RESSAM VE MİZAHÇI BİR AKTÖR 19 Mart 2017
Sinema
dünyasında on parmağında on marifet olan çok yönlü sanatçılarımız vardır. Onlar
genellikle mütevazıdırlar, kendilerinden söz etmeyi sevmezler. Çoğu, kendisiyle
ilgili fazla konuşmaz, yaptıkları işlerle var olmak isterler. Çok yönlü
sinemacılara örnek olarak hemen aklımıza gelen Orhan Arıburnu, İhsan Yüce,
Sadri Alışık, Fikret Hakan, Yılmaz Güney, Bülent Oran gibi isimleri
sayabiliriz. Onlar oyunculuklarının yanı sıra mizahçıdırlar, ressam, şair,
öykü, roman ve senaryo yazarıdırlar. Süleyman Turan da çok yönlü sinema
oyuncularımızdan biridir. Sinema ve tiyatro oyunculuğunun dışında ressam,
çizgi-romancı ve mizahçıdır.
Belki de
birçoğumuz onun oyunculuk dışındaki becerilerinden, yeteneklerinden, örneğin
onun mizahçılığından, ressamlığından haberdar değiliz. Çünkü o da, üreten
birçok sanatçı gibi mütevazı ve kendinden söz etmeyi pek sevmiyor. Birçoğumuz
yıllardır gazetelerde Süleyman Turan imzasıyla tefrika edilen çizgi-romanların
çizerinin sinema oyuncusu Süleyman Turan olduğunu, izlediğimiz birçok filmde
senaryonun ve geçmiş yıllarda severek izlediğimiz “Zeki-Metince” dizisinde bazı
skeçlerin ona ait olduğunu bilmiyoruzdur.
“Bazı
şeylerin çok detaylı anlatılması gerekmiyor, başlıklar halinde kısaca
yazarsınız” diyerek tevazu gösteriyordu. Sinema öncesi de ilginç bir yaşamı
vardır Süleyman Turan’ın. Dikkat Kan Aranıyor filmindeki ve diğer birçok
filmindeki iyi oyunculuğuyla “yıldız sisteminin” yıldızı değilse de halkın
gözünde hep yıldız oldu.
Asıl adı
Süleyman Başturan. Bir filminde Başturan yazılır afişlere. Kemal filmin yapım
görevlisi Adnan İrkut, soyadının uzun olduğunu söyler, kısaltırlar Süleyman
Turan olur. 1937 yılında doğan Süleyman Turan, Kadıköylü olmakla övündüğünü
söylüyor. “Bir ayrıcalık gibi geliyor bana Kadıköylü olmak. İstanbul’da böyle
semtler vardır. Gariptir oraları hep sanatçı yetiştiren muhitler gibidir.
Kadıköy kocaman bir dünyaydı, bu tarafı, İstanbul tarafını pek bilmezdik. Ben
üniversiteye başlayana kadar gerçekten bilmiyordum. Haydarpaşa Lisesi’nde
okudum. İzzet’le (Günay) aynı sınıftaydık. Göksel (Arsoy) vardı aynı okulda.
Yine aynı okulda kader birliği yaptığım bir arkadaşım daha vardı, Tunç Oral.
Biz ona ‘Çakır’ deriz. Üstelik o benim gençlik dönemimde birlikte çok hızlı,
bir takım maceralara girdiğimiz bir arkadaşım. Sonra geldik sinemada buluştuk.
Ondan sonra üniversite macerası başladı. İstanbul Üniversitesi İngiliz
Filolojisi’nde okudum. Çizgiyle uğraşıyordum o sıralar, resim yapıyordum. Sonra
yedek subaylık girdi araya.”
Askerlik
sonrası Türkiye’ye dönen grupla dönmez. Bir süre daha oralarda kalmak, dünyayı
dolaşmak istiyordur. “Bizim grupla birlikte dönmedim. Bu da benim oralarda
Japonya’da, Amerika’da, Almanya’da, Azor Adaları’nda çok uzun bir süre daha
dolaşmamı sağladı. Sonra geldim, bir iki defa da ‘parasız nasıl gidilir’i
denedim. Onu da yaptım sonra. İlkinde param vardı. İkincisinde bir gofret
alınca bitecek kadar param vardı ama oldu, gittim, geldim. Asla dürüstlükten şaşmadım,
ufacık ufacık esprilerle, şirinliklerle götürdüm, keyifliydi. Her şeyi parayla
halletmekten daha keyifliydi. Bunların hepsi 1963’ten önceydi. Sonra döndüm.
İnsanın içinde hep farklı şeyler yapmaya zorlayan bir potansiyeli var. Bu
potansiyelin, ait olduğu yere kanalize edilmesi gerekiyor. Onun arayışı içinde
oldum. Bu sanat olur diye düşünüyordum, creative bir şey yani. Bir şeyler
üretmek gerekiyor. Sonra resim çalışmalarımı profesyonel hale getirdim. Ondan
sonra 1962’de de tiyatro serüveni başladı.”
Tiyatroya
başlama serüveni de ilginçtir Süleyman Turan’ın. Ünlü tiyatro oyuncusu Saim
Alpago özel bir tiyatro kurmuştur. Selim Naşit, Altan Karındaş, Erdoğan Sıcak,
Gürdal Onur, Üner İlsever, Tülin Oral gibi oyuncular vardır ekipte. “Ben de
Gürdal’ın iyi arkadaşıyım. Gidiyorum, geliyorum kulise, meraklıyım da. Bir oyun
oynuyorlar, ben onu seyrederken ezberledim falan. Bir gün Selim Naşit gelmedi.
Saim Bey beni yakaladı ve sahneye atıverdi. İnanılır gibi değildi, korkunç bir
şey. Ondan sonra tiyatro başladı.”
Tiyatro bir
taraftan devam ederken aklı sinemadadır Süleyman Turan’ın. Sinemaya merakı
vardır, başlamak içinse yollar muhteliftir. “Şöyle olabilir; tanıdığınız biri
sizin elinizden tutar, herhangi bir sete götürür, bir sayın bay yönetmenle
tanıştırır. Ondan sonra... Bir başka yoldan girmek daha cazip diye düşündüm.
Ses dergisi yarışmalar düzenliyordu. Tabii benim girmem, derginin düzenlediği
yarışmanın amacına asla uygun değil. Çünkü onlar bir tane son derece yakışıklı
bir beyefendi ile son derece güzel bir hanımefendi arıyorlar. Bende yanlış
anlaşılma korkusu hep vardır. Onun için de not yazmıştım müracaat ederken,
‘bunun sinemaya girmek için nezih, doğru dürüst bir yol olduğunu düşünüyorum’
diye. Sonra birilerinin dikkatini çekmişim, daha çok da Osman Seden’in. İlk
şansı Osman ağabey tanıdı bana, Sayın Bayan filminde.
Sayın Bayan
filmindeki rolü çok küçüktür Süleyman Turan’ın. Kendi deyimiyle “rüzgâr gibi
geçtiyi” oynamıştır, kameraya alışmak adına. Türkan Şoray, Tamer Yiğit, Ayten
Çankaya gibi oyuncular vardır filmde. “Sonra Koçum Benim filminde Ayhan (Işık)
ağabeyle oynadık. O dolu dolu, koskocaman bir roldü.” Süleyman Turan’ın iki
tane de ödülü vardır, Yarın Son Gündür filmiyle 3. Adana Film Festivali’nde
(1971), Güllü filmiyle de 9. Antalya Film Şenliği’nde (1972), en iyi yardımcı
erkek oyuncu ödülü alır. Yarın Son Gündür filminde Yılmaz Güney’le oynar. “Bir
de o yıl benim çok başarılı olduğumun söylendiği bir film daha vardı, Dikkat
Kan Aranıyor. Temel Gürsu’nun çektiği başarılı bir filmdi. Ertem Eğilmez
koskoca bir projeyi Temel’e verdi, ona o kadar güvendi. Ekrem Bora’nın bence en
güzel rollerinden biriydi. Münir Özkul öyle, herkes çok iyiydi filmde. O
filmden benim ödül almam bekleniyordu fakat hangi nedenle bilmiyorum, o
yarışmaya sokulmadı. Yarın Son Gündür filmiyle ödül verdiler.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder