25 Mart 2020 Çarşamba

ŞEHİRDEKİ YABANCI’DAN ŞEHRİN GURBET KUŞLARI’NA


  01 Ocak 2017
Halit Refiğ’in yönettiği Şehirdeki Yabancı (1962) filmi de sansüre takılan, sinema tarihimizdeki önemli ilk toplumcu gerçekçi filmlerdendi. Moskova Film Festivali’ne davet edilen Şehirdeki Yabancı’nın Sovyet basınındaki tepkileri, en iyi şekilde M. Kvasnetskaya’nın Festival Sputnik’teki eleştirilerinde şu sözlerle özetleniyordu: “Bazı teknik aksaklıklarına rağmen Şehirdeki Yabancı genç Türk film endüstrisinin araştıran, düşünen, halkının hayatına bağlı olarak hisseden birçok yetenekli insanlara sahip olduğunu göstermektedir.” 1963’te yazıldığı halde bugün için hâlâ geçerli olan, Türk sineması üzerine en doğru yargı... (Halit Refiğ, Ulusal Sinema Kavgası, Sf. 27 Hareket Yayınları, İstanbul, Ekim 1971). 
Bu dönemde çekilen Gecelerin Ötesi (Metin Erksan, 1960), Yılanların Öcü (Metin Erksan, 1962), Otobüs Yolcuları (Ertem Göreç, 1961) Şehirdeki Yabancı (Halit Refiğ, 1962), Acı Hayat (Metin Erksan 1963), Susuz Yaz (Metin Erksan, 1964), Kızgın Delikanlı (Ertem Göreç, 1964), Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Hızlı Yaşayanlar (Nevzat Pesen, 1964), Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965) ve Haremde Dört Kadın (Halit Refiğ, 1965) filmlerini 1960’ların ilk yarısında yapılan toplumsal gerçekçi filmlerin önemli örnekleri olarak sıralayabiliriz.
1960’lı yılların başında toplumsal gerçekçi filmler çeken yönetmenler, ulusal bir sinema dili oluştururken estetik kaygılar da taşıyorlar ve bunu filmlerine yansıtmaya çabalıyorlardı. Yapılan toplumsal gerçekçi filmlerle, yalnızca yaşanan hayatın salt gerçekliğini değil, bu gerçekliğin toplumsal boyutlarını da yansıtarak hem Yeşilçam sinemasının masal/hayal dünyasının dışına çıkılıyor hem de ‘devrimci’ bir uyanışın, toplumsal muhalefetin oluşmasına katkı sağlanıyordu. 
Demokrat Partinin Menderes iktidarıyla başlayan ‘çarpık kapitalistleşme’ sürecinde toplumun genetiğiyle ve algılarıyla da oynanmaya başlanmıştır. Her mahallede milyoner yaratma söylemleriyle sınıf atlama düşleri körüklenirken, başarıya giden yolda her yol mübah anlayışı yaygınlaştırılır. Sonuçta gemisini kurtaran kaptandı ve her koyun kendi bacağından asılıyordu. 12 Eylül ve sonrasında çok daha bilinçli toplum mühendislikleriyle gerçekleştirilen durumun ilk tohumları böylece atılmış oluyordu. Geleceğini Amerika’ya/NATO’ya, küresel egemen güçlere bağlayan devletin yöneticileri Menderes’ten Demirel’e, Özal’dan Erdoğan’a ve darbecilere kadar sürekliliği benzer uygulamalarla çoğaltarak, geliştirerek sürdürdüler.
Menderes hükümetinin popülist uygulamaları, toplumda karşılığını bulmakta gecikmedi. Toplumsal gerçekçi filmlerin ilk örneği, Metin Erksan’ın yönettiği Gecelerin Ötesi, yaşanan toplumsal/bireysel dönüşümü yalın gerçekçi bir dille anlatan önemli bir filmdi.
2. Türk Film Festivali’nde Metin Erksan’ın En Başarılı Senaryo Ödülü aldığı, Sinema dergisinin düzenlediği soruşturmada da En İyi Film ve Metin Erksan’ın da En Başarılı Yönetmen seçildiği Gecelerin Ötesi, oyuncularının da filmografisinde önemli bir yer tutar. 
Filmde ideallerini gerçekleştirebilmek için ‘çete’leşen altı gencin öyküsü anlatılır. Farklı düşleri olan bu insanlar, ‘kısa yoldan köşeyi dönme’ tohumlarının atıldığı, her mahallede bir milyoner yaratma söylemlerinin insanları etkilemeye başladığı günlerde, kendilerine mutluluk getireceğine inandıkları, ideallerini gerçekleştirmek için sahip olmaları gerektiğini düşündükleri parayı ‘çete’ kurup soygunlar yaparak elde etmeye çalışırlar. Uzun yol kamyon şoförü, ailesine de bakmak zorunda olan bir mensucat fabrikası işçisi, Amerika’ya gidip orada çalışmak, yeni dünyanın nimetlerinden yararlanmak isteyen iki müzisyen, işsiz bir idealist aktör ve yine parasız bir ressam bir araya gelerek soygunlar yaparlar. Kısa yoldan ‘köşeyi dönme’ düşlerinin nelere yol açabileceğini, insanların hayatın gerçekleri karşısındaki bu tür seçimlerinin, tutunma yöntemlerinin yarattığı dramları yalın bir dille, sahici biçimde anlatan Gecelerin Ötesi’nde Kadir Savun, Erol Taş, Hayati Hamzaoğlu, Suna Selen, Oktar Durukan, Suphi Kaner, Ziya Metin ve Yılmaz Gruda da unutulmaz bir oyunculuk sergilerler.
Kendisi de büyük toprak sahibi olan Menderes bir yandan dışa bağımlı kapitalistleşme adımları atarken, bir yandan da toprak reformuna yanaşmadığı gibi tamamen ağalık sistemini destekleyen büyük toprak/köy sahiplerinden yana bir politika izler. Köylünün payına da ağaya marabalık yapmak ve yoksulluk düşer. 
Büyük kentlerde başlatılan sanayileşme adımları, yeni iş alanları oluştururken ‘taşı toprağı altın şehir’ yanılsaması yaratır. Bu büyüye kapılan ağa zulmünden, açlıktan, yoksulluktan yılmış kır yoksulları, sonradan kent yoksullarına ve oralarda ‘öteki’ne dönüşüp dışlanacakları büyük kentlere göç etmeye başlar. Oluşan bu göç dalgası da büyük altüst oluşlara, toplumsal dönüşümlere yol açacaktır.
Sinemamızın önemli filmlerinden olan Gurbet Kuşları’nda Usta Yönetmen Halit Refiğ, yeni bir hayata kavuşma hayalleriyle başlayan köyden kente göç sorununu ilk kez kapsamlı bir biçimde sinemaya aktarır. Gurbet Kuşları sinemamızdaki ilk göç filmidir aynı zamanda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder