BİLİM İNSANI VE DUYGUSAL BİR AKTÖR 12 Mart 2017
1963 yılına
gelindiğinde Yeşilçam bir ilke daha imza atıyordu, Türkan Şoray ve Hülya
Koçyiğit’i aynı filmde oynatarak. Bu filmin adı ‘Genç Kızlar’dı. Türkan Şoray
ve Hülya Koçyiğit’in birlikte oynadıkları ilk ve son film. Jön olarak başrolde
ise o güne kadar adı sanı duyulmamış genç ve yakışıklı bir oyuncu vardır.
Sinemayla yeni tanışan bu oyuncunun adı Ediz Hun’du. Almanya’ya gitmek, yarım
bıraktığı üniversite öğrenimine devam etmek için hazırlık yaparken, Acar
Film’de çalıştığını öğrendiği aile dostları Sebahattin Sürmeligil, “Türk
sineması yeni yüzler arıyor, sen de istersen bir resim çektir de gönder”
demiştir.
“1960’ta
liseyi bitirdikten sonra Almanya’ya gitmiştim. Würzburg Üniversitesi’nde Diş
Doktorluğu okuyordum. 3. sömestrde babam bir rahatsızlık geçirdiği için
İstanbul’a gelmem gerekti. Sonra o rahatsızlık geçti ama babamın yanında kalmak
beni daha mutlu edecekti. Daha sonra yedek subay olarak askere gidip döndüm.
Büyükada’da yeni ev yaptırmıştık, orada kalıyorduk. Okulumu bitirmek için
Almanya’ya gitmeye hazırlanırken aile dostumuzun önerisiyle, yarışmaya
resimlerimi gönderdim. O zamanlar Ses dergisi çok popülerdi. Finale kaldım,
sonra da birinci seçildik, Ajda Pekkan ve ben. 1963’ün ekim ayıydı.”
22 Kasım 1940
doğumlu olan Ediz Hun’un babası makine mühendisi, annesi de felsefe
öğretmenidir. Yarışmayı kazanınca 6 filmlik anlaşma yaparlar. Kemal Film, Pesen
Film, Güven Film, Acar Film, Melek Film ve Erman Film’in çekeceği filmlerde
oynayacaktır. Ama kafasında yarım bıraktığı tahsili vardır. İlk filmden sonra
“inşallah beğenmezler de bir daha filmlerde oynatmazlar, ben de Almanya’ya
giderim” diye düşünür.
“Çünkü ilk
filminde kendisini izleyince beğenmemiştir. ‘Eğer yeteneğiniz yoksa ya da halk
tarafından beğenilmezseniz bu anlaşmaların hepsini tatbik etmemiz
gerekmeyebilir. O zaman siz de tahsilinize devam edersiniz, endişe etmeyin’
dediler. İlk filme 1963 kasım ayında başlayıp bitirmeye çalıştık. Bu Genç
Kızlar adlı filmdi. (Gülerek) Tabii o genç kızlardan birini ben
canlandırmıyordum, o kızların hocalarını oynuyordum. Nevzat Pesen çekti. Daha
sonra ikinci filme başladık 1964’ün ocak ayında. Türkan Şoray’la oynadığımız,
Ülkü Erakalın’ın çektiği Mualla adlı filmdi bu. Onu üçüncü film Gecelerin
Kadını takip etti. Dördüncü film Bir İçim Su, Hülya Koçyiğit’le oynadık. Her
film iş yaptıkça yenisi geliyordu. Ben ilk filmde kendimi seyrettim hiç
beğenmedim. Ama film iş yaptı. Çok enteresandır bazı filmleri beğenmiyorsunuz
hikâye olarak, resim olarak fakat halk çok beğeniyor, bazılarını da çok
beğeniyorsunuz iş yapmıyor. Sonra Öksüz Kız’ı çektik Türkan Şoray ve Zeynep
Değirmencioğlu’yla, ondan sonra Affetmeyen Kadın’da oynadım. 6-7 film oldu ben
kopamadım. Arka arkaya filmler çekile çekile 73’lere geldik. 73’te geriye
baktığımızda 100’ü aşkın, belki de 120 filmde oynamışım ki ben az film çeken
oyuncuydum. Senaryoları mutlaka isterdim, senaryoyu görmeden oynamazdım.
Kadronun, rejisörün iyi olması beni çok bağlardı. Birçok insanla çalıştık
tabii. Atıf (Yılmaz), Hulki (Saner), Metin Erksan, Orhan Aksoy, Ülkü Erakalın,
çok değerli rejisörlerimiz hepsi.”
Zaman zaman
Büyükada’da gördüğüm, beyazperdede ve son yıllarda televizyonlarda onlarca
filmini izlediğim Ediz Hun duygusaldı, duyarlıydı. Oynadığı filmlerde
genellikle romantik jön olan, sevdiği kadın için ‘milyonları’ reddeden, berduş
olan, içen, ağlayan, her türlü fedakarlığı yapan adam olarak belleklerimizde
yer alıyordu. Gerçek hayatta da oynadığı filmlerdeki kadar romantik ve
duygusaldı Ediz Hun.
Tunç Okan, Tamer Yiğit, Sema Atalay, Ediz Hun |
“Cihangir
doğumluyum. 22 Kasım 1940’ta Alman Hastanesi’nde gözlerimi açmışım ama
Astroloji’ye inanmam. Babam Adnan Bey Kadıköylüydü. Sonra adada ev yaptırıp
oraya taşındılar. Acar Film’de müdür olarak çalışan Sebahattin Sürmeligil’le
orada tanıştılar. Annem felsefe öğretmeni Neşvet Hanım. Neşve ‘ışık saçan’ demek.
Uzun yıllar İstanbul Kız Lisesi’nde ve Atatürk Kız Lisesi’nde felsefe ve
edebiyat öğretmenliği yaptı. İkisini de kaybettik şimdi. Ben tek evlat olduğum
için onlara çok bağlıydım. Biz iyi bir üçlüydük. ‘Neşvet, Adnan, Ediz, mesut üç
kişiyiz biz’ gibi kafiyeli şiirimiz vardı. Ben Atatürk Erkek Lisesi mezunuyum.”
Ediz Hun’un
hızlı sinema dönemi 73’e kadar yoğun tempoda sürer. O yıllarda sinema
“televizyonun parıltıları ekranda görünmeye başlayınca” bir bocalama dönemine
girer. 70’lerde sinemaya ara verince Norveç’e gider. “1981 yılında Norveç Oslo
ve Trondheim üniversitelerinden mezun oldum. Ben çok azimli bir adamım. Şimdi
gitsem yine başka bir bölümde 4-5 sene okur, mezun olur gelirim. 74’lerde
sinema televizyonun etkisiyle büyük bir bocalama ve bunalım dönemine girdi. Bu
bunalımdan çıkabilmek için çok yanlış bir değerlendirmeyle aşırı çıplaklığı ön
plana geçirdiler. Bazı arkadaşlarımız da maalesef bu tuzağa düşüp, para kazanma
hırsıyla bu filmlerin içinde oldular. Bugün mutlaka bundan pişman olmalılar diye
düşünüyorum. Böyle bir ortamda benim çalışabilmem söz konusu değildi. Belirli
bir eğitim almış bir ailenin çocuğu olarak, kendi hayat felsefeme göre de
yanlış bulduğum için o filmlerde oynamam söz konusu değildi ve derhal ilgimi
kestim. Sonra Avrupa’ya, Norveç’e gittim. Norveç’te önce Oslo Üniversitesi’nde
Biyoloji daha sonra Trondheim şehrinde de Çevre Kimyası bölümlerinden sınıf
üçüncüsü olarak mezun oldum. 1981 yılında tekrar yurda geldim, çiçeği burnunda
bir üniversite mezunu olarak ama 40 yaşını geçmiş biri olarak. Ondan sonra
ticaret yapmaya başladım.
‘Bugüne kadar
yaptıklarınızdan mutlu musunuz?’, ‘tatmin oldunuz mu?’ diye sorulabilir.
Yanıtım, çok mutluyum, çok tatmin oldum. Mutlu bir insanım. İyi, efendi bir
insan olarak tanındıysam bu beni mutlu ediyor. Hayatta kimseyi aldatmadım,
kimseyi kırmadım. David Niven ölmeden önce şöyle demişti: ‘Ben çok sevilen bir
insanım. Dünya beni tanıyor, bana inanıyor, sevgi ve saygı duyuyor. Yarın
ölecek olsam, tebessümle bu dünyayı terk edeceğim.’ Ben de aynı çizgideyim.
Yarın ölecek olsam, geriye dönüp baktığım zaman kendime düşen bir takım
mesajları verebilmiş bir insanım, mutlu bir insanım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder