VURUN KAHPEYE, DAMGA, ŞOFÖR NEBAHAT
VE...
Sinemanın yarattığı ilk büyük
yıldızdır Sezer Sezin. Çünkü tarihi doğru okumak ya da doğru yazmak gerekir.
Bilgi eksikliğinden, var olan eksik ya da yanlış bilgilerin çoğaltılmasından,
kişisel nedenlerle yok saymaya yönelik metinler üretmekten kaynaklanan
yanılgılar zincirinin her yeni yayınlanan kitapta, metinde sürdüğünü görüyoruz.
“İlk” ve önemli çalışmalar ürettiğini söyleyen araştırmacıların, akademisyenlerin,
tarih yazıcıların, sinema üzerine fikir üretenlerin kendilerine ve “sahici”
belgelere ulaşmaları zor değil.
Yıldızlığın henüz bir sisteme
dönüşmediği günlerin yıldızlarını yok saymak, öncesinde sadece Cahide Sonku’dan
söz edip “yıldızlar geçidini” Ayhan Işık ve sonrasına bırakmak, dahası eğer
yıldızlardan söz edilecekse başrol oyuncularıyla yıldızları ayırt etmemek bir
yanılgı ve bilgi eksikliği olarak tanımlanabilir.
Sezer Sezin, Türk sinemasının ilk
yıldız oyuncularından, öncü sinemacılarındandır. Muhsin Ertuğrul dönemi
sineması “Tiyatrocular Dönemi”dir. Tiyatrocuların egemenliğinde olan sinemada
oyuncular tiyatrocu, oyunlar tiyatrovaridir. Cahide Sonku bu dönemin
yıldızlarındandır. Sinemacılar kuşağının ilk yıldızı, sinema dilindeki oyunuyla
Sezer Sezin’dir. Birçok sinemacıda onun emeği vardır. Örneğin Ö. Lütfi Akad,
Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Semih Evin, Hüseyin Peyda gibi sinemacılarımızın ilk
filmlerinde Sezer Sezin’in payı büyüktür. Âlim Şerif Onaran’ın hazırladığı
Lütfi Ö. Akad kitabında (AFA yay.), Ö. Lütfi Akad hocamız şöyle der: “Sezer’in
şöyle bir özelliği vardır: Az oyuncuda rastlanan bir özelliktir bu. En
kötüsünden en iyisine kadar hangi rolü alırsa, yüklenirse, onun üzerinde
elinden geldiğinin fazlasını yapan, her şeyi son derece ciddiye alan bir oyuncu
idi. O bakımdan Sezer’e söylenecek, Sezer için söylenecek hiçbir şey yoktur.
Yani o filmleri bugün seyretseniz ve Sezer’e baksanız; yönetmenden, görüntü
yönetmeninden, diğer oyunculardan, her şeyden farklı bir kişiliği olduğunu fark
edersiniz.”
‘SEZER’İN ÜSTÜN BİR OYUN VERİŞİ
VARDIR’
Lütfi Akad’ın sözünü ettiği filmler,
Tahir ile Zühre ve Arzu ile Kamber’dir. Filmler başarısız olmuştur. Fakat Sezer
Sezin’in yeri ayrıdır. Yine aynı kitapta Âlim Şerif Onaran, “Meyhanecinin Kızı
filminin sizin filmolojinizde nasıl bir yeri var” diye soruyor. Akad’ın yanıtı
şöyle: “Hiçbir yeri yok. Yalnız orada Sezer’in üstün bir oyun verişi vardır.
Sezer gerçekten iyiydi. Filmde hapishaneden çıkmış bir adam var: Turan
Seyfioğlu. İstanbul’un kenar semtlerinde geçiyor film. Sezer’in kuvvetli bir
kişiliği, diğer elemanlar işi sevmeseler bile hepsini sürükleyen bir kişiliği
vardı. Yani işe dört elle sarılan bir insandır. (...) Çok kuvvetli kişiliği
var. Kişiliğinin kuvvetliliği bedbaht olmasına sebep olmuştur.”
Sezer Sezin 1929 yılında Eyüp
Sultan’da doğar. Çok küçük yaşta tiyatroya ve sinemaya ilgi duyar. Evden kaçıp
filmlerde küçük rollerde oynar. İlk ciddi çalışması Atilla Revüsü’ndeki
çalışmasıdır. Kendi kendini yaratan insanlardandır Sezer Sezin. Çok küçük yaşlarda
Hürriyet Apartmanı (1944) ve Yayla Kartalı (1945) filmlerinde küçük rollerde
oynar. Yapımcı Necip Erses’in isteğiyle, Köroğlu filminde başrollerden birini
oynar. Damga (1948) filmindeki ilk önemli oyunuyla ünlenir. Filmin bir hafta
salonlarda kalmasını umarlarken, dört hafta gösterilir, kapılarda uzun
kuyruklar oluşur. Arkasından Vurun Kahpeye (1949) filmi ile yıldızlaşır.
Üstelik sadece oyuncu olarak da yer
almaz sinemada. Oynadığı filmlerin öykü-senaryo seçiminden, yönetmen seçimine,
oyuncuların belirlenmesine kadar bütün aşamalarında yer alır. Çeşitli
araştırmalarda, kitaplarda Sezer Sezin’i kendisinden sonra sinemaya gelmiş ve
başrol oyuncusu olarak yer almış oyunculardan sonra saymak, kişisel nedenlerle
bilerek yok saymak değilse, en azından bilgi eksikliğinden ve yanlış bilgiyi
çoğaltarak üretmekten kaynaklanmaktadır. Kimi çalışmalarda da yine aynı
nedenlerden kaynaklanan, o dönemin ve sonrasının başrol oyuncularını,
yıldızlarını sayarak “Sezer Sezin (...) gibi oyuncular yönetmenlerin kendilerini
beğenmeleri ile sinemaya başlamışlardır” gibi cümlelere rastlayabiliyoruz. Oysa
biraz araştırıldığında bunun böyle olmadığı görülür.
“(...) Erman Kardeşler’de müdür
olarak çalışmaya başlamıştım. Erman Kardeşler’in ilk filminde Sezer Sezin
oynamıştı. Onun getirdiği bir teklifle Hürrem Bey, Vurun Kahpeye üstünde
düşünmeye başladı. (...) Satın aldık telif hakkını. Sonra da oturduk, Hürrem
Bey, Sezer Sezin, Temel Karamahmut, İbrahim Serpil, Selahattin Küçük ve ben
tartıştık. Sanıyorum bir iki günlük bir ön çalışma yaptık. (...) Bir gün sordum
Hürrem Bey’e ‘bunu kim yürütecek?’ diye. ‘Sen yapacaksın’ dedi. (...) ‘Bu ağır
bir işti. Ben şimdiye kadar böyle bir şey yapmadım’ dedim. ‘Yaparsın,
yaparsın!’ dedi. O zaman tereddüt ettim. Sanıyorum Hürrem Bey’in bu teklifinde
Sezer Hanım’ın bir etkisi olmuştur. Tabii karar veren Hürrem Bey’di ama Sezer
Hanım’ın teşviki olmuştur, sanıyorum. Sezinlediğim kadarıyla böyle oldu.”
(1)
Lütfi Akad usta, Işıkla Karanlık
Arasında adıyla yayınlanan anılarında o günleri tekrar şu cümlelerle aktarır:
“Bir gün Hürrem Erman bir kitap uzattı ‘Bunu oku bakalım’ dedi. Halide Edip
Adıvar’ın Vurun Kahpeye adlı kitabıydı, Sezer Sezin getirmiş. (...) Bir gün
sırf merakımı gidermek için sordum: ‘Yönetmeni kim olacak bunun?’ Hürrem Erman
gülerek ‘Sen’ dedi. Gülüyordu ama şaka eder bir hali yoktu. Ciddi olduğundan
kuşkulanarak ‘Ben böyle bir şey yapamam’ dedim. Sakin bir şekilde ‘Yaparsın,
biz düşündük yaparsın’ dedi. Biz dediği Sezer Sezin’di. Vurun Kahpeye kitabını
o seçtiği gibi ‘Aliye öğretmen’ rolünü kendisinin oynayacağı doğaldı. Bu
nedenle kafa dengi, rahat konuşacağı, ortak çalışma yapabileceği bir yönetmen
arıyordu. Benim bu işin altından kalkabileceğime kendince inanmış olacaktı.”(2)
SADECE BİR OYUNCU DEĞİLDİR
Sezer Sezin sadece bir oyuncu, sadece
bir yıldız değildir. Öncesinde “Erman Kardeşler” film şirketinin kurulmasında,
“Damga”, Vurun Kahpeye ve sonraki filmlerde yaşanan tüm süreçlerde, sonrasında
kimi oyuncuların, yönetmenlerin sinemaya kazanılmasında Sezer Sezin’in önemli katkıları
vardır. “Sezer Sezin’in bulduğu bir hikâye ile Hürrem Erman kararını verdi ve
‘Damga’ adını koyacakları filmi Adapazarı’nda çekmeye koyuldular. (...) Baş
erkek oyuncunun, elektrik idaresinde çalışırken Sezer Sezin’in zoruyla filmde
oynamaya razı olduğu söyleniyordu. Adı Memduh’tu. İleriki yıllarda sinemamızın
sözü edilen yönetmenlerinden biri olacaktı.”(3) Sözü edilen başrol oyuncusu
Memduh, filmde Turhan Ün adıyla oynayan sonraki yılların usta yönetmeni Memduh
Ün’dür.
Örnekler çoğaltılabilir, belge ve
kaynak çok, tanıklar hayatta; yeter ki araştırılsın. 1996 yılında “Sezer Sezin
Türk sinemasının ilk yıldızıdır, öncü sinemacılarındandır” cümlesini yazdığımda
“efsane yaratma” türünden çeşitli eleştiriler almıştım. Oysa o günlerin en
önemli tanığı Lütfi Akad usta, anılarında bu gerçeği gerekçeleriyle ve
yaşanmışlıklarla anlatıyor, açıklıyor, belgeliyordu. Öncesinde efsaneler
yaratıp, tarihi kendilerine göre yorumlayanlar, kişisel nedenlerle ya da bilgi
eksikliğinden Sezer Sezin’i yok sayanlar için belgeler, bilgiler, tanıklıklar
ulaşılacak kolaylıkta.
Atıf Yılmaz’ın anılarında da benzer
cümlelere rastlarız. “Bugün hiçbir kadın yıldızımızın cesaret edemediği, özgür,
serseri, atak, cesur, kararlı kişiliğiyle Sezer Sezin... Sezer, gerçekten
olağanüstü bir insandı.” (4)
Sezer Sezin’in de, sonraki yıllarda
çokça konuşulan ve en çok Ayhan Işık’tan, Türkan Şoray’dan bildiğimiz “yıldız
kanunları, kuralları” vardır. Ayhan Işık, Türkan Şoray kanunlarını, kurallarını
bilenlerin Sezer Sezin kanunlarını, kurallarını da bilmesi, araştırması
gerekir. Yıldız olmanın bütün özelliklerini taşıdığını, kitleleri salonlara
çekmekten aldığı ücrete, ‘kanun’larına, kurallarına kadar birçok kriteri nasıl
uyguladığını o dönemin tanıklıklarından kolayca öğrenebiliyoruz. Bilgi tekelinin
kırıldığı, iletişim araçlarının, olanaklarının yaygınlaştığı günümüzde,
(bilgiyi de bilgisizliği de ranta çevirenlerin dışında) bilgi paylaşımını
gerçekleştirmek mümkün olabiliyor.
Sezer Sezin 50’li yıllar boyunca
sürdürür sinemadaki başarısını. 1960 yılında oynadığı Şoför Nebahat filmi ile
ikinci önemli çıkışını yapar Sezer Sezin. Şoför Nebahat filmleri seri olarak
çekilir. Önünde uzun kuyruklar oluşan, tıka basa dolu salonlardan çıkanlar
filmdeki şarkıyı söyleyerek çıkıyordur: “Haydi Nebahat abla, Dodge arabana atla
/ Dümenimiz yolunda, gazla ablacığım gazla...”
(1) Âlim Şerif Onaran. Ö. Lütfi Akad, Sf 23, 24, 25. Afa
Yayınları Mart 1990
(2-3) Lütfi Akad. Işıkla Karanlık Arasında, Sayfa 54, 56. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nisan 2004
(4) Atıf Yılmaz. Hayallerim, Aşkım ve Ben, Sf. 44. Simavi Yayınları, 1991
(2-3) Lütfi Akad. Işıkla Karanlık Arasında, Sayfa 54, 56. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Nisan 2004
(4) Atıf Yılmaz. Hayallerim, Aşkım ve Ben, Sf. 44. Simavi Yayınları, 1991
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder