24 Mayıs 2015
Darbeci başı
öldü ya bir kez daha anımsandı, unutulması ve telafisi imkânsız
yaşanmışlıkların bilançosu. Darbeciler birer birer –hesap sorulamadan- ölüyor
olsalar da fikirleriyle, kanunları, kurumları ve uygulamalarıyla iktidarda
olmayı sürdürüyorlar. Darbenin, darbecilerin ürünü, sivil uzantısı Özallı,
Erdoğanlı yıllarda yaşanan budur. 12 Eylül cehennemi tüm yakıcılığıyla,
insanlık dışı uygulamalarıyla bugün de sürüyor.
Dile bile kolay değil; 650 bin kişi gözaltına alındı, 230 bin kişi yargılandı,
50 kişi idam edildi, 171 kişi işkenceden öldü, 299 kişi cezaevlerinde yaşamını
yitirdi, 95 kişi ‘çatışmada’ öldü, 14 kişi açlık grevinde öldü, 217 kişi
kuşkulu biçimde öldü, 16 kişi kaçarken vuruldu, 43 kişinin intihar ettiği
bildirildi. 30 bin kişi fişlenip işten çıkarıldı, 14 bin kişi vatandaşlıktan
atıldı, 39 ton kitap, dergi, gazete yakıldı ve imha edildi, 937 sinema filmi
sakıncalı bulunarak yasaklandı. Darbeci başı öldü, mirasçıları iktidarda.
Devlet için ‘darbecini biri öldü, yaşasın yeni kral!’ durumu yaşanıyordu fakat
hayat her zaman bilim kurgu romanları gibi de yaşanmıyor. Barajların,
diktatörlüklerin, sarayların yıkılacağı günler geçmiş yıllarda da yaşandı,
gelecekte de yaşanacak.
FAHRENHEİT
451
Ray
Bradbury’nin 1951’de yayınlanan baskıcı bir gelecek toplumunun anlatıldığı
bilim kurgu romanı Fahrenheit 451, kitapların itfaiyeciler tarafından
yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve
kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçer. Kitap
adını, kâğıdın 451 Fahrenheit’ta tutuşması gerçeğinden alır.
Roman François Truffaut tarafından sinemaya da uyarlanır. Usta sinemacı
Truffaut kurguda bazı değişiklikler yaparak kendi yorumunu katar bu distopik
edebiyat kurgusuna. Distopik bilim kurgu olarak da tanımlanan, özgün adı
Fahrenheit 451 olan, ilk gösterimi Venedik Film Festivali’nde yapılan
film Türkiye’de sinemalarda ilk kez 5 Mart 1968’de “Değişen Dünyanın İnsanları”
adıyla gösterime girer.
Truffaut’nun
ilk renkli filmi, aynı zamanda ilk İngilizce filmi ve ilk-ve tek-bilim kurgu
filmi olma özelliğini de taşır. Kitapların tamamıyla yasaklandığı otoriter bir
gelecekte itfaiyenin görevi artık yangın söndürmek değil gizli saklı okunan
kitapların peşine düşmek, bulduklarını da yakarak imha etmektir. İnsanlar
nesillerdir hiç kitap yüzü görmemişlerdir ve yazılı kültür tamamen ortadan yok
olmuştur.
Film belirsiz
bir gelecekte, belirsiz bir ülkede geçer. Devlet yönetimini elinde tutanlar,
okumanın ve bilgi edinmenin bağımsız düşünmeyi yaygınlaştıracağı, onun da
toplumda mutsuzluğa ve kargaşaya neden olacağı gerekçesiyle ülkede o zamana
kadar yazılmış ne kadar kitap ve yazılı materyal varsa yasaklamış ve yok
etmişlerdir. Yazılı kültür tamamen yok olunca onun yerini ezbere dayalı görsel
kültür almıştır. İnsanlar evlerindeki dev ekranlı monitörlerden sadece
kendilerine dayatılan bilgileri alır. İtaat etmeyi sürdürmeleri için de
kendilerine verilen bazı ilaçları kullanmak zorundadırlar. Duyguları da
körelmiş bu insanların birbirleriyle iletişimleri de çok kısıtlı olduğu için
yalnızlaşmışlardır.
Hükümet “İtfaiyeciler” adı verilen bir özel birim oluşturmuştur. Geniş
yetkilerle donatılmış bir tür polis gücü olan bu birimin görevi, ihbarları
değerlendirerek ve dedektif gibi iz sürerek gizli kapaklı okunan kitaplara el
koymak ve onları yakarak imha etmektir. Yakarak imha işlemleri ibret oluşturabilmesi
için kimi zaman toplum önünde de yapılmaktadır.
SORGULAMA,
İTAAT ET, UYGULA
Görevini iyi
yaptığı için sürekli amirlerinden övgüler alan kıdemli itfaiyeci Guy Montag
terfi almak üzeredir. Kurumundaki saygınlığını, verilen görevleri asla
sorgulamadan yerine getirmesine borçludur. Karısı Linda kendisini interaktif
bir televizyon programına iyice kaptırmış, fazlasıyla ‘sığ’ bir kadındır. Guy
bir gün otobüste karşılaştığı mahalle komşusu Clarisse’le yakınlaşır. Clarisse
bir öğretmendir ve uyguladığı alışılmadık eğitim yöntemlerinden ötürü işini
kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Guy, gizli bir kitap kurdu olduğunu
öğrendiği bu kadından etkilenir ve baskınlar sırasında yanmaktan gizlice
kurtardığı bazı kitapları okur. Kafasında soru işaretleri belirmeye başlar.
Baskın yaptıkları bir evdeki kitap koleksiyoneri orta yaşlı kadının evi terk
etmeyi reddedip, ev ve kitaplarıyla birlikte yanarak ölmeyi yeğlemesi üzerine
Guy mesleğini sorgulamaya başlar. Evine döndüğünde karısına ve onun
misafirlerine, yeni okuduğu bir kitaptan pasajlar aktarır ve onları şoke eder.
Aynı gece Clarisse’in evi de basılır ama kadın çatıdaki bir gizli geçitten
kaçar.
Guy,
Clarisse’e yardım etmeye karar verir. Clarisse de ona “Kitap İnsanlar”dan
bahseder. Gizli bir örgütlenmeyle bir araya gelen ve kendilerine “Kitap
İnsanlar” adını veren bu insanlar kitapları sonsuza kadar yaşatmak amacıyla
onları okuyup ezberlemektedirler. Her biri sadece tek bir kitabı hafızasına
kaydettiği için, bu kitap yok edilse bile onu ezberleyen hayatta kaldığı sürece
bu kitap yaşatılmış olacaktır. Bu karanlık çağ sona erdiğinde bu insanlar
hafızalarındaki kitapları yeniden bastırtabileceklerdir. Her “Kitap İnsan”
ölmeden önce ezberindekileri bir başkasına aktararak kitabı ölümsüzleştirir.
Her üye hafızasına kaydettiği kitabın adıyla anılmaktadır. Montag da yanında
getirdiği Edgar Allan Poe’nun “Gizemli ve Hayâli Hikâyeler” adlı kitabı hemen
ezberlemeye başlar.
Daha sonra
kente geri dönen Guy, Yüzbaşı’ya istifasını verir, Yüzbaşı son bir ihbarı
değerlendirdikten sonra bu istifayı kabul edeceğini söyler. Gittikleri ev Guy
Montag’ın kendi evidir. Onu kitaplarından nefret eden karısı ihbar etmiştir.
Kitapları yakılırken Guy Yüzbaşıyı öldürür ve “Kitap İnsanlar”la yaşamak üzere
kırsal bölgeye gider. Burada televizyondan canlı yayınlanan kendi yakalanışını
ve öldürülüşünü izler. Bu aslında düzmece bir haberdir, zira onun yaşadığının
bilinmesi hükümetin işine gelmez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder