25 Mart 2020 Çarşamba

SİNEMAMIZDA KÖY FİLMLERİ


25 Aralık 2016

      
1930’lardan 2000 yılına kadar 403 adet köy filmi çekildiğini görüyoruz. Türk sineması 1930’larda, konusu köyde geçen filmlerin ilk örneklerini vermeye başladığında, yaşanan süreç savaş sonrası atmosferidir. O yıllarda köylüler merkezden o kadar uzaktadır ki, konusu Anadolu’da geçen filmlerin çekimleri bile İstanbul civarındaki geniş kırsallarda veya çiftliklerde yapılır. Muhsin Ertuğrul’un 1934 yılında çektiği Aysel Bataklı Damın Kızı, ilk köy filmi örneği olarak kabul edilir. Film, bir uyarlamadır. Senaryolaştıran Nâzım Hikmet Ran’dır. Filmde Anadolu’daki iki aileden Aysel ile Ali’nin aşk öyküsü anlatılır. Bu filmden sonra 1950’lere kadar çekilen köy filmi sayısı 11’dir. Kentte oluşturulan köy dekoru içinde çekilen bu filmler, ağırlıklı olarak, aşk ve macera konuları üzerine yoğunlaşmıştır. Bu dönemde köy egzotik bir mekân/dekor olarak algılanır.
Reşat Nuri Güntekin’in eserinden uyarlanan, Turgut Demirağ’ın 1947 yılında yönettiği Bir Dağ Masalı adlı film, konu olarak dönemindeki filmlerden ayrılan bir örnek olsa da fazla dikkat çekmez. Acıklı öyküler içeren filmlerinden biri olan bu filmde farklı olarak geri kalmış bir köye yerleşen, idealist bir öğretmenin öyküsü anlatılır.
Dönemin asıl önemsenen/önemli filmi, Lütfi Ö. Akad’ın 1949’da yönettiği Vurun Kahpeye’dir. Film Halide Edip Adıvar’ın aynı adlı eserinden uyarlanır. Bu film, bir sonraki dönemin köy filmlerinde iki yeni temanın yolunu açar; Köylülerin bir millet duygusuyla kahramanlık gösterdiği anlatılar (Hürriyet Şarkısı, 1951, Bulgar Sadık, 1954) ve Anadolu’ya giden öğretmenler, doktorlar, ebelerin hikâyelerini anlatan filmler (Adak Tepe, 1952, Şafak Sökecek, 1951). Vurun Kahpeye filminin üç kez sinemaya uyarlanmış olması da filmin ayrı bir özelliği/başarısıdır.

AĞA, TÖRE, TOPRAK DAVASI

50’li, 60’lı yıllar Türkiye’de siyasal-ekonomik ve kültürel alanlarda köklü değişimlerin, gelişmelerin yaşandığı yıllardır. Demokrat Parti çizgisi köklü dönüşümleri ve yeni yaşam biçimlerini de beraberinde getirir. Bu kaçınılmaz olarak sinemaya da yansır.Bu dönüşümlerden ilki elektriğin kasabalara, köylere kadar ulaşmasıyla büyük kentlerde yoğunlaşan sinema salonlarının bütün ülkeye yayılmasıdır. Bu beraberinde film sayısının artmasını da getirir. İkinci önemli gelişme ise köyden kente göçün artmasıdır.
Sinema, salonlar ve gösterim olanaklarının artmasıyla kentten kırsala doğru bir yönelim yaşarken, filmlerin kahramanlarını da kırsalın gerçekliklerine yöneltir. İdealist devlet görevlilerinin hikâyeleri dönem filmlerinde önemli bir yer tutar. Bu filmlerde öğretmenler, doktorlar köylere gelirler ve oradaki yaşamla yüzleşirler; ‘genç cumhuriyetin aydınlanmacı öncüleri olarak’ gericiliğe, cehalete, hastalıklara karşı mücadele ederler.
Bunların yanı sıra, 1950’lerin filmleri içinde, ‘köydeki ağa’ da bir önceki döneme göre daha bir görünür olmaya başlar. Ağa, töre ve toprak davası ile ilgili filmler çekilir ve bu filmler 1960’lı yılların başından itibaren köy filmlerinin anlatısında temel oluşturacak olan bir takım öğelerin de öncüllerini oluşturur, kısmen yerleştirmiş olur.
1950-1959 yılları arasındaki dönemde çekilen toplam köy filmi sayısı 63’tür. Köy filmlerindeki bir önceki döneme göre yaşanan sayısal artış, film sektörünün olanaklarındaki genel gelişmelere bağlı bir sonuçtur. Filmlerin çoğu, köyde geçen aşk ve macera hikâyelerini konu almayı sürdürür. Bu dönemde, Muharrem Gürses, Yeşilçam’ın tipik karakteristiklerini yerleştiren, ağdalı köy melodramlarının yönetmeni olarak öne çıkar. Kendinden sonra gelen bazı yönetmenleri de etkileyen Gürses filmleri, bütün o kaba anlatımına karşın, kalabalık seyirci kitlelerini salonlara çeker. Muharrem Gürses köy melodramları ağırlıklı, her türden film çekmeyi sürdürürken, sinemamızın sonrasına damgasını vuracak yönetmenler de film yapmaya başlar. 
1950-1959 yılları arasındaki dönemde, kırsaldaki yaşama gerçekçi yaklaşımın ilk denemeleri olarak kabul edilen üç film vardır: Karanlık Dünya/Âşık Veysel’in Hayatı, (Metin Erksan, 1952), Lütfi Ö. Akad’ın Yaşar Kemal’in bir öyküsünden uyarladığı Beyaz Mendil (1955) ve Fikret Otyam’ın senaryosundan Nedim Otyam’ın çektiği Toprak (1952). Bu filmler tamamıyla yönetmen yaratısı değildir; ya bir yaşanmışlığa, yerinde gözleme ya da bir uyarlamaya dayanırlar.

‘EKİNLER CILIZ’ SANSÜRÜ!

Konya’da toprağa bağlı yaşayan insanların hayatındaki zorlukları anlatan Toprak ile Erksan’ın Âşık Veysel’in hayatını konu edinen Karanlık Dünya adlı filmleri sansüre uğrar. Karanlık Dünya filmi birkaç nedenle sansür edilir; Filmin adı karamsar bulunur, bir de filmdeki ekinler cılız olduğu gerekçesiyle çıkarılır, yerine başka filmlerden görüntüler eklenir.
1955 yılında Doğu Anadolu’yu konu alan iki film vardır; Atıf Yılmaz, Esat Mahmut Karakurt’un aynı adlı romanından uyarladığı Dağları Bekleyen Kız ile kaçakçılık konulu ilk film örneğini verir. Orhan Elmas ise Ezo Gelin filmiyle Güneydoğu’daki töre düzenini bir halk hikâyesi üzerinden anlatır. Elmas 1968 yılında filmi tekrar çekerken,  film 1973 yılında Feyzi Tuna tarafından bir kez daha sinemaya uyarlanır. 
Ezo Gelin filmleri Behçet Kemal Çağlar öyküsünden uyarlanmıştır, fakat Ezo Gelin aynı zamanda bir halk öyküsüdür. Birbirinden farklı Ezo Gelin öyküleri olsa da öykülerin hepsinin coğrafyası Anadolu’nun doğusudur. Filmlerin çekim yeri Kilis’tir.
Ezo Gelin’den sonra, konusu Anadolu’nun doğusunda geçen diğer bir film, 1959 yılında Çetin Karamanbey tarafından çekilen Eceline Susamışlar olur. Bu dönemde kaçakçılık üzerine çekilen ikinci filmdir Eceline Susamışlar. Doğu ile ilgili çekilen filmlerin konularına bakıldığında, 1970’lere kadar doğu coğrafyasının sinemaya genel olarak kaçakçılık anlatılarıyla yansıdığını söylemek mümkündür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder