25 Aralık 2016
1930’lardan 2000 yılına kadar 403
adet köy filmi çekildiğini görüyoruz. Türk sineması 1930’larda, konusu köyde
geçen filmlerin ilk örneklerini vermeye başladığında, yaşanan süreç savaş
sonrası atmosferidir. O yıllarda köylüler merkezden o kadar uzaktadır ki,
konusu Anadolu’da geçen filmlerin çekimleri bile İstanbul civarındaki geniş
kırsallarda veya çiftliklerde yapılır. Muhsin Ertuğrul’un 1934 yılında çektiği
Aysel Bataklı Damın Kızı, ilk köy filmi örneği olarak kabul edilir. Film, bir
uyarlamadır. Senaryolaştıran Nâzım Hikmet Ran’dır. Filmde Anadolu’daki iki
aileden Aysel ile Ali’nin aşk öyküsü anlatılır. Bu filmden sonra 1950’lere
kadar çekilen köy filmi sayısı 11’dir. Kentte oluşturulan köy dekoru içinde
çekilen bu filmler, ağırlıklı olarak, aşk ve macera konuları üzerine
yoğunlaşmıştır. Bu dönemde köy egzotik bir mekân/dekor olarak algılanır.
Reşat Nuri Güntekin’in eserinden
uyarlanan, Turgut Demirağ’ın 1947 yılında yönettiği Bir Dağ Masalı adlı film,
konu olarak dönemindeki filmlerden ayrılan bir örnek olsa da fazla dikkat
çekmez. Acıklı öyküler içeren filmlerinden biri olan bu filmde farklı olarak
geri kalmış bir köye yerleşen, idealist bir öğretmenin öyküsü anlatılır.
Dönemin asıl önemsenen/önemli filmi,
Lütfi Ö. Akad’ın 1949’da yönettiği Vurun Kahpeye’dir. Film Halide Edip
Adıvar’ın aynı adlı eserinden uyarlanır. Bu film, bir sonraki dönemin köy
filmlerinde iki yeni temanın yolunu açar; Köylülerin bir millet duygusuyla
kahramanlık gösterdiği anlatılar (Hürriyet Şarkısı, 1951, Bulgar Sadık, 1954)
ve Anadolu’ya giden öğretmenler, doktorlar, ebelerin hikâyelerini anlatan
filmler (Adak Tepe, 1952, Şafak Sökecek, 1951). Vurun Kahpeye filminin üç kez
sinemaya uyarlanmış olması da filmin ayrı bir özelliği/başarısıdır.
AĞA, TÖRE, TOPRAK
DAVASI
50’li, 60’lı yıllar Türkiye’de
siyasal-ekonomik ve kültürel alanlarda köklü değişimlerin, gelişmelerin
yaşandığı yıllardır. Demokrat Parti çizgisi köklü dönüşümleri ve yeni yaşam
biçimlerini de beraberinde getirir. Bu kaçınılmaz olarak sinemaya da yansır.Bu
dönüşümlerden ilki elektriğin kasabalara, köylere kadar ulaşmasıyla büyük
kentlerde yoğunlaşan sinema salonlarının bütün ülkeye yayılmasıdır. Bu
beraberinde film sayısının artmasını da getirir. İkinci önemli gelişme ise
köyden kente göçün artmasıdır.
Sinema, salonlar ve gösterim
olanaklarının artmasıyla kentten kırsala doğru bir yönelim yaşarken, filmlerin
kahramanlarını da kırsalın gerçekliklerine yöneltir. İdealist devlet
görevlilerinin hikâyeleri dönem filmlerinde önemli bir yer tutar. Bu filmlerde
öğretmenler, doktorlar köylere gelirler ve oradaki yaşamla yüzleşirler; ‘genç
cumhuriyetin aydınlanmacı öncüleri olarak’ gericiliğe, cehalete, hastalıklara
karşı mücadele ederler.
Bunların yanı sıra, 1950’lerin
filmleri içinde, ‘köydeki ağa’ da bir önceki döneme göre daha bir görünür
olmaya başlar. Ağa, töre ve toprak davası ile ilgili filmler çekilir ve bu
filmler 1960’lı yılların başından itibaren köy filmlerinin anlatısında temel
oluşturacak olan bir takım öğelerin de öncüllerini oluşturur, kısmen
yerleştirmiş olur.
1950-1959 yılları arasındaki dönemde
çekilen toplam köy filmi sayısı 63’tür. Köy filmlerindeki bir önceki döneme
göre yaşanan sayısal artış, film sektörünün olanaklarındaki genel gelişmelere
bağlı bir sonuçtur. Filmlerin çoğu, köyde geçen aşk ve macera hikâyelerini konu
almayı sürdürür. Bu dönemde, Muharrem Gürses, Yeşilçam’ın tipik
karakteristiklerini yerleştiren, ağdalı köy melodramlarının yönetmeni olarak
öne çıkar. Kendinden sonra gelen bazı yönetmenleri de etkileyen Gürses
filmleri, bütün o kaba anlatımına karşın, kalabalık seyirci kitlelerini
salonlara çeker. Muharrem Gürses köy melodramları ağırlıklı, her türden film
çekmeyi sürdürürken, sinemamızın sonrasına damgasını vuracak yönetmenler de
film yapmaya başlar.
1950-1959 yılları arasındaki dönemde,
kırsaldaki yaşama gerçekçi yaklaşımın ilk denemeleri olarak kabul edilen üç
film vardır: Karanlık Dünya/Âşık Veysel’in Hayatı, (Metin Erksan, 1952), Lütfi
Ö. Akad’ın Yaşar Kemal’in bir öyküsünden uyarladığı Beyaz Mendil (1955) ve
Fikret Otyam’ın senaryosundan Nedim Otyam’ın çektiği Toprak (1952). Bu filmler
tamamıyla yönetmen yaratısı değildir; ya bir yaşanmışlığa, yerinde gözleme ya
da bir uyarlamaya dayanırlar.
‘EKİNLER CILIZ’
SANSÜRÜ!
Konya’da toprağa bağlı yaşayan insanların
hayatındaki zorlukları anlatan Toprak ile Erksan’ın Âşık Veysel’in hayatını
konu edinen Karanlık Dünya adlı filmleri sansüre uğrar. Karanlık Dünya filmi
birkaç nedenle sansür edilir; Filmin adı karamsar bulunur, bir de filmdeki
ekinler cılız olduğu gerekçesiyle çıkarılır, yerine başka filmlerden görüntüler
eklenir.
1955 yılında Doğu Anadolu’yu konu
alan iki film vardır; Atıf Yılmaz, Esat Mahmut Karakurt’un aynı adlı romanından
uyarladığı Dağları Bekleyen Kız ile kaçakçılık konulu ilk film örneğini verir.
Orhan Elmas ise Ezo Gelin filmiyle Güneydoğu’daki töre düzenini bir halk
hikâyesi üzerinden anlatır. Elmas 1968 yılında filmi tekrar çekerken,
film 1973 yılında Feyzi Tuna tarafından bir kez daha sinemaya
uyarlanır.
Ezo Gelin filmleri Behçet Kemal
Çağlar öyküsünden uyarlanmıştır, fakat Ezo Gelin aynı zamanda bir halk
öyküsüdür. Birbirinden farklı Ezo Gelin öyküleri olsa da öykülerin hepsinin
coğrafyası Anadolu’nun doğusudur. Filmlerin çekim yeri Kilis’tir.
Ezo Gelin’den sonra, konusu
Anadolu’nun doğusunda geçen diğer bir film, 1959 yılında Çetin Karamanbey
tarafından çekilen Eceline Susamışlar olur. Bu dönemde kaçakçılık üzerine
çekilen ikinci filmdir Eceline Susamışlar. Doğu ile ilgili çekilen filmlerin
konularına bakıldığında, 1970’lere kadar doğu coğrafyasının sinemaya genel
olarak kaçakçılık anlatılarıyla yansıdığını söylemek mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder