17 Mayıs 2015
“Toplumsal cesaret, kişinin anlamlı bir
yakınlık kurma umuduyla tehlikeye atılabilme yetisidir.” diyordu yazar.
“Yakınlık cesaret gerektirir, çünkü risk kaçınılmazdır. İlişkinin bize nasıl
etki edeceğini daha baştan bilemeyiz. Kimyasal bir değişim gibi birimiz
değişirse, ikimiz de değişeceğiz.
Gelişecek mi
yoksa tüketecek miyiz? Emin olabildiğimiz tek şey, eğer kendimizi ilişkiye tüm
varlığımızla bırakırsak bundan etkilenmeksizin çıkamayacağımızdır.” (Yaratma
Cesareti-Rollo May)
Dev gibi
düşler, dünyayı, hayatı güzelleştirmek için kök salacak çınarlar büyütüyorduk
içimizde. Başka bir dünya mümkündü çünkü. Henüz ‘yarattığımız, yaşadığımız
aşklar’ dağlar, asırlık çınarlar gibi devrilmiyordu üzerimize. En yakınımızdan
ihanetler görmemiştik; düşlerimizin, umutlarımızın üzerinden tank paletleri
geçmemişti. Yükselen değerlerimiz, erdemlerimiz farklıydı.
Düşündüğümüz
ve söylediklerimiz gibi yaşıyor, kabul görmek için piyasa maymunluğuna soyunup
gördüğümüz her objektifin önüne atlamıyorduk. Sahici düşlerimiz vardı. O sahici
düşlerin, ütopyaların, başka bir dünyanın izini sürüyorduk.
RAST
MAKAMINDAN RANT MAKAMINA
Rast gele
yaşamıyorduk ama dilimizde rast makamı şarkılar: benzerlerimize rast gelmek
için yollara düşmüştük. Rast makamında bestelenmiş ‘Bir gece ansızın
gelebilirim’i dinlerken, kimimiz içindeki çocuğa uyup bir gece ansızın
gerçekleşebilecek devrimi düşlüyordu. Gerçekleşmesi imkânsız gibi görünen
gerçekçi düşler kurarken, bir gece sabaha karşı tarihimizin en kanlı, en
acımasız darbesini gerçekleştirenlerin distopik görüntüleriyle, uygulamalarıyla
uyandık güne.
Eylülist
çözülmelerde başka bir hayata kanat açmanın, rast makamından rant makamlarına
geçmenin yolları, kapıları sonuna kadar açılıyordu sonrasında. Hayat
yaşanan darbelerle kesintiye uğruyor, her defasında ağır yenilgilerle, onmaz
yaralarla çıkılıyordu yıkıntılardan. Yeni bir kültür, yeni bir insan tipi
oluşturulmuştu, uzun süreli toplum mühendisliklerinde. Yıllar önce yazdığımız
gibi; “Kıskanç, hırslı, bencil, faydacı olan bu yeni insan tipi en yakın
dostlarına bile bürokrat ve hoyrat davranmayı erdem sayıyordu. O, diyelim dün,
bir ajansta metin yazarı ya da grafikerdir; bir gazetede muhabir, bir dergide
editör, bir fabrikada işçidir. Kendisine yapılan haksızlıkların sıkıntısını en
çok o yaşamıştır. Yine diyelim bugün, o bölümün yöneticisi olduğunda ise, artık
durum değişmiştir. Kıskançlığı, hırsı, bencilliği ona dün yaşadıklarını
unutturacak, birlikte çalıştığı arkadaşlarına haksızlık ve kötülük yapmak ‘yeni
durumun gereği’ haline dönüşecektir. ”
‘An’ın
coşkusu bir sonraki ‘an’a yoldaş olamıyor, kimse bir başkasının çığlığını
duymuyordu. İhanetlerle dolu bir tarihin içinden yürüyerek, arıyorduk yolumuzu.
İhanetler, ikiyüzlülükler en yakınımızdaydı. Aşk çekiliyordu hayattan ve hayat
daha çekilmez oluyordu. Romantizmin bir ‘arıza hali’ sayıldığı günlerde sahici
dostluklara ve sahici aşklara gerçekleşmesi imkânsız gibi görünse de dünyayı
dönüştürecek düşlere daha çok ihtiyacımız vardı.
Yıllardır izini sürdüğümüz düşlerimiz bu ilişkilerde, ‘alışkanlıklarda’ gerçekleşemiyordu, gerçekleşemezdi. Bu nedenle yeni insanı, yeni cümleleri, yeni bir dili yaratmak, arkadaşlıkları, dostlukları yeniden kurmak, çoğalmak, güzellikleri çoğaltmak için de gerekliydi.
Yıllardır izini sürdüğümüz düşlerimiz bu ilişkilerde, ‘alışkanlıklarda’ gerçekleşemiyordu, gerçekleşemezdi. Bu nedenle yeni insanı, yeni cümleleri, yeni bir dili yaratmak, arkadaşlıkları, dostlukları yeniden kurmak, çoğalmak, güzellikleri çoğaltmak için de gerekliydi.
DARBECİ ÖLDÜ
ZİHNİYETİ, UYGULAMALARI SÜRÜYOR
Yaşam akıp
geçiyordu, bir kez daha elde edilemeyecek ‘an’ları ve fırsatlarıyla. Kimsenin
buna aldırdığı yoktu. Hoyrat, özensiz ve acımasızdı ilişkiler. Olumsuzluklar ve
kötülükler çoğaldıkça bilimkurgu ya da distopya romanlarında, filmlerinde
anlatılanlara benzer otoriter - totaliter devlet modellerinin, yönetimlerin
yolu açılıyordu. Tıpkı 12 Eylül Türkiye’si gibi.
Distopya romanlarında, uyarlanan filmlerde toplumları gelecekte bekleyen
tehlikeler anlatılır. Bir yandan makineleşen bir toplumda insanın duygu,
düşünce ve değer sistemleri ile yok olup gitmesi, diğer yanda, insan
özgürlüklerinin, demokratik hakların kurulacak bir despotik devlet tarafından
yok edilmesi bir öngörü olarak yansıtılır.
Değİşen DünyanIn insanları
Değİşen DünyanIn insanları
1984 gibi,
Cesur Yeni Dünya gibi en bilindik önemli ve etkileyici distopya kurgularından
biri de filme de aktarılan, Ray Bradbury’nin 1951’de basılan baskıcı bir
gelecek toplumunun anlatıldığı Fahrenheit 451’di.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder