18 Eylül 2016
Önce “Aile
Şerefi”nin Selim’i, “Gülen Gözler”in Temel’i oyuncu-yapımcı Mahmut
Hekimoğlu’nun acı haberi geldi. Yeşilçam’ın güzel yüzlü jönlerinden
Hekimoğlu’ya 2014 yılında prostat kanseri teşhisi konulmuştu. 8 Eylül 2016’da
rahatsızlanan ve yoğun bakıma kaldırılan unutulmaz oyuncu, 10 Eylül’de tedavi gördüğü
hastanede hayatını kaybetti. 20’ye yakın filmin yapımcısı da olan Mahmut
Hekimoğlu ardında oyuncu olarak yer aldığı onlarca film bırakıyordu.
Eylül’dü bir
kez… Kanlı, acımasız Eylül’dü ve yaprak dökümü sürüyordu. Bu kez yönetmen,
senarist, yapımcı ve oyuncu Çetin Öner’in ölüm haberini alıyorduk. 14 Eylül’de
yitirdiğimiz Çetin Öner’in ölüm haberine alışamamışken sinemamızın unutulmaz
jönlerinden, önemli oyuncularından Tarık Akan’ın ölüm haberi geldi. Eylül
fırtınası gibi… Eylül yine acımasız yüzünü göstermişti. Yılmaz Güney gibi,
Erkan Yücel gibi onların arkadaşları ve meslektaşları Çetin Öner’i, Tarık
Akan’ı da yine Eylül’de yitiriyorduk.
Çetin Öner’i
2005 yılında Erkan Yücel belgeselini hazırladığım günlerde tanımıştım. 1943
yılında doğan Çetin Öner Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademesi’ni
bitirdikten sonra, 1963 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’na girer, 40’ı aşkın
oyunda görev alır. Kardeş gibiydik dediği Erkan Yücel’le tanışıklığı,
arkadaşlığı o günlerdendir.
3 yıl TİSEN
(Tiyatro İşçileri Sendikası) Ankara Şube Başkanlığı yapan Çetin Öner 1972-1973
yıllarında Milliyet Gazetesi Sanat Dergisi Ankara Temsilciliği de yapar. Olay
ve Barış Gazetelerinde tiyatro eleştirileri, denemeler yazarken Asaf Çiğiltepe
Tiyatrosunda Erol Toy’un “Hasan Tahsin olayı” isimli eserini sahneye koyar. İlk
öyküsü “Keklik”1972 yılında Yeni A Dergisinde yayınlanan Çetin Öner’in ilk
kitabı “Gülibik” 1975 yılında basılır.
1973 yılında Ankara Sanat Tiyatrosu’ndan ayrılarak, TRT’de yapımcı olarak
göreve başlar.
TRT’nin ilk televizyon dizisi olan “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” isimli diziyi yönetir. Hayatının sonuna kadar yapımcı, yönetmen, senarist, oyuncu olarak çalışan Çetin Öner serbest gazetecilik yapar, yazarlığı sürdürür. Birçok gazete ve dergide edebiyat üzerine yazıları, tiyatro eleştirileri, denemeleri ve şiirleri yayınlanır.
TRT’nin ilk televizyon dizisi olan “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” isimli diziyi yönetir. Hayatının sonuna kadar yapımcı, yönetmen, senarist, oyuncu olarak çalışan Çetin Öner serbest gazetecilik yapar, yazarlığı sürdürür. Birçok gazete ve dergide edebiyat üzerine yazıları, tiyatro eleştirileri, denemeleri ve şiirleri yayınlanır.
Sinemaya
Hakkâri’de Bir Mevsim filminin Yapım Koordinatörü olarak adım atan, Gülibik,
Dikenli Yol, 72. Koğuş filmlerinin senaryosunu yazan, Ölmez Ağacı, 72. Koğuş,
Gömlek, Abdülhamit Düşerken ve Jan Jan filmlerinde oyuncu olarak da çalışan
Çetin Öner, Abdülhamit Düşerken filmindeki rolüyle 40. Antalya Film Şenliği’nde
(2003) ve 15. Ankara Film Festivali’nde (2003) En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Ödüllerini kazanmıştı. Hayatını böylesine dolu dolu yaşayan, ölümsüz eserler bırakan, adını sinema,
tiyatro ve edebiyat tarihine çok erken yaşta yazdıran Çetin Öner gibi bir
değerin ölüm haberini almak kolay katlanılır, alışılır gibi değildi.
SİNEMAMIZIN
UNUTULMAZ JÖNÜNE ERKEN VEDA
Hayata ve
yaptıkları işlere kenar süsü olmayan insanlar vardır Çetin Öner de, Tarık Akan
da böyle insanlardandı. Beyoğlu’da arkadaşlarıyla yürürken, Çiçek Bar’a girip
çıkarken sıkça gördüğüm, son yıllarda birçok eylemde ya da aydın cenazesinde
rastladığım, tanışma ve konuşma olanağı bulamadığım fakat oynadığı her filmi
izlediğim Tarık Akan’ın erken vedasıyla sarsıldık. “Her ölüm erken ölümdür”
demişti Cemal Süreya, böylesine vakitsizine alışmak, kabullenmek zordu.
Biliyorduk Tarık Akan da bütün sanatçılar, aydınlar gibi ölümsüzdü ve bunu ilk
filmlerinden itibaren başarmış, adını sinema tarihine yazdırmış, erken
yaşlarında ölümsüzleşmişti. Yine de aramızdan bu erken ayrılış çok sarsıcı ve
üzücüydü.
Tarık Akan
her döneminde ışığıyla beyaz perdeyi aydınlatmayı başarmış oyunculardandı.
Güzel yüzlü, yakışıklı ve “Kartpostal çocuğu” olarak anıldığı ilk filmlerinde
de büyük bir değişim yaşayarak yer aldığı toplumsal/politik filmlerdeki haliyle
de o perdeyi doldurmasını bildi ve hep çok sevildi.
Tarık Akan’ın
Tarık Tahsin Üregül olarak hikâyesi 13 Aralık 1949 yılında İstanbul’da başlar.
Ailenin üçüncü çocuğudur. Subay olan babasının görev yerlerinde geçer
çocukluğu. Babasının emekliliğinden sonra aile Bakırköy’e yerleşir. Ortaokul ve
liseyi burada tamamlayan Tarık Akan, lise sonrası bir süre Yıldız Teknik
Üniversitesi’nde makine mühendisliği okur. Sonra Gazetecilik Yüksek Okulu’na
girer ve bu okuldan mezun olur. Bakırköylü olmak sinemada da İstanbul’da da
ayrıcalıklıdır o yıllarda. Plajların olduğu yıllardır, sokaklarda işportacılık
da yapan Tarık Akan bir yandan da Bakırköy’deki plajlarda cankurtaranlık yapar.
Yazlık ve
kışlık sinemaların olduğu yıllardır. Yeşilçam filmleri gişe rekorları
kırıyordur. 50’li 60’lı yıllardan itibaren her geçen gün büyüyen ve çok fazla
film üretilen sinemaya yeni yüzler, yeni yıldızlar kazandırmak için “artist
yarışmaları” yapılıyordur. Ayhan Işık, Belgin Doruk gibi büyük yıldızlar da
böylesine yarışmalar sonrası tanışır sinemayla.
Tarık Tahsin Üregül de Ses dergisinin düzenlediği artist yarışmasına katılarak
birinci olur, sinemaya adım atar ve Yeşilçam’ın Tarık Akan’ı olur. Tarık Akan,
ilk olarak 1971 yılında Orhan Aksoy’un yönettiği Filiz Akın ve Ekrem Bora’nın
başrollerde oynadığı Emine adlı filmde Metin karakterini canlandırarak
Yeşilçam’a ‘Merhaba’ der. Aynı yıl gösterime giren ikinci filmi, Beyoğlu
Güzeli’nde Hülya Koçyiğit ile başrolde oynamıştır. Sonraki yıllarda Ertem
Eğilmez filmlerinde kendisiyle özdeşleşen “Ferit” adlı karakteri ile oynadığı
ilk filmdir. Filmler arka arkaya gelirken salon filmlerinin, romantik komedilerinin
yakışıklı jönü, aranan yıldızı olmuştur Tarık Akan. Hülya Koçyiğit, Türkan
Şoray, Emel Sayın, Fatma Belgen, Necla Nazır, Hale Soygazi, Perihan Savaş gibi
isimlerle, yıldızlarla başrol oynar.
CANIM
KARDEŞİM
1973 yılıdır.
Tarık Akan, Halit Akçatepe ve çocuk oyuncu Kahraman Kıral’ın sinema
kariyerlerinde en ayrıcalıklı yeri olan, sinema tarihimizin unutulmaz
filmlerinden, en iyi melodramlarından olan bir Ertem Eğilmez filmi Canım
Kardeşim’de Murat karakteriyle çıkar seyircinin karşısına Tarık Akan. Birçok
ödül alan film ve oyuncuları sinemaseverlerin belleğine kazınır. “Duygu yüklü”
olan film o gün bugündür her izleyeni derinden etkiler. Filmin diğer oyuncuları
arasında Adile Naşit, Metin Ak
pınar, Kemal Sunal, İhsan Yüce gibi isimler de
vardır.
Oh Olsun,
Mavi Boncuk, Ah Nerede, Bizim Aile, Öyle Olsun gibi Ferit’li, Tarık’lı filmler
sürerken, 1975 yılında yine bir Ertem Eğilmez filmi olan Hababam Sınıfı Sınıfta
Kaldı’da Damat Ferit suretinde çıkar izleyicinin karşısına.
70’li yıllar
da fırtınalı yıllardır. Yaşanan toplumsal koşullardan, yükselen halk
muhalefetinden herkes etkilenir. Sinemada da Yılmaz Güney rüzgârları esiyordur.
70’lerin ikinci yarısı sinemada politik filmlerin yapıldığı yıllardır. Şerif
Gören, Zeki Ökten, Yavuz Özkan, Erden Kıral gibi genç yönetmenler, önemli
politik filmler yapmaya başlamıştır.
Tarık Akan 1977 yılında, sallarla yola çıkan sekiz İstanbullu gencin doğa ile mücadelesinin öyküsünün anlatıldığı ve Şerif Gören’in yönettiği Nehir’den bir yıl sonra Erden Kıral’ın yönettiği ödüllü film Kanal’da oynar.
Tarık Akan 1977 yılında, sallarla yola çıkan sekiz İstanbullu gencin doğa ile mücadelesinin öyküsünün anlatıldığı ve Şerif Gören’in yönettiği Nehir’den bir yıl sonra Erden Kıral’ın yönettiği ödüllü film Kanal’da oynar.
Tarık Akan’da
da değişim başlamıştır. Artık daha politik, toplumsal içerikli filmlerde
oynayan bir oyuncu vardır karşımızda. Hem oyunculuk çizgisi değişmiştir hem
oynadığı filmlerin içeriği. Bu değişim politik tavrına, dünya görüşüne de
yansır. Yine 1978 yılında Yavuz Özkan’ın yönettiği başrollerini Cüneyt Arkın,
Hale Soygazi ve Meral Orhonsay’la paylaştığı Maden’de oynar. Aynı yıl Yılmaz
Güney sineması için de bir destan, oyunculuklarla, görselliğiyle önemli bir
başyapıt olan Sürü’de oynar. Veysikan aşiretinin 520 koyunuyla köylerinden
büyük kente, Ankara’ya yolculuğunun öyküsü destansı bir dille anlatılır.
Senaryosunu Yılmaz Güney’in hapishanede yazdığı filmin yönetmeni Zeki
Ökten’dir. Demiryol (Yavuz Özkan), Yol (Şerif Gören) filmleri de Tarık Akan’ın
yeni döneminin en önemli filmleri arasında yerini alır.
İzleyici
karşısına çıktığı son filmi Deli Deli Olma’ya kadar Berdel, İkili Oyunlar, Bir
Küçük Bulut, Karartma Geceleri, Yolcu, Çözülmeler, Mektup, Eylül Fırtınası,
Abdülhamit Düşerken, Vizontele Tuba gibi birçok önemli filmde yer aldı.
Sinemamızın
en önemli oyuncularından Tarık Akan, salon filmlerinin, romantik komedilerin
Ferit’iyken de, Sürü’nün Şivan’ı, Maden’in Nurettin’i, Demiryol’un Bülent’i
Yol’un Seyit Ali’siyken de hep sahiciydi, hep bizden, içimizden biriydi. Farklı
suretlerde beyazperdeye yansıyan bir aktör değil de komşumuz, ağabeyimizdi.
Genç kızların sevgilisi, emekçilerin yoldaşı, sınıf arkadaşıydı. Bu yüzden de
hep çok sevildi, hayatımızın da sinemamızın da en önemli isimlerinden oldu.
EYLÜL
FIRTINASI
Tarık Akan
1999 yılında Atıf Yılmaz’ın yönettiği, bir “12 Eylül filmi” olan Eylül
Fırtınası’nda oynar. Yazımızı hem bir 12 Eylül mağduru ve muhatabı olan hem de
bir Eylül günü yitirdiğimiz Tarık Akan’ın Eylül Fırtınası filminden söz ederek
bitirelim.
Atıf Yılmaz Bekle Dedim Gölgeye filminden sonra, ikinci kez 12 Eylül’ü anlatan
bir filme yönelir Eylül Fırtınası ile. “Bu filmi neden çektiniz?” sorusunu,
“Türkiye belleksiz bir ülke ve her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Bir grup genç 12
Eylül üzerine bir araştırma yapmışlar ve yaşları 15-25 arasında olan gençlere
“12 Eylül nedir” diye sormuşlar. Maalesef gençlerden hiçbiri 12 Eylül’ün ne
olduğunu bilememiş. Biz de bir hatırlatma yapmak için bu filmi çektik.” diye
yanıtlar. Filmde başrolleri dedeyi oynayan Tarık Akan, Zara ve 100 çocuk
arasından seçilen, muhteşem ’oyunuyla’ harikalar yaratan sevimli Kutay Özcan
üstleniyorlar.
12 Eylül
askeri darbesinin ilk günleri. Siyasi nedenle gözaltına alınan annesi Ayten’le
birlikte bir gününü hücrede geçiren 5 yaşındaki Metin, dedesi Hüseyin Efe
tarafından ertesi günü alınır ve Bozcaada’ya götürülür.
Annesi hücrede gözaltında tutulurken
aranan babası için evi basan polisler, “biz babanın arkadaşıyız, baban nerede”
diye sordukça küçük Metin onlarla dalgasını geçer. Dedesi gelene kadar geceyi
annesiyle geçirmesi için hücreye götürüldüğünde, annesini işkenceden dayaktan
yüzü gözü dağılmış halde görür. Ne oldu yüzüne, kavga mı ettin diye sorar.
Sonra da “Seni fena pataklamışlar” der ardından da “anne biz hapis miyiz?”diye
sorar.
Dedesiyle adaya döndüklerinde “Annen nasıl?” diye soran dedesini, “Biraz değişmiş” diye yanıtlar.
- Nasıl değişmiş?
- Değişmiş işte yalancı olmuş
- Polislere mi yalan söylüyor?
- Yok ya, onlarla konuşmuyor. Bana yalan söylüyor. Ben hapiste değilim diyor. Bal gibi hapiste işte
Dedesiyle adaya döndüklerinde “Annen nasıl?” diye soran dedesini, “Biraz değişmiş” diye yanıtlar.
- Nasıl değişmiş?
- Değişmiş işte yalancı olmuş
- Polislere mi yalan söylüyor?
- Yok ya, onlarla konuşmuyor. Bana yalan söylüyor. Ben hapiste değilim diyor. Bal gibi hapiste işte
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder