MAHMUT HOCA, YAŞAR USTA YA DA MÜNİR
ÖZKUL 06 Ağustos 2017
“Ben tüccar değilim, eğitimciyim.” Hababam
Sınıfı öğrencilerinin korkulu rüyası, otoriter fakat sevecen Mahmut Hocası,
okul müdürüne gözleri dolu dolu bunları söyledikten sonra fenalaşır, yığılır
kalır. İşte o sahne izleyicinin yüreğine bıçak gibi saplanır. Film boyunca
gülen insanlar ağlıyordur artık. Yine başka bir film sahnesi; Adile Naşit
hasta, yatağında yatıyor, Münir Özkul hemen yanındaki masada rakısını
yudumlarken bir yandan da ağlıyor ve iç paralayan repliğini söylüyor. Eminim
izleyiciler de onunla birlikte ağlıyorlar bu iç paralayan sahnede. Onlarca
film, onlarca tiyatro oyunu; neredeyse yaşamı boyunca sahnedeydi Münir Özkul.
“Bazı şeylere sanatla ulaşmamız gerekir, diğerleri yazgı ya da şansla elde
edilir” (Agathon). Ne hayatını ne de oynadığı oyunları, filmleri, bu kısa
yazıya sığdırmak olanaklıdır. Yaşamı da oynadığı roller gibi gelgitlerle dolu
geçer.
1925 yılının 15 Ağustosu’nda Bakırköy’de
doğar Münir Özkul. O doğuştan sanatçıdır. Daha ortaokul yıllarında yaptığı
taklitlerle arkadaşlarını güldürür. Sahneye ilk kez 29 Ekim 1939’da Bakırköy
Halkevinde çıkar. Çekingen, sıkılgan bir yapıya sahiptir.
“Yaptığı taklitlerin en gözdesi olan
Arkaş Palabıyıkyan taklidini, Ferdi Tayfur’un ağzından, Grucho Marx’ın
yürüyüşüyle canlandırarak, ilk alkışını” alır. Lise yılları zorlu geçer. O,
okuldan kaçıp kaçıp sinemalara, kütüphanelere gider. O yıllarda en çok
karikatürist olmak istiyordur ve Cemal Nadir’i çok seviyordur. 1940 yılında,
Reşit Baran’ın Eugene Labiche’den adapte ettiği Mahcuplar oyunuyla tiyatro
serüveni başlar. Bu aynı zamanda Bakırköy Halkevinde, Rauf Adın’ın yönettiği
Temsil Kolu faaliyetlerinin de ilkidir.
1943’te Sadık Şendil’in Bakırköy’e
dönüşüyle başlayan ikinci dönem çalışmalarında da birçok oyundaki rolüyle
başarılı olur. Temsil kolunun dağılmasıyla 1948 yılında, Ses Tiyatrosunda
profesyonel oyunculuk dönemi başlar ve ilk oyununda bir Ermeni rolü oynar.
Provalarda pek başarılı olamayan Özkul, sahnede herkesi şaşırtır, dakikalarca
alkışlanır ve kesilmeyen alkışlar nedeniyle oyun devam edemez, aynı sahne
iki-üç kez tekrarlanır.
Sinemayla ilk kez 1949’da tanışır.
Vatan ve Namık Kemal filminde “soldan sekizinci asker” rolüyle figüran olarak
başladığı sinemada, 1950’de Üçüncü Selim’in Gözdesi filmiyle figüranlıktan
oyunculuğa terfi eder. İki yüzün üstünde filmde oynar.
Ses Tiyatrosunda iki yıl çalışır.
Genel havadan hoşnutsuzdur. Hemen karşı kaldırımda Küçük Sahneyi açan Muhsin Ertuğrul’la
çalışmaya başlar. 13 Nisan 1951’de Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu, John
Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar oyununda Carlson rolündedir. 1952 yılında
Vasfi Rıza Zobu ile karşılıklı oynadığı Edi ile Büdü filmiyle sinemadaki ilk
başrolünü oynar.
Arena Tiyatrosunda birçok oyunda rol
alır. Sonraki yıllarda da defalarca oynayacağı Kanlı Nigar oyunundaki İbiş
rolüyle özdeşleşir. Sinemada da birçok ödül almıştır. Kanlı Nigar’ı izlemeye
gelen İsmail Dümbüllü, oyun öncesinde “Münir fesini giymesin, ona kavuğumu
vereceğim” diye haber gönderir. 19 Nisan 1968 gecesi Arena Tiyatrosunda
eskilerin ‘icazet’ dedikleri bir törenle, İsmail Dümbüllü, Münir’e el
vermiştir.
Arzu Film yapımlarının, Ertem Eğilmez
filmlerinin vazgeçilmez oyuncusudur. Hababam Sınıfı filmlerinin Mahmut Hocası
rolüyle yıllarca belleklerden silinmeyecek bir karakter oluşturur. Adile
Naşit’le oluşturdukları ikili çok sevilir. 1978’de İzmir Fuarında Adile
Naşit’le birlikte şov yaparlar. ’80’li yıllarda birçok filmde birlikte
oynarlar. Ferhan Şensoy uzun süredir Münir Özkul’la çalışmak istiyordur.
Sonunda ikna eder ve Erol Günaydın’la birlikte Özkul’u Köşe Dönücü filminde
oynatır. 1987-88 tiyatro mevsiminde Erol Günaydın’la birlikte Ortaoyuncular’la
tiyatroya dönüş yapar. 32 yıl sonra onu Münir Özkul yapan Küçük Sahneye yeniden
oyuncu olarak gelir ve Ferhan Şensoy’un yazıp yönettiği İstanbul’u Satıyorum’da
Mimar Sinan rolüyle, yeni bir kuşak onu, ayakta alkışlar.
Sinemamızın en efsane repliğini yine
Münir Özkul, Yaşar Usta suretinde aktarır beyaz perdeye: “Bak beyim, sana iki
çift lafım var. Koskoca adamsın. Paran var, pulun var, her şeyin var, binlerce
kişi çalışıyor emrinde. Yakışır mı sana ekmekle oynamak? Yakışır mı bunca
günahsızı, çoluğu çocuğu, karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak? Ama nasıl
yakışmasın! Sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok
gören. Anlamıyor musun beyim, bu çocuklar birbirini seviyor. Ama ben boşuna
konuşuyorum. Sevgiyi tanımayan adama, sevgiyi öğretmeye çalışıyorum. Hıh, sen,
büyük patron, milyarder, fabrikalar sahibi Saim bey! Sen mi büyüksün? Hayır,
ben büyüğüm! Ben, Yaşar Usta! Sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun, bir
hiç! Gözümde pul kadar bile değerin yok. Ama şunu iyi bil, ne oğluma ne de
gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. Yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup
edemeyeceksin bizi. Çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle
bağlıyız. Bizler birbirimizi seviyoruz. Biz bir aileyiz. Biz güzel bir aileyiz.
Bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? Dokunma artık aileme! Dokunma
çocuklarıma! Dokunma oğluma! Dokunma gelinime! Eğer onların kılına zarar
gelirse, ben, ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben, Yaşar Usta, hiç
düşünmeden çeker vururum seni! Anlıyor musun, vururum ve dönüp arkama bakmam
bile!”
Türk tiyatro ve sinemasının
unutulmaz, dev oyuncusu Münir Özkul, oynadığı rollerle bugün yaşayan bütün
kuşakları derinden etkilemiştir. Herkes onda biraz kendini bulmuştur. Her
rolünde kendinden bir şeyler vardır. İşte bu yüzden ölümsüzdür ve çok
seviliyordur.
“Sanata ve biz sevenlerine,
sinema-tiyatro izleyicilerine bir ömür harcayan Münir Özkul için, perde henüz
kapanmamıştır ve dileriz daha yıllarca kapanmasın.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder