25 Mart 2020 Çarşamba

NEDİM V. OTYAM:

 BENİM SİNEMA MÜZİĞİ HOCAM, SİNEMA  18 Aralık 2016

Müzik, sinemanın vazgeçilmez parçalarından biridir. Sessiz sinema döneminde oyuncuların konsantre olmaları için çekim anında ve daha sonra da izleyicinin ilgisini dağıtmamak için salonlarda küçük gruplara, filme uyumlu müzik parçaları çaldırılırmış. Sesli sinema dönemine geçildiğinde müzikal filmler çekilmeye başlanmış. 1920’li yıllarda Batı sinemasında moda olan müzikaller, şarkılı filmler kısa bir süre sonra bizde de çekilmeye başlandı. İlk örnekler Muhsin Ertuğrul’un 1933 yılında yönettiği “Karım Beni Aldatırsa”, “Cici Berber”, “Söz Bir Allah Bir”dir. Bu filmlerin senaryolarını da Mümtaz Osman takma adıyla Nâzım Hikmet yazmıştır. Daha sonraki yıllarda da daha önce yapılmış çeşitli müzikler, şarkılar çekilen filmlere uygulanıyordu. Bunlar film için yapılmış müzikler değildir.
İlk özgün film müziği 1951 yılında “İstanbul’un Fethi” filmi için Nedim V. Otyam tarafından bestelenir. Böylece filme uygulanan müzikler yerine, o film için bestelenen özgün film müziği dönemi başlar.
1919 yılında doğan Nedim V. Otyam’ın çocukluğu Konya Aksaray’ında geçmiş. Müzik ve sinema aşkı da çocukluk yıllarında başlamış. Eczacı olan babası Vasıf Bey sinema, tiyatro ve müzikle çok ilgiliymiş. “Çocukluğum bütünüyle Anadolu’da geçti. Orada Anadolu’nun saflığını, kıraçını, Anadolu insanının temizliğini ve doğayı iyi tanıma olanağı buldum. Babam tiyatroyla uğraşmış, müziği çok seven bir insandı. Büyük bir gramofonumuz vardı. Hangi plak çıksa bize gelirdi. Müziği bize hikâye ile dinletirdi. Örneğin Macar Rapsodisi’ni dinletirken, bir kervanın gidişini canlandırarak anlatırdı. Yesari Asım Arsoy, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla ve operetler dinlerdik. Böylece hem Batı müziği hem de tek sesli müziği dinleme zevkine eriştim. Bu arada babam ortaokulun koridoruna sinema kurmuştu; fakat zarar etti. Bende sinema sevgisi o yaşlarda başladı. Bir tanıdığımız bana küçük bir sinema makinesi vermişti. Bir arkadaşımla sinema açalım dedik ve onların samanlığını salona dönüştürdük. Bulduğumuz tellerle samanlığa elektrik çektik. Makine mumla çalışıyordu, 60’lık ampul koyduk. Çalıştırmamızla patlamalar oldu ve samanlık yanmaya başladı. İlk sinemacılığımız böyle sonuçlandı.”
Konservatuar sınavlarına girer. Nefesli Sazlar Trompet Bölümü’nü kazanır Nedim V. Otyam. Orada Emin Türk ve Sabahattin Ali’yi tanır. Yine konservatuar sıralarından başlayarak Orkestra Şefi Ernest Praeytorius ile beş yıl kompozisyon ve şeflik, George Markwitz ile sahne musikisi ve koro idaresi, ayrıca sahne müziğine ilgisi nedeniyle yönetmen Carl Ebert’le sahne çalışması yapar. Yine öğrenciliği sırasında Riyaset-i Cumhur Flarmoni Orkestrası’na (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) girer. İki kez köşke gider ve Atatürk’e çalan toplulukta yer alır.
“Orkestranın daimi üyesi değildim, ihtiyaç oldukça çağırılırdım. Orkestra’da bir Faruk abimiz vardı, alkolle arası çok iyiydi. Hayatında bir kez içmiş, hep mahmurluk bozardı. Bir gün onu aramışlar, fakat kalkacak hali yok. Beni çağırdılar. Böylelikle köşkte salon orkestrasında çaldım. İlk kez Atatürk’ü orada gördüm. Sonra bir kez daha gittim. Biz çaldıktan sonra ‘mesainiz payidar olsun, teşekkür ederim’ derdi.” Konservatuar yıllarında, Tiyatro Bölümü’nde öğrenci olan Agâh Hün’le ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda flüt çalan Muzaffer Tema’yla tanışır, iyi arkadaş olurlar. “Agâh Hün’le hep sinema üzerine konuşur, sinema sinema gezerdik. Benim sinema müziği hocam yok. Ben film izleye izleye yetiştim. Benim sinema müziği hocam sinema.”
Bir gün Muzaffer Tema bana ‘Dudaktan Kalbe’ filmi çekiliyor, müziklerini yapar mısın?’dedi.” Muzaffer Tema, Nedim Bey’i Atlas Film’e götürür ve yönetmen Şadan Kamil’le tanıştırır. “Dudaktan Kalbe”nin hazırlıkları yapılırken, “İstanbul’un Fethi” filmi bitmiştir. “Önce bu filme müzik yapalım” derler. Platoya brandalarla, dekor merdivenleriyle stüdyo kurarlar. Nedim Bey geniş kadrolu bir orkestra oluşturur.

HEM SİNEMAYA HEM İSTANBUL’A KÜSTÜ

“Dudaktan Kalbe’ filmi için gitmiştim, ilk film müziğimi ‘İstanbul’un Fethi’ filmi için yaptım. Senfonik orkestrayla yapılan ilk özgün film müziğiydi bu. Daha önce uygulamalar yapılmış, sırf film için yapılmış özgün film müziği yok o tarihe kadar.” Atlas Film Şirketi’nin Müzik Direktörü olmuştur artık Nedim Bey. Ardından “Dudaktan Kalbe” filmine de özgün müzik besteler. Senaryosunu da yazdığı “Yurda Dönüş” filmi ile yönetmenliğe başlar. Ardından Barbaros Film Şirketi’ni kurarak film çalışmalarını sürdürür. Sütlüce yangınından sonra şirketi kapatmak zorunda kalır. “Sonra bütün yaşantım borç ödemekle geçti. Borçlarımı ödedikten sonra, bir gün Marmara Ereğlisi’ne gitmiştim. İstediğim gibi işler de gelmiyordu filmcilerden. Bir anlamda küsmüştüm İstanbul’a.”
Evet, Nedim Bey İstanbul’a, çok sevdiği sinemaya küser ve gezmek için gittiği Marmara Ereğlisi’ne yerleşir. Bir gün Yılmaz Güney gelir Nedim V. Otyam’ı ziyarete. Masalar kurulur, balıklar yapılır. “Muhabbet ganiydi, şişeler gelip gidiyordu. Gece yarısı oldu, Yılmaz ‘baba seni götürmeye geldim. Benim bir filmim var, ona müzik yapacaksın’ dedi. ‘Ben küskünüm, gitmem’ dedim. Neyse, sabaha karşı dörtte çıktık geldik İstanbul’a. Stüdyoya gittik filmi izlemeye başladım. Altı kısım izledim, hep davul zurna gidiyor. ‘Yılmaz benim yapabileceğim bir şey yok. Davul zurna ile halletmişsin’ dedim.”
Nedim Bey’in izlediği film Seyit Han’dır. Yılmaz Güney “sonuna kadar izle abi, bu kadar da hatırımız yok mu?” der. Sonuna kadar izler ve çok etkilenir filmden. Senaryoyu ister. Sabahlara kadar notaları yazar, müziği besteler. Film çıkar ve Yılmaz Güney’le birlikte izlerler. “Yılmaz Güney bana, ‘bunun olabileceğini aklım kesmeseydi, oralara kadar gelir miydim? Ben bilmez miyim bunu kimin yapacağını, eline sağlık tam istediğim gibi olmuş’ dedi.” Seyit Han 1.Adana Film Festivali’nde En İyi Fon Müzikçisi ödülünü alır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder