24 Mart 2020 Salı

MASAL GİBİ YILLARIN, MASAL SİNEMASIYDI YEŞİLÇAM


 20 Aralık 2015
      Masal gibi yılların, masal sinemasıydı Yeşilçam. Nice unutulmayan yüz tanıdık, hayattan beyazperdeye yansıyan görüntülerde, unutulmaz filmler izledik. Esas kızlar, esas oğlanlar evlerimizin duvarlarını süsleyen kartpostallarda birer ikonaya dönüştüler. Esas kızlar, esas oğlanlar kadar sevdik kötü adam ya da kötü kadın suretinde perdeye yansıyan ve gönlümüzde yıldızlaşan Yeşilçam’ın iyi kalpli oyuncularını.
Aslında bir melek olan anneler, kanımızın hemen ısındığı, baba demek istediğimiz amcalar, posbıyıklı iyi kalpli fabrikatörler ve daha niceleri. Sanki sinemanın kahramanları değil mahalle komşularımızdı onlar. Öylesine sahici, öylesine inandırıcı ve bizden olan.
Yeşilçam bir furya sinemasıydı aynı zamanda. Ya türler ya da tipler furyaya dönüşür, seri filmler halinde yansırdı beyazperdeye. Kimi zaman masallar diyarında gezindik Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’le, kimi zaman dünyayı kurtardık kötülerden yıldız savaşlarında.

Popüler Yeşilçam döneminin furyalara dönüşen en önemli damarıydı fantastik sinema. Fantazyanın sınırsız evreninde gezinen Yeşilçam, türün her alanında örnekler verdi, furyalar yarattı. Kimi zaman masal filmleri furyası esti, kimi zaman tarihi filmler, süper kahramanlar ya da kovboy filmleri furyası. Bilim kurgu filmleri de yapıldı, korku sineması örnekleri de.

Yeşilçam kalıpları, süper kahramanlar furyasına alabildiğine hâkimdir. Avantür sinemanın bütün kuralları, genç seyirciyi salonda tutabilmek için aksiyonun, vurdulu kırdılı sahnelerin, şiddetin artmasıyla sürdürür varlığını.
Birbirinin benzeri süper kahramanlarımız değişse de, anlatılan öyküler birbirine benzer. Formül aynıdır: Dünyayı mahvetmek isteyen bir kötü adam ve dünyayı kurtaran çoğu maskeli kahramanlarımız.
Filmlerin mutlu biten sonlarında “kuş kafese girer” ve tıpkı o tekerlemedeki gibi “olmaz böyle vakalar” Türk polisi mutlaka kötü adamları yakalar. Dünyayı kurtaran ilk ve tek kahramanımız Cüneyt Arkın değildir. Çok öncesinde de dünyayı kötülerin elinden kurtarmaya çalışan süper kahramanlarımız vardır. Örneğin Süpermenlerimiz ya da Yılmayan Şeytan filminde Bay Tekin, nam-ı diğer Bakırbaş…
FANTASTİĞİN SİNEMASI
Bu filmlerin perdeye yansıyan vurdulu kırdılı ya da eğlenceli öyküleri kadar kamera arkasında da kimi zaman tehlikeli, kimi zaman eğlenceli unutulmaz anlar, anılar yaşanır. Yeşilçam kaynaklarını Batı’nın, Amerika’nın çizgi romanlarında ararken, kimi zaman tarihe ve destanlara dalıp kendine ulusal kahramanlar yaratır. Yerli çizgi roman tarihsel fantazyayı etkilerken, yabancı çizgi roman da Yeşilçam’ın süper kahramanlarına esin kaynağı olur. Çizgi romanın yetmediği yerde fotoroman kahramanları yetişir imdadımıza. Çizgi romanların süper kahramanları da, dünyayı kötülük saçan tehlikeli adamlardan kurtarmak için farklı suretlerde yansır fantastik sinemanın düşsel öykülerine.
Tarihi filmlerin dekoru Bizans’tır. Bizans da surlar, kaleler yani kaçınılmaz olarak Rumeli Hisarı, saraylar, zindanlar ve kavga sahnelerinin çokça yaşandığı meyhaneler demektir. Yeşilçam’ın kalıpları kaçınılmaz olarak tarihi filmlere de yansır.
Kahramanlarımızın gözü karadır, çoğu kez tek başlarına dalarlar onca düşmanın arasına. On parmaklarında on marifet, yaylarında birden çok ok vardır düşmana atılacak. Komiktirler, alabildiğine ironik ve mizahi. İçlerindeki çocuk hiç büyümemiştir ve bu filmlerine de oyunlarına da yansır, kendileriyle dalga geçmeyi de bilirler. Yiğittirler, kimseye boyun eğmedikleri gibi sözlerini de sakınmazlar. Bütün bunların toplamında onlar sadece Yeşilçam’ın değil bizlerin de çocukluk kahramanlarıdırlar. Sanki filmlerin unutulmaz oyuncuları değil, mahallemizin örnek aldığımız ağabeyleri, ablalarıdırlar.
SİNEMA BİR TUTKUYDU O YILLARDA, BİR ŞENLİK, BİR MUCİZE
Yerli westernlerde oynamayan yoktur neredeyse. Doğal mekânlar hazırdır nasılsa. Bir anda yerli Cango’lar, Ringolar, Sabata’lar, Gringolar, kötü haydutlar, şuh Meksikalı kızlar, şerifler, çiftlik sahipleri, Kızılderililer çoğu küçük bütçeli ve iç içe çekilen yerli western filmlerinde boy gösterir. Bildiğimiz Yeşilçam kalıplarının dışında bir fantazya oluşturur bu filmler.
Bilim kurgu Yeşilçam’a Görünmeyen Adam İstanbul’da ve Uçan Daireler İstanbul’da ile girse de görsel efektler gibi teknolojileri ve dolayısıyla çok büyük bütçeleri gerektirdiğinden hep düş olarak kalmıştır son yıllara kadar.
Son yıllarda genç kuşak yönetmenler, özellikle ilk filmini yapanlar korku filmlerine yönelse de Yeşilçam’da en az denenen türdü korku sineması. Drakula İstanbul’da korkudan çok atmosfer yaratırken doğaüstücü bir korku filmi olan Şeytan, usta yönetmen Metin Erksan imzasını taşır.
Yeşilçam, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmiyle, Walt Disney’in çizgilerle anlattığı, Grimm kardeşlerin ölümsüz masalını ilk kez canlı olarak sinemaya aktarır. Ertem Göreç’in yönettiği film hâsılat rekorları kırar ve masal sinemasının pek de yer bulamadığı Yeşilçam’da bir furyaya dönüşür.
Yeşilçam’ın Ayşeciği Pamuk Prenses olurken, film Salih Güney’i beyaz atlı prens, Suna Selen’i de yıllarca unutulmayacak kötü kalpli kraliçe ve cadı olarak belleklere kazır. Masal furyası birçok filmle sürerken Külkedisi de unutulmaz tabii ki. Masal dünyası Yeşilçam’a yerleşmişken halk masallarının hazır cevap Keloğlan’ı unutulur mu? İlk Keloğlan filmi Anadolu’yu kasıp kavurur, büyük hâsılat elde eder.
Halkın en önemli eğlencesi sinemalara, şenliğe gider gibi gidilirdi. Henüz televizyonun evlere girmediği, yazlık ve kışlık sinemaların olduğu yıllarda izledik bütün bu filmleri. Sinema bir tutkuydu o yıllarda, bir şenlik, bir mucize. Popüler kültürün hayatımızda henüz böylesine yıkıcı etkiler yaratmadığı yıllardı. Düş bahçelerinin beyazperdesine yansıyan hayal kahramanları, kalbimizden hayatımıza akar, örnek aldığımız kahramanlara dönüşürdü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder