29 Ocak 2017
Yalnızlaşan
insan gelecek düşlerini yitirdi. Tek kutuplu dünyaya egemen olan ‘yeni dünya
düzeni’nin, tüm dünyada “ustalıkla” gerçekleştirdiği operasyonlarla, toplum
mühendislikleri yaparak yeni yaşam biçimleri, yeni değerler yarattığına tanık
olduk. Ülkemizde 12 Eylül 1980 darbesiyle başlayan, küreselleşen uluslararası
ağ ile uyumlu gelişen süreç, uluslararası uygulayıcıları tarafından “yeni dünya
düzeni”, bu “düzenin” dayattığı, dönüşüm¸ sağlayan değerler de “yükselen
değerler” olarak sunuldu.
Dünyanın
birçok coğrafyasında olduğu gibi¸ ülkemizde de çok çabuk benimsendi,
kanıksandı, içselleştirildi. Süreç ve ‘operasyon’ çok önceki yıllarda
başlatılmıştı elbette; sonuçları 80’li yıllardan itibaren alınmaya başlandı.
Ülkemizde 80 öncesi başlatılan provokasyonlarla, yılgınlık ve korku egemen hale
getirilmiş, “başka güçlerden” yardım beklenir bir ortam yaratılmıştı. Buna sol
güçlerin bu provokasyonları, gelişmekte olan süreci görememeleri, yaşanan
karmaşa ortamında birçok insani değerin baskı altına alındığı, bastırıldığı
eklendiğinde de, yeni dünya düzencilerinin işlerinin kolaylaştığını, yükselen
değerlerin tüm toplum katmanları gibi, işçisinden “solcusuna”, sanatçısına,
aydınına kadar muhalif güçleri etkilemesine şaşmamak gerekiyor.
31 yıldır
yaşanan süreçte geçmişin erdemleri/değerleri yok edilerek, yükselen değerler
adına yeni yaşam biçimleri, yeni değerler oluşturuldu. “Yeni bir ahlak
olgunlaşıyor. Bu ‘yeni ahlak’ın, Janus gibi iki yüzü var. Ama birbirine zıt
değil, aksine birbirini tamamlayan iki yüz bu... Ön yüz derin cehalet, arka yüz
derin melanetten oluşuyor! Bu sülük¸ bir salgı ile kaplı garip organizma,
cehaletin cesaretiyle melanetin habis, karanlık enerjisinden kuvvet alıyor.
Gıdasını da oradan buluyor.” (V. B. Bayrıl. “Yeni Ahlak Yeni Hayat”,
EST&NON Birikimler Dergisi. Kasım-Aralık 1999 Sayı. 1)
Cumhuriyet
tarihinin en hızlı insan kirlenmesini yaşadık, eylül etkili yıllarda. Yeni
dünya düzeninin toplum mühendisliği çabaları, yeni bir kültür, yeni bir insan
modeli yarattı. Hırslı, bencil, çıkarcı bu insan modeli hedefine ulaşabilmek
için her türlü yolu mubah saymakta, sistemin kendisine dayattığı yeni görevleri
fütursuzca uygulayabilmektedir.
Önce başka
bir dünya düşü kuran gençler için “Asmayıp da besleyelim mi?” dediler, gencecik
insanları astılar, birçok insanı gözaltında kaybettiler. Kurdukları korku
imparatorluğu ile amaçladıklarını gerçekleştirip, korku ve yılgınlık
yarattılar, yalnızlaşmayı, bireycileşmeyi dayattılar. Yalnızlaşan insan gelecek
düşlerini yitirdi. Yeni kararlarla oluşturdukları ekonomik sistemle de
desteklediler süreci. Bir yandan yalnızlaşan insana yoksullaşmayı dayatırken,
bir yandan tüketim toplumu oluşturuyor, sundukları nimetlere ulaşılabilmesi
için her yolun mubah olduğu fikri aşılanıyordu. Bugün farklı isimlerle varlığını
sürdüren ya da “ele geçirilen” çeteler bu sürecin ürünüdür.
Omurgasızlaştırılan,
dahası onursuzlaştırılan birey için artık her yol mubahtır. Tüketim toplumunun
araçları da bu dönüşüme hizmet etmektedir. Kredi kartlarıyla, medyanın,
özellikle de televizyonun “beyin yıkama” programlarıyla kuşatılan, sıkıştırılan
birey için kaybedecek bir şey kalmamıştır. Bunlara bir de sistemin bilinçli
olarak dayattığı ve sunduğu “derin cehalet” ve “derin melanet” eklendiğinde,
istenilen toplum mühendisliği başarıyla tamamlanmış olmaktadır. Dostluk,
dayanışma, sevgi duyguları yok edilmiştir. Artık insanlar televizyon
programlarına katılıp “N’olur biraz yardımcı olun Memet Ali Bey” diyebilir, bir
başkası gözyaşları içinde acısını aktarır ya da adaleti, yardımı televizyon
programı sunucularından isteyebilirdi.
Darbe sonrası
oluşturulan seçilmişlerin sisteminde de, tüketim toplumunun ve iktidarın
sunduğu nimetlerin cazibesine kapılan küçük aydınlar, aydınlar, muhalif
bireyler saf değiştirebilmişlerdir. Çürüme toplumun her katmanında yaşanır.
Geldiğimiz noktada ne yazık ki tüm bunların sonuçlarını gözlemliyor olmak
şaşırtıcı olmasa da acıdır, üzücüdür. Bunlarla mücadele etmek, direnmek için
çok daha fazla enerji harcamak gerekmektedir.
Filmlere,
televizyon dizilerine yansıyan entrikalar, toplumun her kesiminde farklı
biçimlerde, farklı boyutlarda yaşanır. Sinema budur, dizi böyle olur dayatması
ve şartlandırması, hayata da yansır. Yoksul halk yığınları sorunlarına, kendi
hayatlarına, aydınlar da kendilerine ve toplumlarına yabancılaştırılmıştır.
Tüketim ve show toplumunun “iyi tüketicileri” olanlar batıcı bireylere
dönüşmüştür. Bir duruşu, kimliği ve kişiliği olan, direnen birey ise sistem
tarafından kuşatılmıştır.
Bu fotoğraf
içindeki birey, yeni hayatın dayattığı yeni ahlak anlayışını uygularken
zorlanmaz. Her “yola” başvurabilir.
Şimdi bizlere
düşen, tüm bunları dönüştürmek için kolları daha fazla sıvamak, daha fazla
enerji harcamak ve düşlerimizi, geleceğin yeni insanını yaratmak için direnmek,
mücadele etmektir. Buna uygun yeni kolektifler/imeceler oluşturmak, yeni
dergiler hazırlamak, yeni filmler yapmak, yeni tiyatro oyunları sahnelemek
direnme ve mücadele araçlarını, alanlarını yaygınlaştırmak, Çoğaltmak her
zamankinden daha önemlidir. Başka bir dünya bu yolla kurulabilir; yeni insan
da...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder