Lütfi Ö.
Akad’ın unutulmaz filmlerinden “Vesikalı Yârim”de (1968) de manav Halil’le
konsomatris Sabiha’nın tutkulu fakat karşılıksız aşkları anlatılır.
Jenerik
“Kalbimi Kıra Kıra” şarkısının müziği ile akar. Manav dükkânlarına götürmek
üzere, üç arkadaşıyla birlikte at arabasına sebze yükleyen Halil’i (İzzet
Günay) görürüz ilk sahnede. Filmin esas kızı, arzu ve aşk nesnesi konsomatris
Sabiha’yı (Türkan Şoray) görmek için, dört arkadaşın Beyoğlu’ndaki Şen Saz’a
gitmelerini bekleriz. Dört arkadaşın sıklıkla yaşadıkları, rakılı meyhane
gecelerinden birinde Fethi’nin (Semih Sezerli) isteğiyle gidilir Beyoğlu’ya ve
Şen Saz’a. “Bir büyük şişe ve nevalesi benden. Fazlasına aklım yetmez. Size bu
ikramı Beyoğlu’da yapacağım. Bıktım Ayı Rıfat’ın meyhanesinden. Daha masraflı
olur ama gözümüz gönlümüz açılır birazcık.” Sahnede Şükran Ay’ın sesinden
“Kahverengi Gözlerin” söylenmekte, Müjgan (Ayfer Feray) elinde sigara
dolanmaktadır dört kafadar içmeye başladığında. “Sokağın Ardındayım”
başladığında keyifler yerindedir. Servisleri Yeşilçam’ın değişmez garsonu Hakkı
Haktan yapmaktadır.
Fethi:
“Gariban kızlar işte, ne olacak. Bunların baktıkları aynalar bile
küflenmiştir.”
Cemil:
“Bunlar var ya, muhabbetin her türlüsünü bilirler. Erkeklerine kul köle
olurlar. Dayaktan, küfürden, jiletten, bıçaktan geçtim, üste para yedirir de
gene yaranamazlar. (…) Bunlar bir erkeğe tutuldular mı, hele bir de içip
sarhoşladılar mı dağları düz ederler be.”
Bu diyalogdan
sonra Halil’in de yaşantısını değiştirecek anlar başlar. Üç arkadaş aralarında
fısıldaştıktan sonra başka bir yere gitmek üzere kalkarlar. “Kalkalım, Halil
yabancımız değil, başımız da bağlı değil.” Halil, “Ben bir iki kadeh daha içip
eve yollanacağım” diyerek kalır. Sahnedeki şarkı sigara dumanları arasında
sürmektedir. “Sokağın ardı çarşı, evimiz karşı karşı/Sevgilim barışalım dosta
düşmana karşı/Senin yüzünden bitmiyor derdim/Bir sevda uğruna ben ömrümü
verdim.” Bir imkansız sevda uğruna ömür verilecek an da tam bu sırada yaşanır.
Halil garsonu çağırmak için arkasına bakar, masaya döndüğünde hem vesikalı hem
de yar olacak Sabiha ile göz göze gelir.
“Bir sigara
içebilir miyim? Yakar mısın?” Dumanlar arasında gülümseyen Sabiha’nın
sigarasını yakar Halil. Sabiha masaya oturmuştur bile. Halil büyülenmiş bir
biçimde “Emret ağabeycim” diyen garsona, “Ne istiyorsa getir” der. İlk anda
çarpılmıştır Halil fakat Sabiha masada uzun süre oturmaz. Behçet Nacar’lı başka
bir masada mesleğini icra etmektedir. Gecenin sonlarına doğru müşterilerini
yolcu ettikten sonra bütün gece yalnız oturan Halil’in yanına döner. “Burada
mısın hâlâ. Unuttum, afedersin.” İmkansız aşk, o anda başlamıştır Halil için.
Şen sazdan ayrı ayrı fakat geceyi birlikte sürdürmek için çıkarlar. Gittikleri
pavyonda Halil gözlerini Sabiha’dan ayıramamaktadır. Sabiha dans eden dansözü
göstererek “Beni değil onu seyret” der.
Henüz
isimlerini dahi bilmemektedirler. Sabaha karşı Halil, Sabiha’yı Hamalbaşı’ndaki
evine bırakır.
Halil: Eyvallah. Ne zamandır böyle vakit
geçirmemiştim.
Sabiha: Eğlenmedin ki!
Halil: Niçin?
Sabiha: Ne gülüp açıldın, ne de doğru dürüst konuştun. Adını bile söylemedin, anla artık.
Halil: İsmim Halil’dir.
Sabiha: Ya... Nerelisin?
Halil: İstanbulluyum. Doğma büyüme. (Elini selam verir gibi göğsüne koyarak) Tanıştığıma da çok memnun oldum.
Sabiha: (Aynı hareketi yaparak) Benim adım da Sabiha. Sabah şerifleri hayrolsun.
Sabiha: Eğlenmedin ki!
Halil: Niçin?
Sabiha: Ne gülüp açıldın, ne de doğru dürüst konuştun. Adını bile söylemedin, anla artık.
Halil: İsmim Halil’dir.
Sabiha: Ya... Nerelisin?
Halil: İstanbulluyum. Doğma büyüme. (Elini selam verir gibi göğsüne koyarak) Tanıştığıma da çok memnun oldum.
Sabiha: (Aynı hareketi yaparak) Benim adım da Sabiha. Sabah şerifleri hayrolsun.
Sabiha
arkasını dönüp içeriye girdiğinde, Halil’in yüzünde mutlu bir gülümseme vardır.
Kapıdan ayrılıp yürümeye başladığında arkasından Sabiha seslenir: “Halil... Gel
bende kal köprü kapanıncaya kadar.”
Böylesine
etkileyici sahnelerden sonra imkansız aşk yol alır. Vesikalı yar Sabiha çoğu
zaman alaycı, umursamaz davranır Halil’e. Halil, sazdaki işinden ayrılan
Sabiha’nın yanına taşınır. Sabiha içinse yaşadığı ev farklılaşmıştır. “Halil...
Bu evi şimdi seviyorum. Ondan evvel, ne bileyim ben, bir barınaktı sadece.
Şimdi ev oldu.” İkisinin de yaşam biçimi değişmiştir. Halil evine, Sabiha işine
gitmemeye başlamıştır. Süslü, kokulu Sabiha sade, sıradan görüntüsüyle pazara,
alışverişe çıkar, Halil manavda dalgındır, kendini işine veremez,
arkadaşlarıyla içmeye çıkmaz. Halil, Sabiha’da gözü olan Necmi’yi bıçaklar ve
hapse girer. Çıktığında gittiği sazda Sabiha’yı görür. Sabiha, Halil’i
kendinden uzaklaştırmak için yine alaycıdır. “Ooo, Merhaba Halil. Çok eskiden
tanırım Halil Bey’i. Benim için adam vurdu, içeri düştü. Yeni çıkmış olacak.
Hapisteyken matem tutmadığıma bozulmuş herhalde. Öyle değil mi Halil?” Halil
Sabiha’yı bıçaklar. Sabiha, “Ben vurdum kendimi. Elim kaydı. Kaza” der.
Tutkulu bir
aşktır yaşanan fakat aşkları dikiş tutmaz, imkansızdır, kalıcı değildir.
Sabiha, Halil’in evli olduğunu öğrenmiştir. Evli olduğunu söyletemez Halil’e.
Tutku sürse de aşkın imkansızlığı belli olmuştur. Bütün film boyunca anlatıyı
destekleyen müzik eşliğinde finale yol alırız. İç hesaplaşmalar yaşar Halil.
Sabiha’nın hediye ettiği tabakaya bakar, “Kalbimi Kıra Kıra” şarkısı eşliğinde.
“Senden bana ne kaldı/ Bir hatıradan başka/Bir daha geri dönmem/ Yalan kattın
aşka”
Aralarındaki
sorunlar Halil’in evine dönmesiyle sonuçlanır. Kapıyı açan çocuk içeri doğru
seslenir, “Anne... Babam geldi.” Sabiha bir kez daha Halil’e dönmeyi dener,
manav dükkânına uzaktan bakarken baba ile göz göze gelir. Halil, çocuklarını
sevmekte, önlüğünü takmış işinin başındadır. Bu artık, aşkın imkansızlığının,
Halil’e ulaşamayacağının ispatıdır. Sabiha, geri dönüp İstanbul sokaklarında,
erkekler arasında yürümeye başladığında bir başınadır. Bu iç burkan sahneye
Şükran Ay’ın sesi eşlik eder: “Gözyaşların boşuna/ Düşmem artık peşine/ Yansın
yüreğin yansın/ Şimdi de bende sıra/ Kalbimi kıra kıra/ Bıraktın bir hatıra/
Günahını yalancı/ dudaklarında ara.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder