25 Mart 2020 Çarşamba

VURUN KAHPEYE


22 Ocak 2017
 40’lı, 50’li yıllardan itibaren salonların ve gösterim olanaklarının artmasıyla, sinema kentten kırsala yönelirken, filmlerin kahramanları da köyün, kasabanın gerçekliklerine yönelir. İdealist devlet görevlileri dönemin filmlerinde başrollerdedir. Bu filmlerde öğretmenler, doktorlar köylere gelirler ve oradaki yaşamla yüzleşirler; ‘genç cumhuriyetin aydınlanmacı öncüleri olarak’ gericiliğe, cehalete, hastalıklara karşı mücadele ederler.
Reşat Nuri Güntekin’in eserinden uyarlanan, Turgut Demirağ’ın 1947 yılında yönettiği Bir Dağ Masalı adlı filmde, geri kalmış bir köye yerleşen, idealist bir öğretmenin öyküsü anlatılır.
Dönemin asıl önemli filmi, Lütfi Ö. Akad’ın 1949’da yönettiği ve Sezer Sezin’i de yıldızlığa taşıyan Vurun Kahpeye’dir. Film Halide Edip Adıvar’ın aynı adlı eserinden uyarlanır. Vurun Kahpeye filminin üç kez sinemaya uyarlanmış olması da filmin ayrı bir özelliği/başarısıdır. 
1884, İstanbul doğumlu olan ve kayıtlara “yazar, siyasetçi, akademisyen, öğretmen” olarak geçen Halide Edip Adıvar’ın ölüm tarihi 9 Ocak 1964. 
Muhsin Ertuğrul dönemi sineması “Tiyatrocular Dönemi”dir. Tiyatrocuların egemenliğinde olan sinemada oyuncular tiyatrocu, oyunlar tiyatrovaridir. Cahide Sonku bu dönemin yıldızlarındandır. Sinemacılar kuşağının ilk yıldızı, sinema dilindeki oyunuyla Sezer Sezin’dir. 
Kendi kendini yaratan insanlardandır Sezer Sezin. Çok küçük yaşlarda, annesinden habersiz evden kaçarak Hürriyet Apartmanı (1944) ve Yayla Kartalı (1945) filmlerinde küçük rollerde oynar. Yapımcı Necip Erses’in isteğiyle, Köroğlu filminde başrollerden birini oynar. Damga (1948) filmindeki ilk önemli oyunuyla ünlenir. Filmin bir hafta salonlarda kalmasını umarlarken, dört hafta gösterilir, kapılarda uzun kuyruklar oluşur. Arkasından Vurun Kahpeye (1949) filmi ile yıldızlaşır. Sezer Sezin, Vurun Kahpeye filmi ile büyük bir başarı elde eder. 
Vurun Kahpeye Halide Edip Adıvar’ın 1926 yılında yazdığı ve Kurtuluş Savası’nı anlattığı romanıdır. Kitabın kahramanı idealist bir öğretmen olan Aliye’dir. Şehit bir babanın ve veremden ölmüş bir ananın tek çocuğudur. Roman onun Dar-ül Muallimat’tan (o zamanki kız öğretmen okulu) mezun olduktan sonra Kurtuluş Savası sırasında geldiği kasabada yaşadıklarını anlatır. Dar-ül Muallimat Osmanlı’nın dağılma sürecinde bürokrasinin “yeni insan” yaratma kaygısıyla açılan okullarından birisi olarak idealist öğretmen yetiştirir. (Dar-ül  Muallimin de Erkek Öğretmen Okulu’dur.) Aliye, bekâr ve güzel bir kadın olmasından dolayı kasabada herkesin dikkatini çeker ve dedikodulara maruz kalır. Ama Kuvayı Milliye’ye yakın olan Ömer Efendi ile o yöredeki Kuvayı Milliye birliklerinin başı Tosun Bey tarafından korunur ve Tosun Bey’le nişanlanır.
Düşmanın köye girmesiyle beraber köyde Kuvayı Milliye’nin varlığından hoşnut olmayan iki yobazın kışkırtmaları sonucu, düşmanla işbirliği yaptığı gerekçesiyle linç edilir. Kitap, Aliye üzerinden cumhuriyet ideolojisini ve cumhuriyet insanını anlatmaya çalışır.
Kurtuluş Savaşı dönemi romanlarında kurtuluşun İstanbul dışında olacağına dair umutlarla köy idealize edilmeye başlanmış ve o dönem edebiyatçıları köye gönderdikleri subaylar ve öğretmenleri romanlarında konu edinmişlerdir. Bu karakterler halkı aydınlatmaya çalışmıştır.
Yine bu dönem romanlarından Reşat Nuri Güntekin’in eseri “Çalıkuşu”na bakıldığında, orada anlatılan öğretmen Anadolu’nun çeşitli köylerine gitmesine rağmen, roman “Vurun Kahpeye”ye oranla hayli romantiktir. “Çalıkuşu”ndaki öğretmen bir ideal ile yola çıkmamıştır; aşk acısı ve inadı onu köylere düşürmüştür. Oysa Aliye’nin en büyük dileği köy çocuklarına bir umut olmaktır. Bu yüzden de kitapta ve filmde okuldan mezun olurken ettiği yemin tekrarlanır. “Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!”
ÜÇ FARKLI UYARLAMA
Halide Edip’in romanı 1949 yılında Lütfi Akad, 1964’te Orhan Aksoy, 1973’te Halit Refiğ tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Üç filmin de yapımcısı Erman Film’dir.
İlk filmin yapım sürecinden yukarıda söz etmiştik. Filmin oyuncu kadrosunda da Sezer Sezin (Aliye), Kemal Tanrıöver (Tosun), Settar Körmükçü (Hacı Fettah), Vedat Örfi Bengü (Uzun Hüseyin), Temel Karamahmut (Düşman Subayı) Arşavir Alyanak (Ömer Efendi) Mahmure Handan (Gülsüm Hala) vardır.
Orhan Aksoy’un 1964 yapımı filminde Aliye öğretmeni Hülya Koçyiğit, Halit Refiğ uyarlamasında ise Hale Soygazi oynamıştır.
Uyarlamalardaki ayrışmada önemli iki önemli ayrıntı vardır. Biri Aliye’nin, anne yadigârı yüzüğünü satarak bayrak kuması alması ve bu bayrağın öldükten sonra üzerine örtülmesi. Diğeri de kasabanın “yobazı” olan Hacı Fettah’ın galeyanı ile kasaba halkının Aliye’yi linç etmesi. Her uyarlama bu iki bölüm başta olmak üzere yapıldığı döneme göre farklılıklar içerir. Bu farklılıkların yönetmenlerin sinema dili ve duruşlarıyla ilgili olduğunu söyleyebiliriz
Linç sahnesini Lütfi Akad kasaba dışına çıkarmıştır. Orhan Aksoy’un yaptığı uyarlamada yer daha belirsizken, Halit Refiğ herkesin gözleri önünde, kasaba meydanında öldürtür Aliye’yi.
Lütfi Akad linç olayını genel planda alarak, olayı toplumsal bir olgu olarak görür. Aliye haricinde kimsenin yüzü gözükmez. Kalabalık/yığın vurgulanır. Yine Akad’ın uyarlamasında Aliye’nin ölüsü bayrakla hemen örtülürken Refiğ’in yaptığı uyarlamada Aliye’nin kanlı cesedi ön plandadır. Yığının görüntülerinden çok Hacı Fettah ve Uzun Hüseyin belirgindir.
Aksoy’un uyarlamasında, Aliye öldükten sonra elinden nişanlısının hediye ettiği madalyon çıkarken, Halit Refiğ uyarlamasında küçük bir Kuran çıkar.
 (*) Bir yılda 328 kadın katledildi
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2016 yılı raporuna göre, kadın cinayetleri bir önceki yıla göre arttı. 2015’te 303 kadın öldürülürken, 2016’da sayı 328’e yükseldi. Rapora göre, kadın cinayetlerinin yüzde 50’si OHAL döneminde işlendi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder