/ Sokakta şarkı/ Karakollarda sabah/ Ekmek karnesi, çay fişi/ İhtilaller görmüşüm/ Kâh kafa tutmuşum taşlara/ Kâh canevimden vurulmuşum/ Hanümanlar yıkmışım/ Üçüncü Selim, Mustafa Çavuş ve Baküs/ Erik narı çiçek açmış şarkılar/ Yitik baharlarımda gönlümün/ Ve kıpkırmızı bir Granada akşamı/ İspanya’ya şatolar kurmuşum/ Oklar üşüştürüp gemiler batırmışım Karadeniz’de/ Sancaktepe Hadımköy’de nöbetlere kalkmışım/ Daracık daracık sokaklara girmişim/ Ya dostlar tutup sofralar vermişim/ Ya ev bark kurup anasını satmışım/ Avarelik mavarelik etmişim/ En sonunda/ Oyuncu olmuşum olabildiğimce.”
Altı-yedi yaşlarındayken bir sünnet gecesinde izlediği Naşit Özcan Tiyatrosu, geleceğini belirler küçük Sadri’nin. O gün tiyatroya, oyunculuğa olan tutkusu başlamıştır. Piyesler hazırlayıp oynar mahalle arkadaşlarına. İlkokul üçüncü sınıftayken “İstiklal” piyesinde Adalı Halil rolüyle başrolde oynar. İlkokulu bitirdikten sonra Cağaloğlu’na taşınırlar. İstanbul Erkek Lisesi’nde okurken, Cağaloğlu Halk Evi’nin Tiyatro Bölümü’ne yazılır... Orada da ilk kez bir uşak rolüyle sahneye çıkar. Fakat o kadar heyecanlıdır ki, ilk gece ayağı takılır ve yerde bulur kendini. Elindeki kahve tepsisi bir yana Sadri Alışık başka bir yana düşer. Oyunculuğunu evden gizli yapıyordur. Annesi öğrendiğinde düşüp bayılır. Evde de bomba patlamıştır.
Oyunculuğa tutkuyla bağlıdır Sadri Alışık. O günlerde Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne de kayıt yaptırır. Sahne, resim derken sinemaya da adım atar. Yaptığı her işi severek yapmış ve hepsinde de başarılı olmuştur. İlk filmi Faruk Kenç’in yönettiği “Günahsızlar”dır. Artık sokakta da tanınıyor, kendini Clark Gable gibi hissediyordur.
Sadri Alışık, ‘son rolünü’ Yavuz Özkan’ın yönettiği “Yengeç Sepeti”nde oynar...
Artık hastalıklar yakasını bırakmamaktadır. 1995 yılının Mart ayında Amerikan Hastanesi’nden bizlere ulaşan son sözleri şunlardır:  “Yaşamım Boyu Sizler İçin Yaşadım. Sizlere, Sizi Oynamaya Çalıştım Yaşamım Boyu. Acılarınızı Ve Sevinçlerinizi Filmlerime Döktüm. Şimdi Sizlerden Tek İsteğim, Beni Hep Sevin Ve Beni Hiç Unutmayın...’”
Sadri Alışık 18 Mart 1995 yılında ailesine, sevenlerine, yarım asırlık dostu sinemasına ve canı kadar sevdiği İstanbul’una veda ederek ayrılır aramızdan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder