YEŞİLÇAM’IN VEFAKÂR AKTÖRÜ 25 Haziran 2017
1960’lara gelindiğinde Yusuf
Sezgin’in oynadığı Hz. Yusuf filmiyle dini filmler modası başlar ve arka arkaya
bu tarz filmler çekilir. O güne kadar yan rollerde, karakter rollerinde oynayan
Yusuf Sezgin de birden ünlenir, star olur. Bu filmlerin ardından da salon
filmlerinin romantik jönü olarak en çok film çeviren oyunculardan biri olur o
yıllarda. Anadolu’da seyirci onu Hz. Yusuf olarak tanıyor, bugün de o dönemin
seyircisi öyle hatırlıyordur.
“Hz. Yusuf filmini çektiğimiz dönemde
filmin galası için Adana’ya götürdüler beni. Nabi Dilbaz vardı Adana
bölgesinden, Yılmaz Güney’e de çok katkıları olmuştu onun. Yeni oyuncular
yaratan biriydi. Filmi Televizyon Film’le ortak yapmışlardı Nuri Akıncı’nın
yönetmenliğinde. O zaman yazlık sinemalar çoktu. Akşam filmde oynadığım Hz.
Yusuf giysileriyle filmin oynadığı sinemaları dolaşıyoruz. Sahneye çıkıyorum,
sorular soruyorlar, konuşuyoruz. Başka bir sinemaya yetişmek için sahnenin
merdivenlerinden iniyorum, kadının biri geldi ve ‘Bismillahirrahmanirahim’
diyerek elini sürdü üstüme. ‘Teyzeciğim ben peygamber değilim, normal insanım’
dedim. ‘Olsun evladım’ dedi. Hiç unutmuyorum bu anımı. Beni hâlâ Hz. Yusuf
olarak hatırlarlar yıllar geçtiği halde.”
Yusuf Sezgin’le konuşurken de bugüne
kadar yaptığım bütün söyleşilerde olduğu gibi geçmişte yaşanan güzel anıları,
güzel insanları hatırlıyorduk zaman zaman. Yeşilçam setlerde yaşananlarla,
filmlerde yaratılan büyülü dünyalarla o dönemi yaşayanların belleklerinde
silinemez, unutulamaz anılarla yer alıyordu. Bu anılar hatırlandıkça çoğu zaman
hüzünleniliyor, ‘ah nerelere gittik görüyor musun?’ deniyor ya da neşeyle
coşkuyla anılıyordu o anlar. Hüzünleniliyordu çünkü o anılarda yer alan birçok
insan bugün artık yaşamıyordu. Hüzünleniliyor, gözler doluyordu çünkü anıları
olanlar için o güzel günlere dönmek artık mümkün değildi. Kimi zaman coşkuyla,
neşeyle anılıyordu, çünkü dolu dolu yaşanmış, güzel anılardı her biri.
İyisiyle kötüsüyle “farklı” bir dönem
yaşanmıştı sinemada da, hayatın birçok alanında olduğu gibi. Bugün o döneme ve
o dönemde yapılanlara “nostalji modası” gözüyle bakmak, yaklaşmak yerine
(dahası bunu içi boşaltılmış bir modaya dönüştürmek ve bundan rant sağlamak
yerine) gerekli dersleri çıkaracağımız, bugünün dünyasına, sinemasına bakarken
gerekli referansları yaratabileceğimiz bir tutumla yaklaşmalıyız. Kadir, kıymet
bilmez vefasızlığımıza, yapılan her şeyi küçümseyen kibirliliğimize yönelik bir
iyileştirme ve özeleştiri olarak da adımlar atmış olabiliriz böylece.
Akbabalık, ölü sevicilik gibi hastalıklı yaklaşımları “geçmiş bilinciyle”,
geçmişe sağlıklı yaklaşarak aşabiliriz. Dünün sineması, iyisiyle kötüsüyle
“dün” yapılanlar olmasaydı “bugün” olabilir miydi?
22 Nisan 1946 yılında doğan Yusuf
Sezgin de birçok sinemacı gibi Bakırköylüydü. O yıllarda Ses ve Yelpaze gibi
dergilerde sinema yazıları yazan Melih Vassaf’ın önerileriyle önce manken
olarak, aynı yıl da Dormen Tiyatrosu’nda oyuncu olarak başlar sanat hayatına.
1961 yılında girer Dormen Tiyatrosu’na, Bulvar ve Almanya’dan Bir Yar Gelir
Bizlere adlı iki oyunda oynar. İkinci oyunun oynandığı günlerde Sırrı
Gültekin’in Kavgasız Yaşayalım filmiyle sinemaya geçer. 1962 yılında irili
ufaklı bazı yan rollerde oynar.
“1963 yılında Hz. Yusuf’u çevirince
başroller başladı. O yıl dini filmler furyası oldu ve ilk temsilcisi bendim bu
filmlerin. Film çok tutulunca tekrar dini bir film olan Hüseyin Peyda’nın
yönettiği Veysel Karani’yi çektik. Arkasından yine Hüseyin Peyda’nın yönettiği
Yahya Peygamber’i yaptım. Ondan sonra dini filmlerden salon filmlerine geçtim.
Pesen Film’e yaptığımız Kerime Nadir’in romanından uyarlanan Posta Güvercini’nde
oynadım, üç Koçyiğit’le. Hülya Koçyiğit, Nilüfer Koçyiğit ve Feryal
Koçyiğit’le. Ondan sonra yine Pesen Film’e Türkan Şoray’la Karanfilli Kadın’ı
çektik Nevzat Pesen yönetmenliğinde. Bilge Olgaç’ın yönettiği Nikahsızlar’ı
yaptık yine Pesen Film’e. O dönem çok film çekiliyordu. 1964-65’lerde en çok
film çeken jön bendim. Yılda 28-29 filme kadar çıktı. O dönemde köy ve avantür
filmleri de başladı. Pervin Par’la Aşkım Silahımdır filmini çektik, Işık
Toroman’a. Televizyon Film’e Erkek Dediğin Böyle Olur’u yaptık yine Pervin
Par’la. Böyle devam etti.”
1970’lere gelindiğinde Yusuf Sezgin
de bir süre sinemaya ara verir. “Benim gibi çok arkadaş da ara vermişti.
Televizyonla sinemanın mücadelesinde seks filmleri furyası başlayınca
Yeşilçam’da. Yaklaşık bir buçuk yıl film çekmedim, o tarz filmlerde oynamamak
için.”
Önceden küçümsenen Türk filmlerinin
sonradan benimsendiğini, 80’lerden sonra o filmleri küçümseyen aydınların da
benimseyeceği filmlerin yapıldığını söylüyor Yusuf Sezgin. “Şimdi görüyorum da
bizim 60’lı, 70’li yıllarda çektiğimiz filmleri pek benimsemiyor, ‘Türk filmi’
diye küçümsüyorlardı. Günümüzde, 90’lı yıllarda bakıyorum kanallar siyah-beyaz
haftaları yapıyor ve seyirci de çok mutlu oluyor eski filmleri, o filmlerdeki
İstanbul’u seyretmekten. Daha kaliteli, daha iyi olduğunu söylüyor. Ama bu
demek değildir ki şimdi iyi filmler çekilmiyor. Çok iyi filmler de yapılıyor
ama maliyetleri çok yüksek projeler bunlar. Sponsorlarla ancak yapılabiliyor.
Bakanlığın belirli bir katkısı var o da yeterli değil. Doğru, aydınlar
küçümsüyordu bizim sinemamızı. 80’lerden sonra o aydınların da benimsediği
filmler yapılmaya başlandı. Örneğin Zeki Ökten, Ömer Kavur, Şerif Gören ve
başka yönetmenler kaliteli, dışarıda derece alan filmler yaptılar. O aydın
kesim de benimsedi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder