23 Mart 2020 Pazartesi

KANLI TARİH VE TEKERRÜR (2)


  25 Ekim 2015
1970’te çalışma hayatını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen tasarı, Adalet Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin işbirliğiyle önce Millet Meclisi, ardından Senato’dan geçirilir. Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi güçleştirmekteydi. Yasa taslağı 11 Haziran 1970’te cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onaylamasıyla yürürlüğe girer.
Kanunlaşan tasarı esas olarak Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışını önlemeyi amaçlamaktaydı. DİSK ve bağlı sendikalar yeni yasaya tepki gösterirler. Türkiye İşçi Partisi ise söz konusu yasa değişikliklerini Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini açıklar ve iptal davası açar.
DİSK’li sendikacılar, yöneticiler ve sendikaya bağlı işçiler, 15 Haziran 1970 sabahı tepkilerini göstermek için fabrikalarından sokağa çıkarak İstanbul’un belli başlı merkezlerine doğru yürüyüşe geçerler. Gösterilere pek çok fabrikadan 75 bin dolaylarında işçi katılır. Gösterilen tepki esas olarak DİSK üyesi işçilerden geldiği halde, yürüyüşlere çok sayıda Türk-İş işçisi de toplu halde katılır. Olayların birinci günü akşamı Bakanlar Kurulu 60 günlük bir sıkıyönetim ilan eder. DİSK ve bağlı sendikaların yöneticilerinin pek çoğu sıkıyönetim mahkemelerince tutuklanır ve yargılanırlar. Kadıköy’de meydana gelen olaylarda 2 işçi, 1 polis ve 1 esnaf hayatını yitirmiştir. 16 Haziran’da Ankara, Adana, Bursa ve İzmir’de de küçük çaplı olaylar yaşanır.
Uyguladıkları ekonomik politikalarda da başarısız olan devleti yönetenler homurdanmaya, bu anayasa bize bol demeye başlamışlardır. Durumdan vazife çıkaran ordu, 12 Mart1971’de bir muhtıra verir. Parlamento ve partiler kapatılmamış, anayasa askıya alınmamıştır. Askerler bir teknokrat hükümeti kurulması için, meclis içinden ‘tarafsız’ bir başbakanın çıkmasını ve güvenoyu almasını isterler. Parlamentodakiler, CHP Kocaeli milletvekili Nihat Erim ismi üzerinde anlaşır. 26 Mart günü CHP’den istifa ederek bağımsız Başbakan olan Erim’e, ‘partiler üstü reform hükümeti’ kurdurulur.
THKO, THKP-C gibi örgütlerin eylemleri sürüyordur. İstanbul’da ilan edilen sokağa çıkma yasaklarında çok sayıda muhalif bu örgütlerle ilişiği olduğu gerekçesiyle tutuklanır. TİP ve DİSK kapatılır. 12 Mart askeri darbesinden sonra THKO örgütlenmesi içinde yer alan Deniz Gezmiş ve arkadaşları asılır, THKPC örgütlenmesini oluşturan Mahir Çayan ve arkadaşları, TKPML-TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya öldürülür; onlarca gençlik ve işçi önderi devrimci, muhalif aydın tutuklanır işkenceli sorgulardan geçirilir, hapishanelere doldurulur. 1968 baharının ardından sancılı yıllar yaşanır. Devleti yönetenler yükselen muhalefeti bastırmak için kan dökmüşler, can yakmışlardır.
70’LER VE 78 KUŞAĞI
12 Mart faşist darbesi topluma, sol muhalif güçlere ağır bedeller ödetse de egemenler açısından başarılamamış bir darbedir. Toplumsal muhalefeti, demokrasi güçlerini bastırsalar da yok edememişlerdir. Öldürülen, hapishanelere doldurulan devrimcilerin ektikleri tohumlar filizlenir, takipçileri bayrağı devralmakta gecikmez. Afla cezaevlerinden çıkan devrimciler yeniden düşlerinin izinde dünyayı güzelleştirebilmek için muhalif yapılanmalarda saflara katılır.
12 Mart darbesiyle bastırılan toplumsal muhalefet yeniden yükselir. Halkçı muhalif aydınların ve 1968 kuşağının ışığı sonraki kuşağın da yolunu aydınlatır. Bugün 1978 kuşağı diye adlandırılan 1955-1965 doğumlu birçok genç devrimci, sosyalist düşüncelerle tanışır, sol yapılanmalarda yer alır.
Saldırgan egemen gücün karşısında naif ve romantiktirler. Soğuk Savaş yıllarıdır, dünyada yeni bir paylaşım savaşına yol açabilecek gelişmeler yaşanırken, içeride de yeni bir dünya düzeninin hazırlıklarını yapan Amerika’nın güdümünde gelişiyordur yaşananlar.
Amerika, oluşturmaya çalıştığı yeşil kuşakla Sovyetler Birliği’ni ve diğer ‘sosyalist’ devletleri kuşatıyor, bugün sonuçlarını çok açık gördüğümüz, 1980’lerde başlayan ‘yenidünya düzeni’nin temellerini atıyordu. Denetleyemedikleri ülkelerde darbeler yapıyor, iç karışıklıklar çıkartıyordu. Darbeleri de o ülkelerin NATO’ya bağlı ordularını ve sivil militarist güçlerini kullanarak gerçekleştiriyordu. Komünizme ve sol örgütlenmeye karşı gayri-nizamı harp amacıyla oluşturdukları özel harp daireleri; CIA bağlantılı Kontrgerilla yapılanmaları da diğer sivil militarist güçleri kullanarak, kışkırtarak darbe koşullarının oluşmasını sağlıyordu.
Henüz 12 Mart karanlığından çıkılamamış, yaralar sarılamamış ve geçmişin değerlendirmesi yapılamamışken yeni ve sonu belirsiz bir sürece girilmişti. Devrim rüzgârlarının estiği dünyada, sol örgütlerin sayıları da etki alanına aldığı insan sayısı da hızla çoğalıyor, seslerini sokakta duyurmaya çalışıyordu. Sosyalistlerin, devrimcilerin etkilediği geniş halk yığınlarının, emekçilerin, sendikaların ve üniversite gençliğinin yükselttiği toplumsal muhalefete karşı devlet de, resmi-gayrı resmi militarist güçlerini, silahlı antikomünist sivil örgütleri sokağa sürmüştü.
SUİKASTLAR VE KİTLESEL KATLİAMLAR
Kontrgerilla ve kullandığı derin/karanlık yapılar bütün güçleriyle halkın, emekçilerin ve sosyalist üniversite gençliğinin karşısına çıkarılmıştı. Devleti yönetenlerin yarattığı siyasal ve ekonomik istikrarsızlık da gerginliği körüklüyordu.
Ülke en küçük hücresine kadar iki kampa bölünmüştü. Bir yanda ‘başka bir dünya mümkün’ diyen sosyalistler ve etkilediği geniş halk yığınları, emekçiler, gençler; diğer yanda devletin asker/polis silahlı militarist güçleri ve CIA güdümündeki kontrgerillanın yönlendirdiği silahlı sivil güçler, örgütler.
Sayısı 1970’lerin sonunda her gün 30’u bulan ‘faili malum’ kaynaktan beslenen siyasal cinayetler, kitlesel katliamlar yaşanır. Bedrettin Cömert, Abdi İpekçi Cevat Yurdakul, Ümit Doğançay, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Kaftancıoğlu, Kemal Türkler gibi toplumu, toplumsal olayları etkileyecek isimler öldürülür. Kahramanmaraş’ta Çorum’da, 1 Mayıs 1977’de onlarca insanın hayatını kaybettiği kitlesel katliamlar yapılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder