20 Aralık 2015
Masal gibi
yılların, masal sinemasıydı Yeşilçam. Nice unutulmayan yüz tanıdık, hayattan
beyazperdeye yansıyan görüntülerde, unutulmaz filmler izledik. Esas kızlar,
esas oğlanlar evlerimizin duvarlarını süsleyen kartpostallarda birer ikonaya
dönüştüler. Esas kızlar, esas oğlanlar kadar sevdik kötü adam ya da kötü kadın
suretinde perdeye yansıyan ve gönlümüzde yıldızlaşan Yeşilçam’ın iyi kalpli
oyuncularını.
Aslında bir
melek olan anneler, kanımızın hemen ısındığı, baba demek istediğimiz amcalar,
posbıyıklı iyi kalpli fabrikatörler ve daha niceleri. Sanki sinemanın
kahramanları değil mahalle komşularımızdı onlar. Öylesine sahici, öylesine
inandırıcı ve bizden olan.
Yeşilçam bir furya sinemasıydı aynı zamanda. Ya türler ya da tipler furyaya
dönüşür, seri filmler halinde yansırdı beyazperdeye. Kimi zaman masallar
diyarında gezindik Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’le, kimi zaman dünyayı
kurtardık kötülerden yıldız savaşlarında.
Popüler Yeşilçam döneminin furyalara dönüşen en önemli damarıydı fantastik
sinema. Fantazyanın sınırsız evreninde gezinen Yeşilçam, türün her alanında
örnekler verdi, furyalar yarattı. Kimi zaman masal filmleri furyası esti, kimi
zaman tarihi filmler, süper kahramanlar ya da kovboy filmleri furyası. Bilim
kurgu filmleri de yapıldı, korku sineması örnekleri de.
Yeşilçam kalıpları, süper kahramanlar furyasına alabildiğine hâkimdir. Avantür
sinemanın bütün kuralları, genç seyirciyi salonda tutabilmek için aksiyonun,
vurdulu kırdılı sahnelerin, şiddetin artmasıyla sürdürür varlığını.
Birbirinin
benzeri süper kahramanlarımız değişse de, anlatılan öyküler birbirine benzer.
Formül aynıdır: Dünyayı mahvetmek isteyen bir kötü adam ve dünyayı kurtaran
çoğu maskeli kahramanlarımız.
Filmlerin
mutlu biten sonlarında “kuş kafese girer” ve tıpkı o tekerlemedeki gibi “olmaz
böyle vakalar” Türk polisi mutlaka kötü adamları yakalar. Dünyayı kurtaran ilk
ve tek kahramanımız Cüneyt Arkın değildir. Çok öncesinde de dünyayı kötülerin
elinden kurtarmaya çalışan süper kahramanlarımız vardır. Örneğin
Süpermenlerimiz ya da Yılmayan Şeytan filminde Bay Tekin, nam-ı diğer Bakırbaş…
FANTASTİĞİN
SİNEMASI
Bu filmlerin
perdeye yansıyan vurdulu kırdılı ya da eğlenceli öyküleri kadar kamera
arkasında da kimi zaman tehlikeli, kimi zaman eğlenceli unutulmaz anlar, anılar
yaşanır. Yeşilçam kaynaklarını Batı’nın, Amerika’nın çizgi romanlarında ararken, kimi
zaman tarihe ve destanlara dalıp kendine ulusal kahramanlar yaratır. Yerli
çizgi roman tarihsel fantazyayı etkilerken, yabancı çizgi roman da Yeşilçam’ın
süper kahramanlarına esin kaynağı olur. Çizgi romanın yetmediği yerde fotoroman
kahramanları yetişir imdadımıza. Çizgi romanların süper kahramanları da,
dünyayı kötülük saçan tehlikeli adamlardan kurtarmak için farklı suretlerde
yansır fantastik sinemanın düşsel öykülerine.
Tarihi filmlerin dekoru Bizans’tır. Bizans da surlar, kaleler yani kaçınılmaz
olarak Rumeli Hisarı, saraylar, zindanlar ve kavga sahnelerinin çokça yaşandığı
meyhaneler demektir. Yeşilçam’ın kalıpları kaçınılmaz olarak tarihi filmlere de
yansır.
Kahramanlarımızın
gözü karadır, çoğu kez tek başlarına dalarlar onca düşmanın arasına. On
parmaklarında on marifet, yaylarında birden çok ok vardır düşmana atılacak.
Komiktirler, alabildiğine ironik ve mizahi. İçlerindeki çocuk hiç büyümemiştir
ve bu filmlerine de oyunlarına da yansır, kendileriyle dalga geçmeyi de
bilirler. Yiğittirler, kimseye boyun eğmedikleri gibi sözlerini de sakınmazlar.
Bütün bunların toplamında onlar sadece Yeşilçam’ın değil bizlerin de çocukluk
kahramanlarıdırlar. Sanki filmlerin unutulmaz oyuncuları değil, mahallemizin
örnek aldığımız ağabeyleri, ablalarıdırlar.
SİNEMA BİR
TUTKUYDU O YILLARDA, BİR ŞENLİK, BİR MUCİZE
Yerli
westernlerde oynamayan yoktur neredeyse. Doğal mekânlar hazırdır nasılsa. Bir
anda yerli Cango’lar, Ringolar, Sabata’lar, Gringolar, kötü haydutlar, şuh
Meksikalı kızlar, şerifler, çiftlik sahipleri, Kızılderililer çoğu küçük
bütçeli ve iç içe çekilen yerli western filmlerinde boy gösterir. Bildiğimiz
Yeşilçam kalıplarının dışında bir fantazya oluşturur bu filmler.
Bilim kurgu
Yeşilçam’a Görünmeyen Adam İstanbul’da ve Uçan Daireler İstanbul’da ile girse
de görsel efektler gibi teknolojileri ve dolayısıyla çok büyük bütçeleri
gerektirdiğinden hep düş olarak kalmıştır son yıllara kadar.
Son yıllarda
genç kuşak yönetmenler, özellikle ilk filmini yapanlar korku filmlerine yönelse
de Yeşilçam’da en az denenen türdü korku sineması. Drakula İstanbul’da korkudan
çok atmosfer yaratırken doğaüstücü bir korku filmi olan Şeytan, usta yönetmen
Metin Erksan imzasını taşır.
Yeşilçam,
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmiyle, Walt Disney’in çizgilerle anlattığı,
Grimm kardeşlerin ölümsüz masalını ilk kez canlı olarak sinemaya aktarır. Ertem
Göreç’in yönettiği film hâsılat rekorları kırar ve masal sinemasının pek de yer
bulamadığı Yeşilçam’da bir furyaya dönüşür.
Yeşilçam’ın
Ayşeciği Pamuk Prenses olurken, film Salih Güney’i beyaz atlı prens, Suna
Selen’i de yıllarca unutulmayacak kötü kalpli kraliçe ve cadı olarak belleklere
kazır. Masal furyası birçok filmle sürerken Külkedisi de unutulmaz tabii ki.
Masal dünyası Yeşilçam’a yerleşmişken halk masallarının hazır cevap Keloğlan’ı
unutulur mu? İlk Keloğlan filmi Anadolu’yu kasıp kavurur, büyük hâsılat elde
eder.
Halkın en
önemli eğlencesi sinemalara, şenliğe gider gibi gidilirdi. Henüz televizyonun
evlere girmediği, yazlık ve kışlık sinemaların olduğu yıllarda izledik bütün bu
filmleri. Sinema bir tutkuydu o yıllarda, bir şenlik, bir mucize. Popüler
kültürün hayatımızda henüz böylesine yıkıcı etkiler yaratmadığı yıllardı. Düş
bahçelerinin beyazperdesine yansıyan hayal kahramanları, kalbimizden hayatımıza
akar, örnek aldığımız kahramanlara dönüşürdü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder