23 Mart 2020 Pazartesi

VESİKALI YARİM


TUTKULU, İMKÂNSIZ AŞKLAR: VESİKALI YARİM 15 Kasım 2015
      
Lütfi Ö. Akad’ın unutulmaz filmlerinden “Vesikalı Yârim”de (1968) de manav Halil’le konsomatris Sabiha’nın tutkulu fakat karşılıksız aşkları anlatılır. 
Jenerik “Kalbimi Kıra Kıra” şarkısının müziği ile akar. Manav dükkânlarına götürmek üzere, üç arkadaşıyla birlikte at arabasına sebze yükleyen Halil’i (İzzet Günay) görürüz ilk sahnede. Filmin esas kızı, arzu ve aşk nesnesi konsomatris Sabiha’yı (Türkan Şoray) görmek için, dört arkadaşın Beyoğlu’ndaki Şen Saz’a gitmelerini bekleriz. Dört arkadaşın sıklıkla yaşadıkları, rakılı meyhane gecelerinden birinde Fethi’nin (Semih Sezerli) isteğiyle gidilir Beyoğlu’ya ve Şen Saz’a. “Bir büyük şişe ve nevalesi benden. Fazlasına aklım yetmez. Size bu ikramı Beyoğlu’da yapacağım. Bıktım Ayı Rıfat’ın meyhanesinden. Daha masraflı olur ama gözümüz gönlümüz açılır birazcık.” Sahnede Şükran Ay’ın sesinden “Kahverengi Gözlerin” söylenmekte, Müjgan (Ayfer Feray) elinde sigara dolanmaktadır dört kafadar içmeye başladığında. “Sokağın Ardındayım” başladığında keyifler yerindedir. Servisleri Yeşilçam’ın değişmez garsonu Hakkı Haktan yapmaktadır.  
Fethi: “Gariban kızlar işte, ne olacak. Bunların baktıkları aynalar bile küflenmiştir.”
Cemil: “Bunlar var ya, muhabbetin her türlüsünü bilirler. Erkeklerine kul köle olurlar. Dayaktan, küfürden, jiletten, bıçaktan geçtim, üste para yedirir de gene yaranamazlar. (…) Bunlar bir erkeğe tutuldular mı, hele bir de içip sarhoşladılar mı dağları düz ederler be.”
Bu diyalogdan sonra Halil’in de yaşantısını değiştirecek anlar başlar. Üç arkadaş aralarında fısıldaştıktan sonra başka bir yere gitmek üzere kalkarlar. “Kalkalım, Halil yabancımız değil, başımız da bağlı değil.” Halil, “Ben bir iki kadeh daha içip eve yollanacağım” diyerek kalır. Sahnedeki şarkı sigara dumanları arasında sürmektedir. “Sokağın ardı çarşı, evimiz karşı karşı/Sevgilim barışalım dosta düşmana karşı/Senin yüzünden bitmiyor derdim/Bir sevda uğruna ben ömrümü verdim.” Bir imkansız sevda uğruna ömür verilecek an da tam bu sırada yaşanır. Halil garsonu çağırmak için arkasına bakar, masaya döndüğünde hem vesikalı hem de yar olacak Sabiha ile göz göze gelir. 
“Bir sigara içebilir miyim? Yakar mısın?” Dumanlar arasında gülümseyen Sabiha’nın sigarasını yakar Halil. Sabiha masaya oturmuştur bile. Halil büyülenmiş bir biçimde “Emret ağabeycim” diyen garsona, “Ne istiyorsa getir” der. İlk anda çarpılmıştır Halil fakat Sabiha masada uzun süre oturmaz. Behçet Nacar’lı başka bir masada mesleğini icra etmektedir. Gecenin sonlarına doğru müşterilerini yolcu ettikten sonra bütün gece yalnız oturan Halil’in yanına döner. “Burada mısın hâlâ. Unuttum, afedersin.” İmkansız aşk, o anda başlamıştır Halil için. Şen sazdan ayrı ayrı fakat geceyi birlikte sürdürmek için çıkarlar. Gittikleri pavyonda Halil gözlerini Sabiha’dan ayıramamaktadır. Sabiha dans eden dansözü göstererek “Beni değil onu seyret” der.
Henüz isimlerini dahi bilmemektedirler. Sabaha karşı Halil, Sabiha’yı Hamalbaşı’ndaki evine bırakır. 
Halil: Eyvallah. Ne zamandır böyle vakit geçirmemiştim.
Sabiha: Eğlenmedin ki!
Halil: Niçin?
Sabiha: Ne gülüp açıldın, ne de doğru dürüst konuştun. Adını bile söylemedin, anla artık.
Halil: İsmim Halil’dir.
Sabiha: Ya... Nerelisin?
Halil: İstanbulluyum. Doğma büyüme. (Elini selam verir gibi göğsüne koyarak) Tanıştığıma da çok memnun oldum.
Sabiha: (Aynı hareketi yaparak) Benim adım da Sabiha. Sabah şerifleri hayrolsun.
Sabiha arkasını dönüp içeriye girdiğinde, Halil’in yüzünde mutlu bir gülümseme vardır. Kapıdan ayrılıp yürümeye başladığında arkasından Sabiha seslenir: “Halil... Gel bende kal köprü kapanıncaya kadar.”
Böylesine etkileyici sahnelerden sonra imkansız aşk yol alır. Vesikalı yar Sabiha çoğu zaman alaycı, umursamaz davranır Halil’e. Halil, sazdaki işinden ayrılan Sabiha’nın yanına taşınır. Sabiha içinse yaşadığı ev farklılaşmıştır. “Halil... Bu evi şimdi seviyorum. Ondan evvel, ne bileyim ben, bir barınaktı sadece. Şimdi ev oldu.” İkisinin de yaşam biçimi değişmiştir. Halil evine, Sabiha işine gitmemeye başlamıştır. Süslü, kokulu Sabiha sade, sıradan görüntüsüyle pazara, alışverişe çıkar, Halil manavda dalgındır, kendini işine veremez, arkadaşlarıyla içmeye çıkmaz. Halil, Sabiha’da gözü olan Necmi’yi bıçaklar ve hapse girer. Çıktığında gittiği sazda Sabiha’yı görür. Sabiha, Halil’i kendinden uzaklaştırmak için yine alaycıdır. “Ooo, Merhaba Halil. Çok eskiden tanırım Halil Bey’i. Benim için adam vurdu, içeri düştü. Yeni çıkmış olacak. Hapisteyken matem tutmadığıma bozulmuş herhalde. Öyle değil mi Halil?” Halil Sabiha’yı bıçaklar. Sabiha, “Ben vurdum kendimi. Elim kaydı. Kaza” der.    
Tutkulu bir aşktır yaşanan fakat aşkları dikiş tutmaz, imkansızdır, kalıcı değildir. Sabiha, Halil’in evli olduğunu öğrenmiştir. Evli olduğunu söyletemez Halil’e. Tutku sürse de aşkın imkansızlığı belli olmuştur. Bütün film boyunca anlatıyı destekleyen müzik eşliğinde finale yol alırız. İç hesaplaşmalar yaşar Halil. Sabiha’nın hediye ettiği tabakaya bakar, “Kalbimi Kıra Kıra” şarkısı eşliğinde. “Senden bana ne kaldı/ Bir hatıradan başka/Bir daha geri dönmem/ Yalan kattın aşka” 
Aralarındaki sorunlar Halil’in evine dönmesiyle sonuçlanır. Kapıyı açan çocuk içeri doğru seslenir, “Anne... Babam geldi.” Sabiha bir kez daha Halil’e dönmeyi dener, manav dükkânına uzaktan bakarken baba ile göz göze gelir. Halil, çocuklarını sevmekte, önlüğünü takmış işinin başındadır. Bu artık, aşkın imkansızlığının, Halil’e ulaşamayacağının ispatıdır. Sabiha, geri dönüp İstanbul sokaklarında, erkekler arasında yürümeye başladığında bir başınadır. Bu iç burkan sahneye Şükran Ay’ın sesi eşlik eder: “Gözyaşların boşuna/ Düşmem artık peşine/ Yansın yüreğin yansın/ Şimdi de bende sıra/ Kalbimi kıra kıra/ Bıraktın bir hatıra/ Günahını yalancı/ dudaklarında ara.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder