23 Mart 2020 Pazartesi

BİTMEYEN YOL VE TOPRAĞIN KANI


 19 Nisan 2015
      
Sinema, bilimsel bir buluş olarak icadından sonra insanların ve toplumların yaşamını anlatan, yeni ve en etkili araçlardan biri olarak girmişti hayatımıza. Sinema sosyal, kültürel tarihimizin önemli bir unsuru oldu hep. Sinema “Gelişip büyüdüğü toprakların bir aynası olarak görülmeye başlamış, bununla ilişkili olarak artık ‘bir yönetmenin baş ödevi, içinden çıktığı toplumun yaşayışını, gerçeklerini, sorunlarını, büyük bir dürüstlükle yansıtmak’ olarak tarif edilmiştir.”
“Gettikce kötülüyor torpak, doyurmaz gayrı köyü.” Duygu Sağıroğlu senaryosunu da yazıp yönettiği Bitmeyen Yol’da (1965) göçün yarattığı sorunların, işsizliğin, yoksulluğun filmini çeker. Ekmek aslanın ağzındadır. Toprağın doyuramadığı altı arkadaş ekmek parası kazanabilmek için daha önce köylülerinin de göçtüğü İstanbul’a gelirler. İş bulabilmek için taşı toprağı altın kentin sokaklarına dağılırlar. Amele pazarında hayvandan sayılırlar.
Köylüleri Güllü Bacı (Aliye Rona), tek göz gecekondu evinde iki kızı ve torunlarıyla yaşamaktadır. Tek göz odada üst üste yatarlar. Kocası hapiste olan büyük kız Fatma (Ayfer Feray), temizliğe gittiği evin hanımına özenir, sınıf atlama düşleri kurar. Hanım evden çıktığında onun elbiselerini giyer, ayna karşısında süslenir, makyaj yapar. Küçük kız Cemile (Selma Güneri) konfeksiyon atölyesinde işçidir, kocası da Almanya’dadır. Evlerinin yanındaki küçük odayı arkadaşlarıyla iş bulmaya İstanbul’a gelen Ahmet’e (Fikret Hakan) verir Güllü Bacı. Ahmet Cemile’ye sevdalıdır, Fatma’nın gözü de Ahmet’tedir. Fatma Ahmet’i baştan çıkarır, ‘yatağına girer’.
Kocası Almanya’da olan Cemile, kentin tuzaklarına düşmemek için direnirken yaşadığı bir olay yüzünden işinden olur. Ahmet, Cemile’ye dikiş makinesi alıp iş kurmak, birlikte güzel bir gelecek oluşturmak için para bulmaya çabalarken elini kana bular.
Ahmet ve arkadaşları iş bulmak umuduyla geldikleri kentte, ekmek parası uğruna girdikleri yaşam mücadelesinde acımasız çarkın dişlileri arasında ezilirler. Paylarına düşen, kentin sokaklarında açlığa, sefalete mahkûm olmak ya da suça itilmek olur. ‘Memleketimden insan manzaraları’nı çarpıcı görüntülerle, bütün gerçekliğiyle aktarır film. Gerçekçi insan manzaraları görürüz.
Halit Refiğ’in Gurbet Kuşları filminde, şah olmaya geldikleri taşı toprağı altın kentte perişan olan Maraşlı aile kente yenik düşmüş, dağılmış, fire vererek köylerine geri dönmüştü. Bitmeyen Yol’un ekmek parası için kente gelen kır yoksulları da kentin acımasız çarkları arasında ezilir, darmadağın olur, yenilirler.
Cumhuriyet tarihi boyunca köyden kente göç aralıksız sürer. Kır yoksulları karınlarını doyurabilmek, iş-güç sahibi olabilmek için göçtükleri büyük kentlerde kent yoksullarına dönüşürler.
50’li, 60’lı yıllar Türkiye’de siyasal-ekonomik ve kültürel alanlarda köklü değişimlerin, gelişmelerin yaşandığı yıllardır. 1950’li yıllarda ve 1960’ların başında yaşanan toplumsal dönüşümler bunların hayata, bireye etkileri filmlere böyle aktarılırken, hayat düş şatosu sinemalarda beyazperdeye yansıyan görüntülerle paralel yürüyor, hayattaki bütün değişimler izlediğimiz filmlere yansıyordu.
TOPRAĞIN KANI
Konusu Doğu Anadolu Bölgesi’nde Hasankeyf ve Batman’da geçen Toprağın Kanı (Atıf Yılmaz, 1966. Senaryo Ayşe Şasa, Recep Bilginer) Millî Petrol Davası’na hizmet eden bir film olarak karşımıza çıkar. Bu film de, Kızgın Delikanlı gibi, dönemin önemli tartışmalarından birinin doğrudan sinemaya yansımasına bir örnektir. Hasankeyf’te başlayan filmin, başta tamamen köylü olan çehresi en kısa sürede Batman’a taşınır ve hızlı bir değişime uğrar. Filmin kalbi yaralı delikanlısı Hüseyin Hasankeyf’ten ayrılır, Batman’da rafineride çalışmaya başlar. Kişilerin kendilerini petrole adadıkları bu yeni çevrede o da bir petrol tutkunu olur. Verilen petrol mücadelesinin nihayetinde Batman kentleşir, beş altı yıl içinde binaların yükseldiği, işçi lojmanları, okulu, hatta yüzme havuzu olan bir yerleşime dönüşür. Hüseyin kendi köyünden rafineriye işçi toplar. Filmde, yakın zamana kadar yol iz bilmeyen “cahil köylüler” işçi olur, sendika kurar, greve gider, toplu sözleşme imzalar...
İlk Sinemaskop Film olma özelliği de taşıyan Toprağın Kanı, 3. Antalya Film Şenliği’nde (1966) En İyi 2. Film ödülü alır. Fikret Hakan ve Belgin Doruk’un başrolünü paylaştığı filmin diğer oyuncuları da Erol Taş, Feyzi Tuna, Nuran Aksoy ve Tuncer Necmioğlu’dur.
Film 3. Antalya film şenliğinde önce en iyi film seçilmiş, sonra ikinciliğe düşürülmüştür. Recep Bilginer, 1 Aralık 1973 tarihli İstanbul Gazetesi’nde Apaçık köşesindeki “Petrol, Amerika ve ötesi” başlıklı makalesinde şöyle anlatır yaşananı:
“Orada en son elemeye kalan 10 film arasında en çok puanı Toprağın Kanı topladı. Gerek film hikâyesini yazan ve gerekse filmin yapımcılarından biri olarak Antalya’da jüri üyeleri tarafından özel biçimde kutlandım. Toprağın Kanı birinci seçilmişti. Geç vakit öğrendiğimiz bu haber üzerine memnun uyudum. Sabah uyandığımda durum değişmişti. Festival jüri üyeleri arasında, Amerikan elçiliğinde, galiba kültür ofisinde görevli bir de Amerikalı vardı. Toprağın Kanı gibi bir petrol filminin festivalde birinci seçilmesinden, bu Amerikalı dostumuz hoşlanmamış, ‘Bu filmi birinci ilan ederseniz, bu taa Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmasına kadar gider’ demiş. Son seçiminde Belediye Başkanlığını kaybeden o zamanki başkan (Dr. Avni Tolunay) da gece saat 3’te jüriyi tekrar toplamış. O ana kadar hiçbir derece alamayan bir başka filmi (Haldun Dormen’in Bozuk Düzen’ini) birinci seçmişler. Bizim Toprağın Kanı filmimizi de ikinci yapmışlar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder