VE FOSFORLU… VE
ŞAHANE… VE LEKELİ KADIN… 05
Haziran 2016
Filmin ilk sahnesinde beş erkek
arasındaki “erkek gibi” kız, hedef yaptıkları kutulara ateş eder, diğerlerinden
daha fazla kutu vurarak gücünü gösterir onlara. Giyim kuşamıyla, konuşma
biçimiyle “erkek gibi” olan bu kız Fosforlu Cevriye’dir.
Neriman Köksal’ın Fosforlu Cevriye
olarak filmi nasıl başlıyorsa, Hatice Kökçü olarak çocukluğu da öyle başlar.
Neriman Köksal, çocukluğunda da yaşıtı komşu kızları etek giyerken, o yıllarda
pek de alışık olunmadığı halde pantolon giyer, topaç çevirir, erkek çocuklarla
bilye ve futbol oynar. Anne baba göçmen. Annesi Lütfiye Hanım Yugoslavya’da
Üsküp şehrinde doğmuştur. Altı aylıkken Türkiye’ye göçen ailesi İstanbul’a, Rami’ye
yerleşir. Baba Ahmet Bey semtin en yakışıklı erkeği. Rami kulübünde futbol
oynar. 1929 yılında Neriman Köksal gelir dünyaya. Ailenin ilk çocuğudur.
Doğduğunda o kadar zayıftır ki leğende yıkarlarken kemikleri kırılacak diye
korkarlar. 15 yaşından sonra fazlaca serpilip gelişir. Bir yaşına basmamıştır
babası öldüğünde. Annesi, Kurtuluş’taki kız kardeşinin evine taşınmak zorunda
kalır. Yoksuldur, imkânları yoktur ve Neriman Köksal ilkokuldan sonra okuyamaz.
Anne Lütfiye Hanım, bir röportajında şu anıyı anlatır: “Bir gün çamaşır
yıkıyordum, Neriman 8 aylıktı. Küllenmiş ateşin üzerine kapaklandı. Gözleri bir
ay kapalı kaldı. Kör oldu sandık. Bir gözü bir ay sonra ikinci gözüyse aylar
sonra açıldı. Kaşları kirpikleri tamamen yandı. Çenesinin altında ellerinde yanık
izleri kaldı. Gözlerinden biri açılınca kız kardeşim sevindi. Bir insana bir
göz yeter dedi.”
FABRİKA
İŞÇİLİĞİNDEN FİLM ARTİSTLİĞİNE
Artık bir afet olan güzel fabrika
işçisi Neriman Köksal, Beyoğlu’da yürüyorken peşinden gelen iki erkeğe çok
sinirlenir ve tersler. Oysa iki erkekten biri hayatını değiştirecek olan film
yönetmeni Çetin Karamanbey’dir. Neriman Köksal’ı çok beğenmiştir ve “Film
artisti olur musun?” der. Önceleri itiraz etse de sonunda “olurum” cevabını
verir. Çetin Karamanbey’in yönettiği “Çete” (1950) filminde Rus prensesi Nina
rolü ile sinemaya adım atar. Ardından Faruk Kenç’in yönettiği “Hürriyet
Şarkısı”nda (1951) oynar. Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir. 1953
yılında Lütfi Ö. Akad’ın yönettiği “Katil” filmindeki rolüyle, hayatı boyunca
taşıyacağı ‘vamp, yuva yıkan, hayat karartan, kötü kadın’ tipinin başarılı bir
örneğini verir ve devamı da gelir. “Beyaz Cehennem (Cingöz Recai)”, “Hayatımı
Mahveden Kadın”, “Kanlarıyla Ödediler” ve diğerleri…
Sezer Sezin, Gülistan Güzey, Muhterem
Nur, Belgin Doruk gibi güçlü oyuncuların, starların olduğu bir dönemde asıl
çıkışını “Fosforlu Cevriye” (Aydın Arakon, 1959) filmiyle gerçekleştirir.
Erkeklerin arasında hedefteki kutuları vuran Fosforlu’nun yanına gelen üvey
anne, “Sana çiftliğe çıkmamanı, tabancalara bıçaklara dokunmamanı elli defa
söyledim. Ya benim istediğim gibi hareket edersin yahut defolur gidersin. Senin
ve kardeşin olacak Perihan sarhoşunun kafalarınızı ezmesini bilirim ben” der. Fosforlu
da “Kolay değil bu söyledikleriniz, kolay değil Nüveyre Hanım. Babamızla
evlenmiş olmanız size her istediğinizi yapma salahiyetini vermez. Hem şunu da
çok iyi bilirsiniz ki ben varken Perihan’ın kılına bile dokunamazsınız,
anladınız mı? Kılına bile dokunamazsınız kızın” diye yanıtlar üvey annesini.
Argo konuşan, “erkek gibi kadın” tipini başarıyla canlandıran Neriman Köksal,
yuva yıkan kadın imajı gibi, hayatı boyunca “Fosforlu Cevriye” olarak da
hatırlanacaktı.
‘KARAKTER OYUNCUSU’
MU?
Erkeksi tavırlarının dışında, kendine
güvenen, dediği dedik, korkusuz fakat güzel konuşan, iyi giyinen dolgun vücutlu
bu sarışın güçlü kadın, aynı zamanda da cinsellik sembolüdür.
Erken sayılacak bir dönemde genç kız rollerinden anne rolüne geçer. Bu nedenle yıllar sonra Neriman Köksal’dan söz edenler, büyük bir yanılgıyla Türk sinemasının karakter oyuncusu olarak tanımlarlar onu.
Erken sayılacak bir dönemde genç kız rollerinden anne rolüne geçer. Bu nedenle yıllar sonra Neriman Köksal’dan söz edenler, büyük bir yanılgıyla Türk sinemasının karakter oyuncusu olarak tanımlarlar onu.
Bir film çekimi sırasında tanıştığı,
sonraki yıllarda yapımcı ve yönetmen olan Nevzat Pesen’le yıllar süren bir
dostluk ve aşk yaşarlar. Yemek pişirmeyi sonra da bu yemekleri dostlarına
yedirmeyi, ziyafetler vermeyi çok sever. Evi, sofrası bütün dostlarına açıktır.
“Samimi, cesur, tabii davranışları ve içten konuşmalarıyla yapmacıktan uzak,
olduğu gibi”dir. Son yıllarında televizyon dizilerinde izlediğimiz Neriman
Köksal, 24 Ekim 1999’da aramızdan ayrılır.
Afet-i devran günlerinde kaç yürek
yangına düşmüş şiirler yazmıştı Neriman Köksal için bilinmez. Ne zaman bir
Neriman Köksal filmi izlesem sevgili Haydar Ergülen’in “İdiller Gazeli” düşer
aklıma: “Gözlerin yağmurdan yeni ayrılmış/ gibi çocuk, gibi büyük, gibi
sımsıcak/ Sen bir şehir olmalısın ya da nar/ belki Granada, belki eylül, belki
kırmızı/ Gövden ruhunun yaz gecesi mi ne/ çok idil, çok deniz, çok rüzgâr/
Çocukluğun tutmuş da yine aşık olmuşsun/ sanki bana, sanki ah, sanki olur a/
Aşk bile dolduramaz bazı âşıkların yerini/ diye övgü, diye sana, diye haziran/
Heves uykudaysa ruh çıplak gezer/ gazel bundan, keder bundan, sır bundan/
Gözlerin şehirden yeni ayrılmış/ gibi dolu, gibi ürkek, gibi konuşkan/ Hadi git
yeni şehirler yık kalbimize bu aşktan.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder