28 Şubat 2016
Bugün
tiyatronun ve sinemanın en önemli isimlerinden Muhsin Ertuğrul’un doğum günü.
28 Şubat 1892 yılında İstanbul’da doğan, tiyatronun batılı anlamda kurucusu
olarak kabul edilen Muhsin Bey, sinema alanında da ilk önemli katkıları
gerçekleştirmiş; 1922-1939 yılları arasında Türkiye’de film yapan tek kişi
olmuştur.
Nijat Özön,
Türk Sineması’nı “İlk Dönem (1914–1923), Tiyatrocular Dönemi (1923–1939), Geçiş
Dönemi (1939–1950), Sinemacılar Dönemi (1950–1970), Genç/Yeni Sinema Dönemi
(1970–1987)” olarak tanımlar. Tarihlerdeki küçük oynamalar dışında genel kabul
görmüş bir tanımlamadır bu. Farklı dönemlendirmeler de olmasına karşın
genellikle araştırmacılar Nijat Özön’ün tanımını kabullenir.
MUHSİN
ERTUĞRUL VE TİYATROCULAR DÖNEMİ
Muhsin
Ertuğrul, 1922 yılında sinemaya girer ve sinemamızın “Tiyatrocular Dönemi”
olarak adlandırılan evresi başlar. Muhsin Ertuğrul’un, 1939 yılına kadar tek
isim olarak anıldığı, tiyatrocuların egemenliğinde geçen, çekilen 27 filmden
23’ünü Muhsin Ertuğrul’un yönettiği ‘uzunca’ bir dönemdir bu. Dönemin diğer
isimleri de -Mümtaz Osman adıyla senaryolar yazan, kendi adıyla filmler yöneten
Nazım Hikmet dışında- İstanbul Şehir Tiyatrosu kadrosundan oluşur.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında Muhsin Ertuğrul, ulusal konulara yönelse de “1922-1953 yılları
arasında yönetmiş olduğu 30 filmin en azından üçte ikisi ya yabancı kaynaklardan
alınmıştır ya da Batı sinemasının çeşitli etkilerini taşımaktadır.
Muhsin
Ertuğrul’un yönettiği, dönemi başlatan ilk film “İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk”
(1922), yaşanmış günlük bir olaydan senaryolaştırılır. Hem Muhsin Ertuğrul’un
Türkiye’de yönettiği hem de ilk özel yapım şirketi Kemal Film’in ilk filmi olan
“İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk”ta, bir umutsuz aşk üçgeninde kalan Şişli güzeli
Mediha hanımla, eski sevdalısı Kemal bey ve Sadi beyin öyküsü anlatılır.
Sefalete sürüklenmiş eski sevgili tarafından öldürülmüş hafif meşrep bir kadın
ve sefil olmuş iki sevgili... Bu filmin uyarlama olmayan ‘özgün’ senaryosu da
Muhsin Ertuğrul’a aittir.
Ertuğrul,
aynı yıl yine Kemal Film adına Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba
romanından uyarladığı “Boğaziçi Esrarı”nı yönetir. Zevk ve şehvete düşkün,
tekkesine gelen zengin kadınlardan yararlanan, ölen önceki şeyhin karısıyla
evlenmesine rağmen başka kadınlarla da ilişki kuran Bektaşi Şeyhi Nur Baba’nın
öyküsü anlatılır filmde. Dönemine göre oldukça cüretkâr bir öyküyü sinemaya
aktaran Ertuğrul’un sonraki filmi, yine bir edebiyat uyarlaması olan “Ateşten
Gömlek”tir (1923). Film Ertuğrul’un en önemli çalışması olarak kabul edilmiş,
beğenilmiştir. “Ateşten Gömlek filminin olay yaratması salt güncel ve ulusal
konusundan, alındığı romanın niteliğinden gelmiyordu. Türk Sineması’nın ilk kez
gerçekle yüz yüze geldiği söylenebilir. Film bu çok önemli gerçeği kendi
olanaklarına göre yansıtıyordu. Üstelik ilk konulu Kurtuluş Savaşı filmi idi.”
(Giovanni Scognamillo. Türk Sinema Tarihi)
Filmi önemli
kılan başka bir özelliği de, ilk kez Türk kadın oyuncuların bir filmde yer
almasıydı. Bu kadın oyuncular Neyyire Neyir ve Bedia Muvahhit’ti. Ateşten
Gömlek” filmindeki başarılı çıkıştan sonra başarısız bir deneme olan ve dönemin
sonuna kadar sürdüreceği tiyatrovari sinema örneği olan bir oyun uyarlaması
“Leblebici Horhor”u (1923) yönetir Muhsin Ertuğrul. Kayıp filmlerden olan
“Sözde Kızlar” (1924) Peyami Sefa’nın aynı adlı romanından uyarlanmıştır.
Toplumsal yergi olan öyküde, Batı Anadolu’nun Yunanlılarca işgal edilmesinden
sonra İstanbul’a gelen Mebrure, akrabası Nâfi beyin ailesine sığınır. Sefahat
içinde yaşayan ailenin oğlu Behiç, Mebrure’ye göz koyar. Gayrimeşru çocuğunu
öldüren Behiç tutuklanır, metresi Belma intihar eder. Çaresiz kalan Mebrure de
babasını bulabilme umuduyla tekrar Anadolu’ya döner.
Sinemaya ara
vererek Rusya’ya giden Muhsin Ertuğrul, dönüşünde İpek Film adına bir kez daha
fakat bu kez bir oyun uyarlamasından Kurtuluş Savaşı öyküsü olan “Ankara
Postası”nı (1928) yönetir. Aynı kadına âşık olup, başlarına türlü felaketler
gelen iki kardeşin öyküsünün anlatıldığı “İstanbul Sokaklarında” (1931), “türün
sonradan defalarca kullanılacak tüm tiplerini ve anlamsızlıklarını
taşımaktadır. Dürüst delikanlılar, saf genç kızlar, kötü bar kadınları, kardeş
çatışmaları, fedakârlıklar, son anda mucizevî şekilde iyileştirilen tıp
tarihinde benzeri olmayan hastalıklar, koruyucu melekler, şarkılar ve mutlu
son.” (a.g.e) “İstanbul Sokaklarında, Ertuğrul ve Türk sineması için bir kaç
açıdan ‘ilk’ film olma niteliği taşır: İlk sesli film, ilk ortak yapım, ilk
şarkılı melodram gibi.” (a.g.e) Yeşilçam dönemi ticari sinemasında örneğini
çokça göreceğimiz öykülerin ilklerini barındıran bu filmin ardından yönettiği
“Bir Millet Uyanıyor” (1932) ile Kurtuluş Savaşı yıllarına dönüş yapar Muhsin
Ertuğrul.
Ertuğrul’un
1933–1939 yılları arasında yönettiği müzikli güldürüler, şarkılı melodramlar
dışında öne çıkan filmi, 1934 yılında yönettiği “Aysel Bataklı Damın Kızı” ilk
köy filmi denemesidir. Öykü, en ağdalı biçimde anlatılan bir melodramdır.
Suçsuz delikanlı, iğfal edilmiş genç kız öyküsü köy dekoru içinde anlatılır.
Tiyatrocular
Dönemi’nin oyuncuları tiyatrocu, oyunları tiyatrovaridir. Filmler ağırlıklı
olarak uyarlamalar ve yabancı etkili öykülerden yapılmıştır. Bütün
eleştirilere, olumsuzluklara rağmen Muhsin Ertuğrul Geçiş Dönemi’nde de filmler
yönetir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder