23 Mart 2020 Pazartesi

KIRIK OK: SAVAŞ DEĞİL BARIŞ


14 Haziran 2015
İnsan Hakları Derneği (İHD), 7 Haziran 2015 seçimleri sürecinde partilerin seçim bürolarına, araçlarına, adaylarına, çalışanlarına yönelik baskın, saldırı, tehdit ve polis baskınları sonucu 196 saldırı gerçekleştiğini, bunun 176’sının HDP’ye yönelik olduğunu açıkladı. Yeni ve şaşırtıcı bir durum değildi bu. Cumhuriyet tarihi boyunca saldırıya uğramış, yok sayılmış, horlanmış bir halktan, Kürtlerden ve destek verdiği siyasal partiden söz ediyoruz. 80’li, 90’lı yılların karanlığı ve acıları hepimizin belleğinde. On yıllardır süren her türden saldırı çözümün, barışın konuşulduğu, bunun için çeşitli adımların atıldığı son yıllarda da azalmadı. Bir yanda devletin eski sahipleri, diğer yanda yeni sahipleri ve iki kanadın da her türden ırkçı-milliyetçi ittifak güçleri kendilerinden olmayan herkesi, her kesimi düşman sayıyordu. 35-40 yıldır bu ülkenin en önemli meselesi sayılan çatışmalı ortamın çözümü için, atılacak adımlar ve barış konuşulurken de kandan, acıdan, gözyaşından beslenenler savaş çığlıkları atıyordu. Halklar barış istiyordu, vampirler kan.
Seçime hazırlık sürecinde yaşanan saldırılar, seçim günü yaklaştıkça, seçim sonucuna yönelik tahminler belirginleştikçe gözü dönmüşlük boyutuna ulaştı; insanlık dışı kışkırtmalara dönüştü. Silahlar konuştu, bombalar patladı, kan döküldü. Çok sayıda ölümün, iç çatışmanın istendiği açık çatışma ortamları yaratılmak istendi. Yenilenin, “benden sonra tufan” tavrını çağrıştıran bir durum oluştu. Erzurum, Adana ve Mersin saldırıları, Ağrı’da yapılan kışkırtma, Diyarbakır’daki son bombalı saldırılarla kirli bir tezgâh sahnelenmek isteniyordu. (Bu yazıya başladığım saatlerde böyle kirli bir oyunun çok örgütlü planlandığını gösteren çok sayıda can kaybının olduğu saldırılar yaşanıyordu Diyarbakır’da)
SAVAŞ DEĞİL BARIŞ
Halklar barış dedikçe, savaş baltalarını, silahlarını hiçbir zaman gömmeyen malum güçler çatışmayı, savaşı kışkırtan kirli planlarını hayata geçiriyor, kan döküyordu. Kendi aralarındaki iktidar kavgasında birbirine giren, birbirini yiyen devlet güçleri arasında da dengeler, ittifaklar değişiyordu. Dün aynı yolda birlikte yürüyen, aynı yağmurda ıslanan, devletten birlikte nemalanan iktidar ortakları düşman kardeşlere dönüşmüş, dün düşmanlaşan iktidarın AKP kanadıyla kendini ulusalcı olarak tanımlayanların Silivri-“Ergenekon” kanadının (eski devletin) ırkçı-milliyetçi (nasyonal sosyalist) unsurları birçok alanda uzlaşır olmuşlardır. Savaşı-çatışmayı kışkırtan da bu kesim diyebiliriz. Savaş baltalarını gömmek, silahları bırakmak, okları kırmak gündeme gelip barış konuşuldukça kendilerini eski/yeni devletin sahibi sayanlar (sananlar) savaşı kışkırtıyor.
Oysa sonuçlar gösterdi ki seçim sürecinde yalnızca devletin/darbecilerin barajı yıkılmamıştı; on yıllardır her türlü kirli yol kullanılarak oluşturulan kafalardaki, vicdanlardaki barajlar, önyargılar da yıkılmıştı. Şimdi sıra baltaları gömmekte, okları kırmakta, kalıcı barışı sağlamaktaydı. Gücü elinde tutanlar savaşı kışkırtsa da halklar barış istiyordu. Bütün olumsuz koşullara rağmen yıkılan önyargı, kalıcı barışı sağlayabilirdi.
KIRIK OK
Delmer Daves’in yönettiği, başlıca rollerinde James Stewart, Debra Paget, Will Geer, Jeff Chandler’in olduğu 1950 yapımı Kırık Ok filmi de Çirikava Apaçi’leriyle “Beyazlar” arasında yaşanan çatışma ve barış sürecini anlatır. Aslında anlatılan bir ülkenin hikâyesidir. Orada 1870’te yaşayan insanların ve adı Cochise olan bir adamın hikâyesi. O bir Kızılderili’dir. Çirikava Apaçi kavminin lideri. Hikâyenin geçtiği yer Arizona’nın ortası.
Tom Jeffords, beyazlarla Apaçiler arasındaki savaşın bitmesini, iki kültürün kendi topraklarında özgürce yaşamasını istemektedir. Yerlilerle duygudaşlık kuruyor ve eşitlik temelinde bir barışın olabileceğine inanıyordu. Ama nerden nasıl başlanacağına bir türlü karar veremiyordu. Gökyüzünde dönen birkaç akbabayı görmesiyle başlar hikâye.
“Akbabalar akıllı kuşlardır. Birisi ya da bir şey ölmeye hazırlanıyordu. Ben bunun yaralı bir geyik, tavşan ya da yılan olduğunu düşündüm. Tavşan değildi, geyik de değildi. Bir yılandan biraz daha zararlı bir şey, bir Apaçi’ydi.” Ordudan ayrılan Tom jeffords altın aramak için geldiği bölgede yaralı bir Apaçi gencinin hayatını kurtarır.
Genç Apaçi’yle geçirdiği birkaç gün, bazı önyargıların kırılmasına neden olur. İyileşen genç Apaçi “annem ağlıyordur” diyerek evine dönmesi gerektiğini söyler. Jeffords yıllarca kendisine vahşi diye anlatılan bu insanların da annelerinin ağladığını, ağlayabileceğini hisseder. Bir Apaçi kadınının diğer kadınlar gibi oğulları için ağlayacağını hiç düşünmemiştir. “Bizlere hep ‘Apaçiler vahşi hayvanlardır’ denmişti” der. Apaçiler Jeffords’ı yakalayıp genç Apaçi’yi iyileştirdiği için serbest bıraktığında Apaçi erkeklerinin adalet duygusu olduğunu görür.
Bu tanıma ve yakınlaşmayla ön yargıları yıkılan Jeffords, yalnızca savaşmalarına izin verilen iki halk arasında süren savaşı sorgular. Orduya dönmesi ve yeni görevler önerildiğinde reddeder. Apaçilerin kendi topraklarında özgürce yaşamak istediklerini ve buna hakları olduğunu söyler. Apaçi dili ve kültürünü öğrenir, barışın gerçekleşmesi için çalışır.
Tüm olumsuz yaklaşımlara rağmen risk alarak Apaçilerin reisi Cochise ile görüşmeye karar verir. Başlangıçta karşılıklı bir güven sorunu yaşansa da konuştukça birbirilerini anlamaya başlarlar. Apaçilere olan saygısı, kendi kültürlerini ve dillerini öğrenme çabası, Cochise’in ona güven duymasını sağlar.
Jeffords için adil barışın sağlanması eşitlikle olur. Başta Geronimo olmak üzere bazı kabilelerin karşı çıkmasına rağmen Cochise “Üç ay boyunca barışı deneyeceğim” der. Ateşkes süreci başlar. Barış süreci başladığında her iki taraftan da provokasyonlar olur. Buna rağmen taraflar barıştan vazgeçmezler. Bir Apaçi kadınla evlenir. Beyazlar tarafından pusuya düşürüldüğünde Jeffords yaralanır, eşi Sonseeahray ise ölür.
Jeffords, bu süreçte de kayıpsız ve ödünsüz barış olmayacağını fark eder. Umutsuzluğa kapılan Jeffords, barışın bir yalan olduğunu, beyazların barış istemediğini haykırdığında Cochise, barışın kolay gelmeyeceğini, bir yalan haline getirilmesine izin vermeyeceğini söyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder