BENİM SİNEMA MÜZİĞİ HOCAM, SİNEMA 18 Aralık 2016
Müzik, sinemanın vazgeçilmez
parçalarından biridir. Sessiz sinema döneminde oyuncuların konsantre olmaları
için çekim anında ve daha sonra da izleyicinin ilgisini dağıtmamak için
salonlarda küçük gruplara, filme uyumlu müzik parçaları çaldırılırmış. Sesli
sinema dönemine geçildiğinde müzikal filmler çekilmeye başlanmış. 1920’li
yıllarda Batı sinemasında moda olan müzikaller, şarkılı filmler kısa bir süre
sonra bizde de çekilmeye başlandı. İlk örnekler Muhsin Ertuğrul’un 1933 yılında
yönettiği “Karım Beni Aldatırsa”, “Cici Berber”, “Söz Bir Allah Bir”dir. Bu
filmlerin senaryolarını da Mümtaz Osman takma adıyla Nâzım Hikmet yazmıştır.
Daha sonraki yıllarda da daha önce yapılmış çeşitli müzikler, şarkılar çekilen
filmlere uygulanıyordu. Bunlar film için yapılmış müzikler değildir.
İlk özgün film müziği 1951 yılında
“İstanbul’un Fethi” filmi için Nedim V. Otyam tarafından bestelenir. Böylece
filme uygulanan müzikler yerine, o film için bestelenen özgün film müziği
dönemi başlar.
1919 yılında doğan Nedim V. Otyam’ın
çocukluğu Konya Aksaray’ında geçmiş. Müzik ve sinema aşkı da çocukluk
yıllarında başlamış. Eczacı olan babası Vasıf Bey sinema, tiyatro ve müzikle
çok ilgiliymiş. “Çocukluğum bütünüyle Anadolu’da geçti. Orada Anadolu’nun
saflığını, kıraçını, Anadolu insanının temizliğini ve doğayı iyi tanıma olanağı
buldum. Babam tiyatroyla uğraşmış, müziği çok seven bir insandı. Büyük bir
gramofonumuz vardı. Hangi plak çıksa bize gelirdi. Müziği bize hikâye ile
dinletirdi. Örneğin Macar Rapsodisi’ni dinletirken, bir kervanın gidişini
canlandırarak anlatırdı. Yesari Asım Arsoy, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla
ve operetler dinlerdik. Böylece hem Batı müziği hem de tek sesli müziği dinleme
zevkine eriştim. Bu arada babam ortaokulun koridoruna sinema kurmuştu; fakat
zarar etti. Bende sinema sevgisi o yaşlarda başladı. Bir tanıdığımız bana küçük
bir sinema makinesi vermişti. Bir arkadaşımla sinema açalım dedik ve onların
samanlığını salona dönüştürdük. Bulduğumuz tellerle samanlığa elektrik çektik.
Makine mumla çalışıyordu, 60’lık ampul koyduk. Çalıştırmamızla patlamalar oldu
ve samanlık yanmaya başladı. İlk sinemacılığımız böyle sonuçlandı.”
Konservatuar sınavlarına girer. Nefesli
Sazlar Trompet Bölümü’nü kazanır Nedim V. Otyam. Orada Emin Türk ve Sabahattin
Ali’yi tanır. Yine konservatuar sıralarından başlayarak Orkestra Şefi Ernest
Praeytorius ile beş yıl kompozisyon ve şeflik, George Markwitz ile sahne
musikisi ve koro idaresi, ayrıca sahne müziğine ilgisi nedeniyle yönetmen Carl
Ebert’le sahne çalışması yapar. Yine öğrenciliği sırasında Riyaset-i Cumhur
Flarmoni Orkestrası’na (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) girer. İki kez
köşke gider ve Atatürk’e çalan toplulukta yer alır.
“Orkestranın daimi üyesi değildim,
ihtiyaç oldukça çağırılırdım. Orkestra’da bir Faruk abimiz vardı, alkolle arası
çok iyiydi. Hayatında bir kez içmiş, hep mahmurluk bozardı. Bir gün onu
aramışlar, fakat kalkacak hali yok. Beni çağırdılar. Böylelikle köşkte salon
orkestrasında çaldım. İlk kez Atatürk’ü orada gördüm. Sonra bir kez daha
gittim. Biz çaldıktan sonra ‘mesainiz payidar olsun, teşekkür ederim’ derdi.”
Konservatuar yıllarında, Tiyatro Bölümü’nde öğrenci olan Agâh Hün’le ve
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda flüt çalan Muzaffer Tema’yla tanışır,
iyi arkadaş olurlar. “Agâh Hün’le hep sinema üzerine konuşur, sinema sinema
gezerdik. Benim sinema müziği hocam yok. Ben film izleye izleye yetiştim. Benim
sinema müziği hocam sinema.”
Bir gün Muzaffer Tema bana ‘Dudaktan
Kalbe’ filmi çekiliyor, müziklerini yapar mısın?’dedi.” Muzaffer Tema, Nedim
Bey’i Atlas Film’e götürür ve yönetmen Şadan Kamil’le tanıştırır. “Dudaktan
Kalbe”nin hazırlıkları yapılırken, “İstanbul’un Fethi” filmi bitmiştir. “Önce
bu filme müzik yapalım” derler. Platoya brandalarla, dekor merdivenleriyle
stüdyo kurarlar. Nedim Bey geniş kadrolu bir orkestra oluşturur.
HEM SİNEMAYA HEM
İSTANBUL’A KÜSTÜ
“Dudaktan Kalbe’ filmi için
gitmiştim, ilk film müziğimi ‘İstanbul’un Fethi’ filmi için yaptım. Senfonik
orkestrayla yapılan ilk özgün film müziğiydi bu. Daha önce uygulamalar
yapılmış, sırf film için yapılmış özgün film müziği yok o tarihe kadar.” Atlas
Film Şirketi’nin Müzik Direktörü olmuştur artık Nedim Bey. Ardından “Dudaktan
Kalbe” filmine de özgün müzik besteler. Senaryosunu da yazdığı “Yurda Dönüş”
filmi ile yönetmenliğe başlar. Ardından Barbaros Film Şirketi’ni kurarak film
çalışmalarını sürdürür. Sütlüce yangınından sonra şirketi kapatmak zorunda
kalır. “Sonra bütün yaşantım borç ödemekle geçti. Borçlarımı ödedikten sonra,
bir gün Marmara Ereğlisi’ne gitmiştim. İstediğim gibi işler de gelmiyordu
filmcilerden. Bir anlamda küsmüştüm İstanbul’a.”
Evet, Nedim Bey İstanbul’a, çok
sevdiği sinemaya küser ve gezmek için gittiği Marmara Ereğlisi’ne yerleşir. Bir
gün Yılmaz Güney gelir Nedim V. Otyam’ı ziyarete. Masalar kurulur, balıklar
yapılır. “Muhabbet ganiydi, şişeler gelip gidiyordu. Gece yarısı oldu, Yılmaz
‘baba seni götürmeye geldim. Benim bir filmim var, ona müzik yapacaksın’ dedi.
‘Ben küskünüm, gitmem’ dedim. Neyse, sabaha karşı dörtte çıktık geldik
İstanbul’a. Stüdyoya gittik filmi izlemeye başladım. Altı kısım izledim, hep
davul zurna gidiyor. ‘Yılmaz benim yapabileceğim bir şey yok. Davul zurna ile
halletmişsin’ dedim.”
Nedim Bey’in izlediği film Seyit Han’dır. Yılmaz Güney “sonuna kadar
izle abi, bu kadar da hatırımız yok mu?” der. Sonuna kadar izler ve çok
etkilenir filmden. Senaryoyu ister. Sabahlara kadar notaları yazar, müziği
besteler. Film çıkar ve Yılmaz Güney’le birlikte izlerler. “Yılmaz Güney bana,
‘bunun olabileceğini aklım kesmeseydi, oralara kadar gelir miydim? Ben bilmez
miyim bunu kimin yapacağını, eline sağlık tam istediğim gibi olmuş’ dedi.”
Seyit Han 1.Adana Film Festivali’nde En İyi Fon Müzikçisi ödülünü alır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder