13 Aralık 2015
SON BAKIŞTAKİ O GÖZLER KALDI AKLIMIZDA
Erdal benden
3 yaş küçüktü. Farklı şehirlerde benzer düşlerin peşine düşmüştük o yıllarda. Birbirimizi
tanımıyorduk. Hepimiz için başka ve daha güzel bir dünya mümkündü. Gerçekçiydik
ve imkânsızı istiyorduk. Dev gibi düşleri olan gençleri seviyor, açtıkları
yoldan yürüyor, dev gibi düşler ve düşlediğimiz başka bir dünya için kök
salacak çınarlar büyütüyorduk içimizde. Henüz yarattığımız aşklar dağlar,
asırlık çınarlar gibi devrilmiyordu üzerimize. En yakınımızdan ihanetler
görmemiştik; düşlerimizin, umutlarımızın üzerinden postallar, tank paletleri
geçmemişti. Yükselen değerlerimiz, erdemlerimiz farklıydı. Düşündüğümüz ve
söylediklerimiz gibi yaşıyor, kabul görmek için piyasa maymunluğuna soyunup
gördüğümüz her objektifin önüne atlamıyorduk. Sahici düşlerimiz vardı. O sahici
düşlerin, başka bir dünyanın izini sürmeye başlamıştık o günlerde.
YÜKSELEN
TOPLUMSAL MUHALEFET VE DEVLET TERÖRÜ
Toplumsal
muhalefet yükselmiş, işçiler fabrikalarda grev, köylüler toprak işgalleri,
öğrenciler okullarında boykotlar yapıyor, bağımsız ve demokratik bir ülke için
sokağa çıkıyordu. Diğer yanda ise 1977 1 Mayıs’ında düğmeye basan egemenlerin,
kontrgerillanın toplumu terörize eden devlet terörü tüm acımasızlığıyla
sürüyordu.
Kontrgerillanın izini süren savcı Doğan Öz öldürülüyor, Maraş’ta, Çorum’da
katliamlar yapılıyor, okullarda, meydanlarda bombalar patlatılıyor, öğrenciler
saldırıya uğruyor, öldürülüyordu. 16 Mart 1978 tarihinde, İstanbul Üniversitesi
Eczacılık Fakültesinin önünde solcu öğrencilerin olduğu gruba bombalı ve
silahlı saldırı düzenlenerek bir katliam gerçekleştirilir. Bu katliamda 7
öğrenci hayatını kaybeder, 41 öğrenci de yaralanır. İstanbul Üniversitesinde
ülkücü öğrencilerin içinde faaliyet gösteren bir istihbaratçı, İstanbul
Emniyetine ülkücülerin İstanbul Üniversitesi çıkışında solcu öğrencilerin
üzerine dinamit atıp, silahlı tarama yapacaklarını bildirmesine karşın önlem
alınmadığı gibi polis şefleri saldırı anında kayıtsızlığını sürdürürken bazı
polisler de saldırıya uğrayan öğrencileri tekmeler.
8 Ekim 1978
günü Ankara Bahçelievler’de, başlarında Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’nın
olduğu bir gurup ülkücü katil Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 öğrenciyi evlerinde
katlediyordu. Bu kanlı ortamda 1980’e gelinir.
OĞLUNUZ ERDAL
5 Ocak 1980
tarihinde ODTÜ öğrencisi Sinan Suner, duvarlara yazı yazdığı gerekçesiyle
Sağlık Bakanı Cengiz Gökcek’in sarkık bıyıklı, ülkücü koruması Süleyman
Ezendemir tarafından arkadan vurularak ve eziyet edilerek öldürülür. Mahkeme
yaptığı keşifte olay yerinde herhangi bir duvar bulamaz.
Tüm bu
cinayetler ve katliamlar sonrasında sessiz kalmıyor, okullarımızda boykotlar,
yürüyüşler, protesto eylemleri düzenliyor, sokağa çıkıyorduk. Ankara’da Erdal
Eren’in de aralarında olduğu öğrenciler Sinan Suner’in öldürülmesini protesto
etmek için protesto eylemleri düzenler. Erdal Eren’in de katıldığı eyleme
jandarma müdahale eder, silahlar patlar, çıkan çatışmada bir jandarma eri
hayatını kaybeder. Erdal’la birlikte bir grup gösterici gözaltına alınır.
Askeri öldürdüğü iddiasıyla tutuklanan Erdal, ‘yargılanır, idama mahkûm edilir.
12 Eylül’den
sonra kurulan sıkıyönetim mahkemeleri üst üste idam kararları veriyordu.
Yıllarca uygulanmayan idam cezaları da hızla infaz edilmeye başlanır. Yaşanan
acıların sözcüklerle anlatılmasının imkânsız olduğu ve darbe liderinin “asmayıp
da besleyelim mi” dediği günlerde idama mahkûm edilen ve henüz 17 yaşında olan Erdal
Eren, yaşı bir günde 18 yapılarak idam edilir.
Erdal, idam
edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden Savaş Ay ve Emin Çölaşan’a,
“avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek
istendiğini, yaşının 18’den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi
yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok
uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını,
kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını” söyler.
Milli
Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez
Kapalı Ceza ve Tutukevinde infaz edilir. 1964 doğumlu olan Erdal,
öldürüldüğünde 17 yaşındadır, hep 17 yaşında ve başı dik kalır. Darbeciler
karşısında boynunu eğmez. Son bakıştaki o gözler kalır aklımızda.
Erdal, örnek aldığı Deniz Gezmişlerin yarım kalan düşlerinin izini sürüyordu. Yaşasaydı belki Metin Göktepe gibi, diğer yoldaşları gibi Evrensel gazetesinin gazetecileri arasında olacak, arkadaşlarıyla gerçeğin peşinden koşacaktı.
Erdal, örnek aldığı Deniz Gezmişlerin yarım kalan düşlerinin izini sürüyordu. Yaşasaydı belki Metin Göktepe gibi, diğer yoldaşları gibi Evrensel gazetesinin gazetecileri arasında olacak, arkadaşlarıyla gerçeğin peşinden koşacaktı.
Evrensel
gazetesi muhabiri Metin Göktepe de gerçeğin, haberin peşinde koşarken 8 Ocak
1996’da gözaltında uygulanan insanlık suçu işkenceler sonrası aramızdan
ayrılmıştı. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder