KOMİK KOVBOY 18 Haziran 2017
Avantür-komedi filmlerin, hareketli
sahnelerin unutulmaz oyuncusu Yılmaz Köksal 1939 yılının 15 Temmuz’unda Adana,
Osmaniye’de doğar. 1950’de ilkokulu bitirdiği yıl İstanbul’a gelir. Tophane
Sanat Okulu’nda okumaya başlar. O sıralar bütün hayali, isteği denizci
olmaktır. Astsubay okulunun sınavlarına girer ve kazanır. Boyu 1 cm kısa diye
almazlar. Ortaokulu bitirdiği yıl gemilere girer, Avrupa’yı dolaşır. Macera
duygusu, hareketli yaşam, heyecan yapısında vardır. Bir-iki yıl gemilerde
çalıştıktan sonra döner ve okuluna devam eder. Fakat bu gemi yolculuklarında,
uğradıkları İtalya’da içine sanat aşkı düşmüştür.
1939 - 2015 |
“Geminin ikinci kaptanı İhsan Çatık,
çok muhteşem bir insandı, sanata çok düşkündü. Venedik’te, San Marco
Meydanı’nda Aida Operası’na götürdü beni. Hayran kaldım. Sanatçı ateşinin ilk
düştüğü yer, San Marco Meydanı’nda o muhteşem dekoruyla izlediğim Aida
Operası’dır. Liseyi bitirdiğim yıl ne yapacağımı düşünürken, Haldun Dormen’in
Küçük Sahne’ye yetiştirmek üzere stajyer talebe aradığını öğrendim. Haldun
Dormen 1954 yılında Amerika’dan yeni dönmüş ve Küçük Sahne’yi devralmıştı.
İmtihanları kazanamadım, ışık şefliği yapan Yılmaz adındaki arkadaşım vesilesiyle
Dormen Tiyatrosu’na girdim. 1955 yılında ilk oyunla biz başladık. Haldun Dormen
gibi ekol sahibi birinin yanında bu işi öğrenmem büyük şanstı. Orda çok şey
öğrendim. 10 yıl Dormen Tiyatrosu’nda çalıştıktan sonra, 1965’te sinemaya
geçtim. O dönemde yine büyük bir şans, Tunç Başaran’la tanışmıştım. Orhan
Kemal’in Murtaza romanını sinemaya aktaracaktı. Müşfik Kenter, Ayfer Feray
oynuyorlar. Ayfer Feray tiyatrodan arkadaşım zaten. Orada bir fabrika işçisini
oynadım. Bu ilk filmimdi, böylece sinemaya başlamış oldum.”
60’LARIN
SONUNDA ARANAN İSİM OLDU
Avantür filmler, tarihi filmler
modadır o yıllarda. Arka arkaya vurdulu kırdılı, aksiyonlu filmlerde oynamaya
başlar Yılmaz Köksal. Fantoma İstanbul’da Buluşalım, Güney Ölüm Saçıyor, Kan Su
Gibi Akacak, Gönüllü Kahramanlar, Cehennemde Şenlik Var gibi hareketli
filmlerin aranan oyuncusu olmuştur 60’lı yılların sonunda.
1970 yılında hâsılat rekorları kıran
Çeko filmiyle ilk başrolünü oynar. Filmleri Anadolu’da çok büyük iş yapar.
“Baktılar atlıyor, zıplıyor bir adam var, ağzı laf da yapıyor, ‘Hadi şu rolü de
sen oyna’ derken uzun yıllar çok değerli arkadaşlarımızın, abilerimizin yanında
bu işi öğrendik. Bu arada da ufak tefek firmalardan başrol teklifleri
geliyordu. Benim hiçbir zaman başrol oynayacağım diye bir kompleksim yoktu. İyi
bir karakter oyuncusu olayım, sinemada iyi bir yerim olsun, bunu yapmak
istiyordum. Ama öyle durumlar oldu ki, ben başrol oynamaya mecbur edildim. Aç
kaldım, 7-8 ay kimse bana iş vermedi bir ara. Bazı oyuncular istemiyordu beni sanıyorum.
Sonunda öyle bir yerden teklif geldi ki... Çeko diye western türü bir hikâye, o
dönemde o filmler modaydı. Erman Film’den geldi bu teklif. Bu işsiz kaldığım
7-8 ay içinde boş kalmayayım diye, Ahmet Öztekin adıyla senaryolar satıyordum
firmalara. Yılmaz Köksal adıyla yazsam ciddiye almayacaklar düşüncesiyle,
Edebiyat Fakültesi’nde bir hoca bu diye 2-3 bin liraya senaryo satıyordum. Öyle
geçindim o aralar.”
STARLIK
DÖNEMİ KISA SÜRDÜ
O yıl gişe rekorları kırar,
Anadolu’da büyük iş yapar film. “Film bittiği zaman Hürrem Bey’in yanında filmi
seyrediyoruz. Hiç unutmuyorum, ayağa kalktı, perdenin önüne geçti ‘Hepinize
teessüf ederim’ dedi. Biz şaşırdık kaldık, ‘niye’ dedik. ‘Bana bu filmi renkli
çektirmediğiniz için’ dedi. Aynı dönemde Kezban Paris’te çekildi Erman Film’e,
700-800 bin liraya çıktı. Bizimkini onun yanında öylesine çekti firma, 160 bin
liraya çıktı, kıyamet koptu ‘pahalıya mal oldu bu film’ diye. Sonra Erman
Film’de devam ettim. Avare filmini, Hoş Memo’yu çektim, çok çalışmalarımız
oldu. Sonra Memduh Ün’le, Uğur Film’de başladık çalışmaya. Zehir Hafiye’ler,
Önce Sev Sonra Vur’lar... Sanatta çok şey beklememek, haz duymak, onurunu
taşımak lazım. Bu çok güzel bir duygu. Trilyonlara değer, öyle aman aman büyük
paralar kazanamadık. Kazanan arkadaşlarımız da oldu tabii.
Benim starlık dönemim kısa sürdü.
Seks filmleri, arabesk filmler dönemi başladı. 74’ten, 80 yılına kadar ara
verdim. O arada yine senaryolar yazıp geçinmeye çalıştım. Arada bir kaset-plak
dükkanı açtım. Onu beceremedik, ticaret bizim işimiz değildi, kapattım.”
Yılmaz Köksal avantür filmlere
değişik bir tat getirmiştir. Vuran-kıran bir kahramandır fakat komik ve
sevimlidir de. “Bunların çoğunun hikâyeleri benimdi. O ilginçliği ben
yakalamaya çalışıyordum. İyi komedyen var, iyi avantür çeken var ama ikisini
bir arada götüren yoktu. Ben onu getirdim. Hem avantür, avantürün yanında da
gırgırını yapan adamı, yumruk yediği zaman ‘ulan ben sana gösteririm’ deyip
gülen adamı getirdim. Kötü bir şey yapmadım ben sinemada. O konuda huzur
doluyum.”
Hareketli ve tehlikeli sahnelerdeki
başarısı çocukluğundan bu yana sporu çok seviyor ve yapıyor olmasından
kaynaklanır. “Türkiye’de karate, judo yoktu ben ilk yapanlardanım. Çok iyi
yüzerim. Tramplen atlama, barfiks, güreş, boks... Futbol hariç yapmadığım spor
kalmadı. Bunlar ilerde benim işime yarayacak diye yapmıyordum. Sporu spor
olarak yapıyordum. Faydasını şimdi de görüyorum. Hâlâ sabah erken kalkarım evde
ya da spor salonunda en az 20 dakika spor yaparım. Eskrim dersi, bale dersi aldım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder