01 Ocak
2017
Halit Refiğ’in
yönettiği Şehirdeki Yabancı (1962) filmi de sansüre takılan, sinema
tarihimizdeki önemli ilk toplumcu gerçekçi filmlerdendi. Moskova Film Festivali’ne
davet edilen Şehirdeki Yabancı’nın Sovyet basınındaki tepkileri, en iyi şekilde
M. Kvasnetskaya’nın Festival Sputnik’teki eleştirilerinde şu sözlerle
özetleniyordu: “Bazı teknik aksaklıklarına rağmen Şehirdeki Yabancı genç Türk
film endüstrisinin araştıran, düşünen, halkının hayatına bağlı olarak hisseden
birçok yetenekli insanlara sahip olduğunu göstermektedir.” 1963’te yazıldığı
halde bugün için hâlâ geçerli olan, Türk sineması üzerine en doğru yargı...
(Halit Refiğ, Ulusal Sinema Kavgası, Sf. 27 Hareket Yayınları, İstanbul, Ekim
1971).
Bu dönemde
çekilen Gecelerin Ötesi (Metin Erksan, 1960), Yılanların Öcü (Metin Erksan,
1962), Otobüs Yolcuları (Ertem Göreç, 1961) Şehirdeki Yabancı (Halit Refiğ,
1962), Acı Hayat (Metin Erksan 1963), Susuz Yaz (Metin Erksan, 1964), Kızgın
Delikanlı (Ertem Göreç, 1964), Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Hızlı
Yaşayanlar (Nevzat Pesen, 1964), Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965) ve
Haremde Dört Kadın (Halit Refiğ, 1965) filmlerini 1960’ların ilk yarısında
yapılan toplumsal gerçekçi filmlerin önemli örnekleri olarak sıralayabiliriz.
1960’lı
yılların başında toplumsal gerçekçi filmler çeken yönetmenler, ulusal bir
sinema dili oluştururken estetik kaygılar da taşıyorlar ve bunu filmlerine
yansıtmaya çabalıyorlardı. Yapılan toplumsal gerçekçi filmlerle, yalnızca
yaşanan hayatın salt gerçekliğini değil, bu gerçekliğin toplumsal boyutlarını
da yansıtarak hem Yeşilçam sinemasının masal/hayal dünyasının dışına çıkılıyor
hem de ‘devrimci’ bir uyanışın, toplumsal muhalefetin oluşmasına katkı
sağlanıyordu.
Demokrat
Partinin Menderes iktidarıyla başlayan ‘çarpık kapitalistleşme’ sürecinde
toplumun genetiğiyle ve algılarıyla da oynanmaya başlanmıştır. Her mahallede
milyoner yaratma söylemleriyle sınıf atlama düşleri körüklenirken, başarıya
giden yolda her yol mübah anlayışı yaygınlaştırılır. Sonuçta gemisini kurtaran
kaptandı ve her koyun kendi bacağından asılıyordu. 12 Eylül ve sonrasında çok
daha bilinçli toplum mühendislikleriyle gerçekleştirilen durumun ilk tohumları
böylece atılmış oluyordu. Geleceğini Amerika’ya/NATO’ya, küresel egemen güçlere
bağlayan devletin yöneticileri Menderes’ten Demirel’e, Özal’dan Erdoğan’a ve
darbecilere kadar sürekliliği benzer uygulamalarla çoğaltarak, geliştirerek
sürdürdüler.
Menderes
hükümetinin popülist uygulamaları, toplumda karşılığını bulmakta gecikmedi.
Toplumsal gerçekçi filmlerin ilk örneği, Metin Erksan’ın yönettiği Gecelerin
Ötesi, yaşanan toplumsal/bireysel dönüşümü yalın gerçekçi bir dille anlatan
önemli bir filmdi.
2. Türk Film
Festivali’nde Metin Erksan’ın En Başarılı Senaryo Ödülü aldığı, Sinema
dergisinin düzenlediği soruşturmada da En İyi Film ve Metin Erksan’ın da En
Başarılı Yönetmen seçildiği Gecelerin Ötesi, oyuncularının da filmografisinde
önemli bir yer tutar.
Filmde
ideallerini gerçekleştirebilmek için ‘çete’leşen altı gencin öyküsü anlatılır.
Farklı düşleri olan bu insanlar, ‘kısa yoldan köşeyi dönme’ tohumlarının
atıldığı, her mahallede bir milyoner yaratma söylemlerinin insanları etkilemeye
başladığı günlerde, kendilerine mutluluk getireceğine inandıkları, ideallerini
gerçekleştirmek için sahip olmaları gerektiğini düşündükleri parayı ‘çete’
kurup soygunlar yaparak elde etmeye çalışırlar. Uzun yol kamyon şoförü,
ailesine de bakmak zorunda olan bir mensucat fabrikası işçisi, Amerika’ya gidip
orada çalışmak, yeni dünyanın nimetlerinden yararlanmak isteyen iki müzisyen,
işsiz bir idealist aktör ve yine parasız bir ressam bir araya gelerek soygunlar
yaparlar. Kısa yoldan ‘köşeyi dönme’ düşlerinin nelere yol açabileceğini,
insanların hayatın gerçekleri karşısındaki bu tür seçimlerinin, tutunma
yöntemlerinin yarattığı dramları yalın bir dille, sahici biçimde anlatan
Gecelerin Ötesi’nde Kadir Savun, Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu, Suna Selen, Oktar
Durukan, Suphi Kaner, Ziya Metin ve Yılmaz Gruda da unutulmaz bir oyunculuk
sergilerler.
Kendisi de
büyük toprak sahibi olan Menderes bir yandan dışa bağımlı kapitalistleşme
adımları atarken, bir yandan da toprak reformuna yanaşmadığı gibi tamamen
ağalık sistemini destekleyen büyük toprak/köy sahiplerinden yana bir politika
izler. Köylünün payına da ağaya marabalık yapmak ve yoksulluk düşer.
Büyük
kentlerde başlatılan sanayileşme adımları, yeni iş alanları oluştururken ‘taşı
toprağı altın şehir’ yanılsaması yaratır. Bu büyüye kapılan ağa zulmünden,
açlıktan, yoksulluktan yılmış kır yoksulları, sonradan kent yoksullarına ve
oralarda ‘öteki’ne dönüşüp dışlanacakları büyük kentlere göç etmeye başlar.
Oluşan bu göç dalgası da büyük altüst oluşlara, toplumsal dönüşümlere yol
açacaktır.
Sinemamızın
önemli filmlerinden olan Gurbet Kuşları’nda Usta Yönetmen Halit Refiğ, yeni bir
hayata kavuşma hayalleriyle başlayan köyden kente göç sorununu ilk kez kapsamlı
bir biçimde sinemaya aktarır. Gurbet Kuşları sinemamızdaki ilk göç filmidir
aynı zamanda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder