CUMHURİYET ÖNCESİNDE SİNEMA... İLK
FİLMLER... 23 Nisan 2017
Sinemamızın geçmişine, ilk yıllarına
yönelik bilgi ve belge eksikliği bazı soruları bugün de yanıtsız ya da
tartışmalı bırakmaktadır. İlk Türk filmine yönelik tartışmalar, araştırmalar
yeni sorularla ve yeni belgelerle bugün de sürmektedir. Ülkemizde sinemanın
“sembolik” doğum tarihi 14 Kasım 1914 olarak kabul edilmektedir.
1876-1877 yıllarında yaşanan ve 93
Harbi olarak anılan Osmanlı-Rus Savaşı’nda yaşanan yenilgiden sonra, Ruslar
Ayastefanos’a (bugünkü Yeşilköy) bir “zafer anıtı” yaparlar. 1914 yılında
Almanya ile ittifak yaparak 1. Dünya Savaşı’na katılan Osmanlı İmparatorluğu,
halkın “milli duyguları”ndan yararlanmak, desteği artırabilmek için Rusların
Ayastefanos’ta (Yeşilköy’de) yaptıkları anıtı yıktırır. “Savaşa resmen
katılışımızın üçüncü günü resmi politika ve propagandayla halkın üzerinde
oluşturulan kışkırtıcı milli duygular anıtın yıkılmasını adeta kaçınılmaz
kıldı. Dünyada olup bitenlerden habersiz bırakılan halk, Rus Savaşı’nın
yenilgisiyle acısını, 1. Dünya Savaşı’nın eşiğinde zafere dönüştürme umudu ile
anıtı yıkmaya başladı. Ama anıt öylesine sağlam temeller üzerine kurulmuştu ki,
sonunda ordu işe karışmak zorunda kaldı. O da epeyce bir uğraştan sonra Türk
milleti için acı bir anısı olan, ama sanat tarihi açısından oldukça önemli olan
anıtı yıktı.”
O tarihte yedek subay olan ve
öncesinde Sigmund Weinberg’in yanında sinema aygıtlarını kullanmayı öğrenmiş
olan Fuat Uzkınay, anıtın yıkılışını filme alır. Böylece 14 Kasım 1914’de Fuat
Uzkınay tarafından çekildiği söylenen “Ayastefanos’daki Rus Abidesinin
Yıkılışı” adlı 150 metrelik belge film, ilk “Türk filmi” olarak tarihe geçer.
Fakat bu filmi bugüne dek gören olmamıştır. Filmin çekilemediği ya da
çekildikten sonra yandığı, kaybolduğu yönünde kuşkular vardır. Bu konuda,
sinema tarihçisi ve araştırmacı Nijat Özön’ün ve Burçak Evren’in değerli
araştırmaları, katkıları olmuştur. Nijat Özön “İlk Türk Sinemacısı Fuat
Uzkınay” (TSD Yayınları, 1970 İstanbul) adlı kitabında bu kuşkuları dile
getirmiştir. Konuyla ilgili birçok makale yayınlayan, araştırmalarını
kitaplaştıran Burçak Evren de kuşkularını ve öncesinde çekildiği söylenen
filmlere yönelik belgelerini bu kitaplarda kaleme alır. Yeni belgeler sinemamızın
“sembolik” doğum tarihini değiştirmese de bilinmezliklerin, belirsizliklerin
aydınlanması açısından önemlidir.
Belgelemek bakımından önemli olmakla
birlikte Cumhuriyet sonrası sinemamızı değerlendirmek, yaşanan gelişmeleri
irdelemek, yorumlamak açısından ilk filmin kim tarafından ve ne zaman çekildiği
çok belirleyici değildir.
İlk sinema kurumu, sinemanın gücünden
yararlanma düşüncesi ile ordu tarafından kurulur. “Osmanlı İmparatorluğu’nun
baş sorumlusu olan Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa, Almanya’yı
ziyareti sırasında Alman ordusunun sinemacılık kolunun çeşitli cephelerde
çevirdiği haber filmlerini izleyince, sinemanın propaganda gücünü anlamıştı.
Yurda dönüşünde, Osmanlı ordusunda da bir sinemacılık kolunun kurulmasını
emretti. Bunun üzerine 1915’de ‘Merkez Ordu Sinema Dairesi’ (MOST) kuruldu.”
MOST’un başına sinemayı halka ilk tanıtan Romanya uyruklu Sigmund Weinberg,
yardımcılığına da Fuat Uzkınay getirilir. Türkiye’de çekim aşamasının başlaması
1. Dünya Savaşı yıllarında olur. Başlangıçta belge filmlerle, savaş
belgeselleriyle başlayan çekimler kısa sürede konulu filmlere dönüşür.
Merkez Ordu Sinema Dairesi’nin
başında bulunan Sigmund Weinberg Operet Kumpanyası sahibi Arşak Benliyan’la
anlaşarak konulu film çekmek ister. Bu, Benliyan ve arkadaşlarının sahnelediği
“Himmet Ağa’nın İzdivacı” adlı komedidir. Bu filmin çekimlerine 1916 yılında
başlanır fakat oyunculardan bazılarının askere alınması nedeniyle yarım kalır.
Film iki yıl sonra Fuat Uzkınay tarafından tamamlanır. Yılmayan Sigmund
Weinberg, Arşak Benliyan’la yeni bir anlaşma yaparak “Leblebici Horhor”un
çekimlerine başlar. Bu film de oyunculardan birinin ölümü üzerine yarım kalır.
Bazı kaynaklara göre Sigmund Weinberg “Leblebici Horhor”un çekimlerine daha
önce başlamıştır. Yine de o döneme ait bilgiler, belgeler yeterince
aydınlatılmış değildir. Bu iki film de ilk başlanan konulu filmler olmasına
karşın, yarım kalıp tamamlanmaları sonraki yıllara kaldığından, izleyici
karşısına çıkan ilk konulu Türk filmi Sedat Simavi’nin, Mehmet Rauf’un dört
perdelik oyunundan uyarladığı “Pençe”dir.
Yarı askeri bir kurum olan Müdafaa-i
Milliye Cemiyeti’nin yerli ve konulu film arayışlarının ilk örnekleri Sedat
Simavi’nin yönettiği “Pençe”, “Casus” ve “Alemdar Vakası”dır. “Pençe” sadece
izleyici karşısına çıkan ilk film değil aynı zamanda da cinsellik içeren ‘ilk
erotik’ Türk filmidir. “Casus” filminde, 1. Dünya Savaşı’nda geçen bir casusluk
öyküsü anlatılır.
Cumhuriyet öncesi, ilk dönem Türk
sinemasında tiyatro kökenli Ahmet Fehim (Mürebbiye, Binnaz 1919) ve Şadi Fikret
Karagözoğlu (Bican Efendi Serisi, 1921) tarafından yönetilen filmler
vardır.
Türk sinemasının konulu ilk film
örneklerinde, “Bican Efendi” serisinin, tarihsel film denemesi olan
“Alemdar Vakası”nın ve bir casusluk öyküsünün anlatıldığı “Casus”un dışında
yapılan filmlerde, merkezinde baştan çıkaran kadınların ve baştan çıkan,
birbirleriyle yarışan erkeklerin öyküleri filme alınmış, dahası “Binnaz”
örneğinde olduğu gibi ‘gişe de’ yapmışlardır.
Merkez Ordu Sinema Dairesi dışında
ilk özel film yapımevi Kemal Film, 1922 yılında kurulur. Kemal ve Şakir Seden
kardeşler, 1914 yılından itibaren İstanbul’un bazı semtlerinde sinema salonu
işletmeciliği yaparlar. Muhsin Ertuğrul’un, 1922 yılında sinemaya girmesi ve
Seden kardeşleri film yapımcılığına yönlendirmesiyle sinema, resmi ya da yarı
resmi kurumların dışında, ilk “sivil” yapımevine kavuşur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder