TUTKULU, KARŞILIKSIZ AŞKLAR: 11 Ekim 2015
Kadının
toplumsal hayattaki belirlenmiş rolü, popüler Yeşilçam filmlerine
sorgulanmadan, dahası bu konumu perçinleyen öykülerle yansır. Aile içindeki
hiyerarşi içinde, itaat eden bir konumdur bu. Var olan kurulu ve dayatılan
sistemi onaylayan, devamını savunan filmlerdir popüler Yeşilçam filmleri. Kadın
da bu düzen içinde payına düşeni, tıpkı gerçek hayattaki gibi filmlerde de
alır. Bu erkek egemen sistem içinde ailesine, eşine boyun eğen de, aşkı uğruna
olmadık özverilerde bulunan da, her türlü ezaya boyun eğmek zorunda kalan da
kadındır. Bu konumu sorgulayan, gerçekçi filmler de vardır.
50’li, 60’lı yıllarda kadın erkek ilişkilerini anlatan, karşılıksız, umutsuz aşkların yaşandığı öykülere de rastlarız unutulmaz önemli filmler içinde. Bu filmlerin kadın kahramanları alt sınıftandır genellikle. Manikürcü, konsomatris, hayat kadını... Kadınla erkeğin alt sınıftan olduğu, birinden birinin sınıf atlayarak geçmişinden ve sevgilisinden intikam almaya çalıştığı öyküler de çokça işlenir yine bu dönemde. “Acı Hayat” (Metin Erksan, 1962), hem gerçekçi hem de yalın, büyüleyici anlatımıyla önemli örnekler arasında yer alır.
Sınıf atlama düşlerinin, sınıfsal çelişkilerin kararttığı hayatların şiirsel
bir dille anlatıldığı bir tutku ve karşılıksız aşk öyküsü “Acı Hayat”ta, köy
filmlerindeki başarılı toplumsal gerçekçi anlatımını bu kez kent atmosferinde
sürdürür Metin Erksan. Film yoksul bir tersane işçisi olan Mehmet’le (Ayhan
Işık), kuaförde çalışan manikürcü Nermin (Türkan Şoray) arasında geçen şu
diyalogla başlar;
Nermin: Seni seviyorum Mehmet.
Mehmet: Ben de seni Nermin. Hem de aşkların en büyüğüyle seviyorum seni.
Nermin: Hiç ayrılmak istemiyorum senden.
Mehmet: Artık evlenelim Nermin.
Nermin: Evlenelim Mehmet. Bizim de bir yuvamız olsun, çocuklarımızı büyütelim orada.
Mehmet: Hemen bir ev arayalım. Kazancıma uygun bir yer bulunca yıldırım nikâhıyla evleniriz.
Mehmet: Ben de seni Nermin. Hem de aşkların en büyüğüyle seviyorum seni.
Nermin: Hiç ayrılmak istemiyorum senden.
Mehmet: Artık evlenelim Nermin.
Nermin: Evlenelim Mehmet. Bizim de bir yuvamız olsun, çocuklarımızı büyütelim orada.
Mehmet: Hemen bir ev arayalım. Kazancıma uygun bir yer bulunca yıldırım nikâhıyla evleniriz.
SINIF ATLAMANIN
DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Galata
Köprüsü üzerinde İstanbul manzaralı bu konuşmanın ardından genç sevgililer ev
aramaya koyulurlar. Fakat hayat o yıllarda da yoksullar için pahalıdır.
Bütçelerine göre ev bulmak kolay değildir. Manikürcü Nermin’in çalıştığı
kuaföre gelen varsıl kadınlar Fransa’ya gitmekten, Paris’te olmaktan, oralardan
kürk almaktan, Monte Carlo radyosunun mücevherlerden bahseden moda yorumcusunu
dinlemekten söz etmektedirler. Mehmet tersanede kaynak yaparken, manikürcü
Nermin bu konuşmaları içlenerek dinler.
Ender (Ekrem Bora), Nermin’in evlerine maniküre gittiği zengin ailenin şımarık
züppe oğludur. O yıllarda zenginlik gösterisi olan lüks otomobiliyle, yaşadığı
gösterişli hayatla ve tabii ki içki içirip sarhoş ederek Nermin’i baştan çıkarır.
Zengin biriyle evlenip yaşadığı yoksul hayattan kurtulmak Nermin için de
caziptir. “Bu film, diğer birçok filmde yaygın bir biçimde popüler yolla
gönderme getiren ve gündemi meşgul eden sınıfsal bilincin nasıl oluştuğunun bir
göstergesi olarak ele alınabilir. Dönem sineması, dönemin toplumsal
dinamiklerinin paralelinde sınıf olgusunun ve sınıfsal değişimlerin
kamuoyunu/seyirciyi çok meşgul ettiği ve bu ilginin film yoluyla pekiştirildiği
örneklerle doludur. Sınıf atlamanın popüler filmlerle yürek ferahlatan bir
biçimde ‘kolay’ olacağını pekiştiren yanlış bilinç Yeşilçam filmleriyle
yaygınlaşmıştır. ‘Acı Hayat’ bu eğilimi yeren, en azından sorgulatan gerçekçi
yaklaşımları olan bir filmdir.” (Yeşilçam Öykü Sineması. Serpil Kırel. Babil
Yayınları, İstanbul 2005)
Bir yandan
Nermin’i elde edebilmek için her yolu deneyen, kur yapan Ender, bir yandan
“Görüyorsun halimizi, hiç olmazsa sen kendini kurtar. Ne yap yap dükkâna gelen
zengin müşterilerden biriyle muhakkak evlen, kurtul bu hayattan. Acı ama doğru
söylüyorum, kızma bana. Sen hayatı benim kadar bilmezsin. Zengin koca aramak
ayıp değil kızım, yoksa hayatın boyunca yoksulluk çekersin” diyen yoksulluktan
bunalmış annesi Nermin’in direncini iyice kırmakta, kafasını karıştırmaktadır.
Sonunda Nermin bütçelerine göre bir ev bile bulamamanın, yoksul bir hayatın
verdiği sıkıntılara yenik düşer ve zengin bir hayatı tercih eder. Seçimini
sonradan karşılaştığı Mehmet’e, “Doğduğumdan beri gördüğüm sefaletten
korkmuştum, zenginliği tercih ettim.” diye anlatmaya çalışır. Bir kiralık ev
bile tutamayan Mehmet’e piyangodan büyük ikramiye olan bir milyon lira çıkar.
Mehmet artık milyoner bir zengindir. Yeni zengin Mehmet, lüks apartmanlar yapan
bir müteahhit, gece kulübü işleten acımasız bir iş adamı olur. Kendisini daha
iyi bir hayat uğruna terk eden, aşkını değil de parayı tercih eden eski
sevgilisinden intikam almaya yönelir. Bu duygularla çok acımasız davranır
Nermin’e. İntikam duygusuyla Ender’in kız kardeşiyle birlikte olmak da öfkesini
dindirmez Mehmet’in. Bütün öykünün özünü simgeleyen asansör metaforu toplumsal
dönüşümü anlatması ve filme kattığı görsel zenginlik, anlatım gücü bakımından
Metin Erksan’ın ustalığının göstergelerindendir. Mehmet asansörle yukarı
çıkarken, Nermin aşağıya iniyordur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder