06 Mart 2016
Nâzım Hikmet’in babası Hikmet Bey, Almanya’da konsolosluk, İstanbul’da Matbuat
Müdürlüğü yapmış, emekliliği sonrası Cumhuriyetin ilk yıllarında Kadıköy’de bir
sinema işletmeyi denemiş, başaramayınca Süreyya Paşa Sineması’nda yönetici
olmayı seçmiş. Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hanım, Nâzım’ın deyimiyle dünya
güzeli bir kadındır. Resme olan tutkusu onu Paris’e gidebilmek için çocukları
Samiye ve Nazım’dan ayırmış. Nâzım, valilik yapmış, edebiyata meraklı dedesinin
yanında büyümüş.
19 yaşında
gittiği Sovyetler Birliği’nde, Moskova Meydanı’nda izlediği “Açlık… Açlık…
Açlık…” adlı belgesel Nâzım Hikmet’i hem sinema ile tanıştırır hem de şiir
anlayışının değişmesinde önemli rol oynar. Mayakovski’nin şiirinden de
etkilenen Nazım, şiirinde görsel vurgunun belirginleştiği sinemasal bir
anlatımı seçer. Moskova’da kaldığı sürece, Doğu Emekçilerinin Komünist
Üniversitesi’nde okuyan Nâzım Hikmet, 1924 yılında bu kez Cumhuriyet
Türkiye’sine döner.
1923-24
yılları arasında Süreyya Paşa sinemasının müdürlüğünü yapan babası Hikmet Bey,
Osmanlıca-Fransızca olan ‘Le Courrier du Cinema/Sinema Postası’ adında bir
dergi çıkararak film tanıtımına, sinema haberlerine ve eleştiri yazılarına yer
vermeyi kararlaştırmıştır. Nâzım’ın bu dergide kendisine yardım etmesini,
yanında çalışmasını ister.
Nâzım Hikmet,
çok kısa bir süre önce döndüğü ülkesini yeniden terk ederek Sovyetler
Birliği’ne gitmek zorunda kalır. Yeni soruşturmalar ve tutuklamalar başlamıştır
ve Nâzım Hikmet de İstiklal Mahkemesi’nde açılan davada on beş yıla mahkûm
olur. Tekrar Moskova’dadır. O günlerde Moskova’ya giden Muhsin Ertuğrul’un iyi
biçimde ağırlanmasını sağlar. Muhsin Ertuğrul, Odessa ve Bakû’de “Tamilla”
(1926) ve Moskova’da “Spartakus” (1926) adlı, öykülü uzun iki film çeker. Nâzım
Hikmet bu filmlerde görev almamıştır.
Nazım
Hikmet’in bütün isteği ülkesine dönebilmektir. Yürürlüğe giren ceza yasasındaki
değişiklikle 15 yıllık hapis cezası ortadan kalkmıştır fakat 1927 Tevkifatı
nedeniyle çarptırıldığı 3 aylık ceza nedeniyle yasal yollardan dönemez. 1928
yılının Temmuz’unda pasaportsuz olarak gizlice geldiği Hopa’da tutuklanır. Yedi
ay süren hapisliğin ardından serbest kalır. Bu Nâzım’ın ilk hapse girişidir.
HAZIR PİYESİN
VAR MI?
Nâzım Hikmet,
hayatının her anında yazmayı, sanatı düşünüyor, sürekli üretiyordur. Resim
yapar… Sinema üzerine de yazılar yazar. Hollywood sinemasına karşıdır, sahici
bulmaz. Bizim sinemamızın da Hollywood sinemasını taklit etmesine karşıdır.
Bir gün
Muhsin Ertuğrul ziyaretine gelir ve “Hazır piyesin var mı?” diye sorar. Bu
ziyaret ve talep Nâzım Hikmet’in tiyatroyla, ardından da sinemayla bağını
yeniden kurar. “Kafatası” ve “Bir Ölü Evi” piyeslerini yazar. Böylece Nâzım
Hikmet ve Muhsin Ertuğrul arasında da bir dostluk ve iş arkadaşlığı bağı
oluşur. Muhsin Ertuğrul’un İpek Film için çektiği “Bir Millet Uyanıyor”
filminde de Nâzım Hikmet, hem reji asistanı hem de seslendirme yönetmeni olarak
önemli bir rol oynar. İpek Film’in sahibi İpekçiler, ilk sesli film stüdyosunu
da kurar. 1933 yılında Nâzım Hikmet’in yönetmenliğinde İpek Film Stüdyosunda
Türkçe dublaj yapılmaya başlanır.
Muhsin
Ertuğrul, Nâzım Hikmet’le işbirliğini sürdürür ve “Karım Beni Aldatırsa”
filminin senaryosunu yazdırır. Nâzım Hikmet daha sonra da birçok filmde
kullanacağı Mümtaz Osman imzasıyla senarist olarak yer alır filmde. 1933
yılında çekilen yedi filmin beşi “Cici Berber”, “Fena Yol”, “Karım Beni Aldatırsa”,
“Naşit Dolandırıcı”, “Söz Bir Allah Bir” bu ikilinin imzasını taşır; yönetmen
Muhsin Ertuğrul, senaryo Mümtaz Osman. Aynı yıl çekilen “Düğün Gecesi/Kanlı
Nigar” filminin ise hem yönetmeni hem de senaristidir Nâzım Hikmet. 1934
yılında da Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Aysel Bataklı Damın Kızı”, “Leblebici
Horhor Ağa” ve “Milyon Avcıları”nın senaryoları da Mümtaz Osman takma adıyla
Nâzım Hikmet’e aittir. Nâzım Hikmet 1937 yılında “Güneşe Doğru” filmiyle
senaryosunu da yazdığı filmde bir kez daha yönetmenlik yapar. Bütün bu
çalışmaları sürerken hakkında da yeni davalar açılmıştır ve 1938 yılında
tutuklanır. Uzun mahkûmiyet yılları başlamıştır. Buna rağmen İpekçiler ve
Muhsin Ertuğrul, Nâzım Hikmet’le ilişkilerini kesmez, senaryo yazdırmayı
sürdürürler. 1939 yılında “Tosun Paşa”, 1940’ta “Şehvet Kurbanı”, 1941 yılında
“Kahveci Güzeli”(M. İhsan imzasıyla) ve 1942’de de “Kıskanç” filmleri çekilir
Mümtaz Osman imzalı senaryolarla.
Nâzım Hikmet
1946 yılında Muhsin Ertuğrul için Ercüment Er imzasıyla özgün bir senaryo
yazar: “Kızılırmak Karakoyun”. Bu birlikte son çalışmalarıdır. Nâzım Hikmet
cezaevindedir ve haksız yere, yasalarda karşılığı olmamasına rağmen 28 yıl gibi
ağır bir cezaya çarptırılmıştır. Nâzım bu haksızlığı ortadan kaldırmak ve
özgürlüğüne kavuşmak için girişimlerde bulunur. Açlık grevi yapar. “Kayıtsız
şartsız affedilmesi talebi” yurt içinde ve yurt dışında yayılmaya başlar.
“Nâzım Hikmet’e Af” kampanyaları yaygınlaşır. Af dilekçeleriyle imza
kampanyaları açılır. Hükümet değişmiş, Demokrat Parti iktidara gelmiştir. Nâzım
Hikmet yeni hükümetin çıkardığı af yasasıyla 15 Temmuz 1950’de hapisten çıkar.
1951 yılında yine İpek Film hesabına “Barbaros Hayrettin Paşa” ve “Lale Devri”
filmlerinin senaryolarını yazar. Senaryosunu o sıralarda yazdığı “Balıkçı
Güzeli” filmi ise, 1953 yılında Baha Gelenbevi tarafından filme çekilir. Bu üç
senaryosunda da İhsan Koza imzasını kullanır.
Devlet bir
türlü yakasını bırakmıyordur Nâzım’ın. Peşinde sürekli sivil polisler vardır.
Askerliğini yapmamış olduğu gerekçesiyle şubeye çağırılır. 8 Haziran 1951 günü
Kadıköy Askerlik Şubesi Nâzım Hikmet’in er olarak askerliğini iki yıl Sivas’ın
Zara ilçesinde yapması için karar alır. Oysa Nâzım daha önce askere gitmiş
fakat sağlığı elverişli olmadığı için çürük raporu verilerek terhis edilmiştir.
Polis takiplerinden, komplo endişelerinden iyice bunalmıştır. Nâzım Hikmet, bir
kez daha çok sevdiği ülkesinden ayrılmayı kafasına koyar.
Yine
Haziran’dır aylardan. 17 Haziran 1951 günü, Refik Erduran’ın ayarladığı bir
deniz motoruyla İstanbul Boğazı’ndan Karadeniz’e çıkarlar. Karadeniz’de bindiği
Plekhanov şilebiyle Romanya’nın Köstence limanına çıkar. Oradan da Moskova’ya
gönderilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder