KOMİK JÖN 04 Aralık
2016
Bugüne değin
120 film yaptım. 3-4 tanesi hariç hepsi başrol. Bir oyuncunun on yıllık hayatı
içindedir bu. 1971-72’de sinemanın dışına çıktık, ara verdik. Bir oyuncunun
Türk sinemasında esas hayatı on yıldır. Böyle bir sinema yapısı var. Amerikan
sinemasına, batı sinemasına benzemiyor. Altmışımızda jön oynayamıyoruz, John
Wayne gibi. Belki de ondan Türk sineması fazla gelişemedi. Kamerayı
öğreniyorsun, oyunculuğun oturuyor fakat çocuk yüzümüz kayboldu, çizgilerimiz
geldi ve biz sinemanın dışında kaldık. Tam oyuncu olduğumuz sırada biz
sinemanın dışında kaldık. Ne oldu, yeni çocuklar geldi, sinemayı yeni baştan
öğrendi. Jönlere senaryo yazılan bir sinemaydı. Jön, jöndam ve kötü adam
üçlemesi...
Çok şanssız
işler yaptık, yapmak zorunda kaldık. Bu devirde gelseydik bu sinemayı
yapacaktık biz de. Bu çocuklar da o zaman gelseydi o sinemayı yapacaklardı.
Kurtuluş yok.”
1960’lı
yılların komik jönü (aynı zamanda birçok filmde de romantik jön) İzzet Günay’la
Şişli’deki antikacı dükkânında konuşmuştuk. İlk gençlik yıllarından bu yana
koleksiyonculuk yaptığını, antikacılığa ilgi duyduğunu söyleyen İzzet Günay,
sinemadan uzaklaştıktan sonra en sevdiği işi, antikacılığı seçmiş.
1934 yılında
Sarıyer’de doğan İzzet Günay, altı aylıkken Salacak’a yerleşirler. Babası
iskele memurudur. Bütün çocukluğu Salacak’ta, sahilde geçer. Paşakapısı
Ortaokulu’nda okurken babasını kaybeder. Çok genç yaşta ölmüştür babası. Annesi
ve kendisinden 18 ay büyük abisiyle sıkıntılı bir döneme girerler. Deniz Harp
Okulu’nun kolej kısmına verilir İzzet Günay. Fakat askerlik ona göre değildir.
Sınavlarda kâğıtları boş vermeye başlar ve fizik dersinden not ortalaması
yüksek olduğundan Haydarpaşa Lisesi’ne bir üst sınıfa naklolur.
“Haydarpaşa
Lisesi’nde benim amatör tiyatro çalışmalarım başlıyor. Cağaloğlu’da Yeşilay
Gençlik Kolu var, orada tiyatro çalışıyoruz. Kısa sürüyor ama biz ilk tiyatro
mikrobunu alıyoruz. Liseyi bitirdikten sonra çizgim iyi olduğu için şimdi
Cağaloğlu’da Basın Müzesi olan, o zamanki İmar Müdürlüğü Harita Şubesi’ne
teknik ressam olarak girdim. Okumak, mimar olmak istiyordum fakat mimarlığın
pahalı bir eğitim olduğunu öğrenince vazgeçtim. Sonra 1955 yılının Aralık
ayında yedek subay olarak askere gittim.”
Askerden
döndükten sonra birkaç ay süren başarısız bir kömür ticareti tecrübesi yaşar
İzzet Günay. Beyoğlu’da, Galatasaray Taksim arası turların atıldığı güzel
zamanlardır. O turlardan birinde gazetede Haldun Dormen’in Tiyatro Okulu
ilanını görür. Müracaat etmek için gittiğinde cesaret edemez ve geri döner. Ertesi
gün yine gider, bu kez başvuru formunu doldurur. 50 lira bulup Balo sokağındaki
fotoğrafçıda fotoğraf çektirir. “Size mektupla neticeyi bildireceğiz” derler
tiyatroda. Uzun süre haber gelmez. Buradan bir şey çıkmayacak, hiç değilse
gidip fotoğraflarımı alayım diye düşünür.
DORMEN
SÜRPRİZİ
1957’nin yaz
aylarıdır. Fotoğraflarını almak için gittiği tiyatronun fuayesinde Haldun
Dormen’le karşılaşır. Hoş bir sürpriz bekliyordur İzzet Günay’ı.
“Fuayeye
girdiğimde Haldun Dormen salondan çıkıyordu. Beni gördü ‘siz İzzet Günay
mısınız?’ dedi. ‘Şimdi size mektup yazılıyor içeride, söyleyelim yazmasınlar’
dedi arkasından. Ben şaşırmıştım. Karar vermişler beni çağırmaya, beni Asaf
Çiğiltepe ile tanıştırdı. Bir dram, bir komedi iki piyes oynanacaktı.
Karaağaçlar Altında piyesindeki şerif rolü için beni düşünmüşler. Küçük bir
rol, iki satır da lafı var. Oyuncu kadrosu çok iyiydi. Yılmaz Gruda, Fikret
Hakan, Erol Keskin var. Yüz lira maaşla başladım. Arkasından Kamp 17 piyesinde
oynadım ve kadroya alındım.”
Kırık Plak
filminde akça pakça bir şoför aranıyordur Zeki Müren’e. Küçük bir roldür. Osman
Seden çağırtır İzzet Günay’ı.
“Tamam
dediler. Yövmiyeli bir rol, günde 150 lira alacağım. Tiyatroda 300 lira maaş
alıyordum, dokuz gün çalıştım filmde. Kendimi görebilmek için filme iki kez
gittim. Bir çırpıda geçiyordu, çok azdı rolüm. Ayfer Feray ve Belgin Doruk da
vardı. Sinemayla ilk tanışmam bu.”
1962 yılında
Çifte Nikâh filminde Ayhan Işık’la başa baş bir rol oynar. Bu ikinci filmidir
ve komik jönü oynuyordur. 63 yılında da Orhan Günşiray ve Fatma Girik’le Hop
Dedik filminde yine komik jönü oynar.
“Bu iki rol
benim çıkışımı hazırlıyor. Varan 1’le ilk başrol geliyor. Arkasından ikinci
başrolüm Beni Osman Öldürdü. Osman Seden çağırıyor beni, ‘üç film bizdesin’
diyor. O zaman seçme hakkın yok. Yapımcının çok kuvvetli olduğu yıllar. Birinci
sınıf şirketlere oynamak da çok önemliydi. Ben 64 yılında 18 film birden
yaptım, bu rekor rakamlardan biridir.”
1970’li
yılların hemen başında sinema krize girip ardından da seks filmleri furyası
başlayınca sinemadan uzaklaşır, ara vermek zorunda kalır. 1973 yılında da
sahneye çıkar.
“68’lerde
sahne için teklifler geliyordu, kabul etmiyordum. Bizden ilk Efkan Efekan çıktı
sahneye. Hatta 71’de Ayhan Işık’la bir film çekiyorduk, bana ‘teklifler
geliyormuş, kabul edersen selamı sabahı keserim’ dedi. Bir, bir buçuk sene
geçti, ilk Ayhan imzaladı anlaşmayı. 73’ün 22 Haziran’ında, Lunapark
Gazinosu’nda sahneye çıktım, Ayhan benden bir ay sonra çıktı. Ben Emel Sayın’ın
kadrosundaydım.”
Filmciliğin
eski haline dönmeyeceğini, bugün başka türlü bir sinema olacağını düşünüyor
İzzet Günay. Geçmişte çok büyük hatalar yapıldığını, alt yapının olmadığını ve
bugün televizyonlarda aynı hataların sürdürüldüğünü söylüyor.
Geçmiş
yıllarda yokluk içinde çalışıldığını söylüyor ve ekliyor, “Büyük bir özveriyle
çalışıldı. Olanak yoktu, teknik donanım yoktu. Teknisyeninden başoyuncuya kadar
herkes görevini iyi şekilde yapmıştır, o ortam içinde. Köprüler altından çok
sular geçti. Yeni oyuncular ‘siz sinemanın altın devrini yaşadınız’ diyorlar.
Onlara göre öyle. Ben de diyorum ki, ‘sinema böyle yapılır, siz altın devrini
yaşıyorsunuz’. Çünkü biz yıldız sisteminin oyuncularıydık. Yıldız sistemi başka
türlü çalışıyordu. Önce yıldız sonra rejisör ve senaryoydu. Şimdi bu baş aşağı
döndü. Birinci rejisör sonra senaryo ve oyuncu geliyor. Bu sinema için daha
doğru bir diziliş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder