23 Mart 2020 Pazartesi

GECE, MELEK VE BİZİM ÇOCUKLAR


 06 Aralık 2015
      
Yüreklerin hep tetikte olduğu, korkulara dar sokaklarda gece üşür, meleklerine sarılır. Beyoğlu’nun arka sokakları her dönem gece insanlarına ‘yataklık’ yapmıştır. Hayat kadınları, eşcinseller/travestiler, seks işçileri, üzerlerinden para kazananlar, alkol ve madde bağımlıları, garibanlar, evsizler…
Atıf Yılmaz’ın Yıldırım Türker’in senaryosuyla çektiği 1993 yapımı filmi Gece Melek ve Bizim Çocuklar Beyoğlu’nun arka sokaklarında yaşayan gece insanlarını anlatır. 20 yaşlarındaki Serap o sokaklarda bedenini satar, hayatını seks işçiliğiyle geçirir. “Bazen sokaklardan müşteri alır, bazen de gece kulüplerine takılır. Hakan da onun gibi Beyoğlu’nun arka sokaklarında yetişmiş, gene de fazla bozulmamış bir delikanlıdır. İki genç birbirlerine âşık olurlar.”
Polis sokaklarda seks işçiliği yapan travesti, hayat kadını avına çıkmıştır. Serap yakalanmaktan bir apartman girişine saklanarak kurtulur. Evine geldiğinde kapıda eski kiracı Meral’e gelen bir travestiyi bulur.
Serap’ın acıyıp evine aldığı ‘arkadaş’ sabah bin bir güçlükle kazanıp biriktirmeye çalıştığı paralarını çalıp çıkar evden. Serap gittiği gece kulübünde Hakan’la tanışır. Hakan işsiz, parasız efendi biridir. Birlikte gittikleri kulüpte paralarını çalan Arif’i yakalar Serap. Mecbur kaldığı aç olduğu için çaldığını söyleyen travesti Arif borcunu parça parça ödeyecektir.
Arif, bir gece kulüp sahibi Osman’ın sokağa attırdığı yaşlı hayat kadını Melek’i tanır, ona yardımcı olur.
Melek, Osman’ı bıçaklamış, hapse girmiş, yeni çıkmıştır. Ne yatacak yeri vardır ne de karnını doyuracak parası. Arif onu Serap’ın evine götürür. Serap, Hakan, Arif ve Melek bir arada dostluk ve dayanışma içinde yaşar. Melek hepsine ablalık yapıyordur. Başlarına gelmedik şey kalmasa da birlikte hayata tutunmaya çalışırlar. Hakan Serap’a âşık olmuştur; çalışmasını, bedenini satmasını istemez. Koruyucusu, “satıcısı” olmaya kalksa da beceremez. Serap bir gün Hakan’ı uygunsuz biçimde yakalar. Hakan para için yaşlı bir eşcinselle birlikte oluyordur. Serap Hakan’ı ve her şeyi arkasında bırakıp ortadan kaybolur.
Filmin Melek’i Deniz Türkali, 2009 yılında Kaos GL dergisinde Çağlar Yerlikaya imzalı söyleşide “Atıf Yılmaz’ın yönettiği, ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ ve ‘Düş Gezginleri’ adlı iki tane eşcinsel temalı filmde oynadınız. Türkiye için baktığımızda, eşcinsel temalı film sayısı çok az. Bu filmi çeken yönetmenlerin, oynayan oyuncuların isimlerinin başına hemen marjinal sıfatı ekleniyor. Bu kadar az eşcinsel temalı çekilmesinin nedeni sizce ne? Yoksa İran gibi bizde de, hiç eşcinsel yok mu?” sorusunu şöyle yanıtlar:
“Z
amanında biliyorsun, Amerika’da Clinton zamanında, eşcinsellerin orduya alınmasıyla ilgili olayda Turgut Özal’a sormuşlar; ‘Bizde, orduda eşcinsel yoktur’ demiş. Tabii, Türkiye’de yoktu eşcinsel, yeni yeni çıkardınız. (gülüşmeler) Koskoca imparatorluk tarihine bakmıyor mu kimse, anlamıyorum? Ayrıca, bunu da anlayamıyorum eşcinseller askere neden gitmek ister, kadınlar neden askere gitmek ister? Eşcinseller ve kadınlar savaşa karşıyken, bu savaş sektörüne karşıyken, antimilitaristken neden illa bu toplumun bir parçası, bu mekanizmanın bir parçası olmak isterler, onu anlamam mümkün değil.

Az film yapılmasının nedeni, demin konuştuğumuz şey, sesini çıkarmadığın zaman bir sorun yok. Gizliden gizliye ne yapıyorsan yapıyorsun, herkes görmezden geliyor. Hatırlarsın, ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’da bir cümle vardı, Deniz Akantürk’ün oynadığı rol, ‘Bizim orada bir adam vardı, apaçık adam geydi. Ama katiyen öyle söylenmezdi. Bir kız sevmiş, vermemişler, hayata küsmüş, hiç evlenmemiş derlerdi’ diyor. Türkiye’de bunlar doluydu. Ama ne zamanki geyler bir varlık olarak seslerini çıkartmaya başladılar, o zaman onları görmeye başlıyorsun, o zaman da filmler yapılmaya başlanıyor.
HEMCİNSİNE TUTKUN BEDENLER
Son yıllarda, eşcinsellikle ilgili dikkat çekici tarih araştırmalarına imza atan Halit Erdem Oksaçan, Agora Kitaplığı’ndan yayınlanan ve beş ciltten oluşan “Modern Dünya Edebiyatında Eşcinsellik” dizisinin ilk kitabıyla okurlarını ilginç bir edebiyat yolculuğuna çıkarıyor. Halit Erdem Oksaçan Hemcinsine Tutkun Bedenler kitabında, cinsiyet rollerini ve cinsel kimlikleri modern dünya edebiyatındaki yansımalarıyla ele alıyor; hemcins aşkıyla eşcinselliğin açık ya da örtük olarak işlendiği eserlerde aşkın, bedenin, duygulanımın ve hazların dile getirilişini irdeliyor.
Cinsel kimliklerin siyasal ve toplumsal düzlemde görünür olmadığı, cinselliğin baskılandığı ve yasaklandığı dönemlerde edebiyat göreli bir özgürlük alanı olmuştur.
Dünya edebiyatından yazarların eserlerindeki sodomizmden homoerotizme, hemcins aşkından eşcinselliğe cinsel kimliklerin bedensel ve duygusal geçişkenlik gözler önüne seriliyor. (Hemcinsine Tutkun Bedenler; Modern Dünya Edebiyatında Eşcinsellik-1. Agora Kitaplığı, Kültürel Çalışmalar. Kasım 2015)
“Cezaevinde genç erkeklere sarkıntılık eden oğlancı mahkûmlar; Kuzey Afrika gezisinde genç bir Arap’ın ayak bileklerinden tahrik olup eşcinselliğini keşfeden yazar; barlarda ve umumi tuvaletlerde müşteri bekleyen genç erkekler; ergenlikte hemcinsine âşık olup bir ömür bu aşkla yanıp tutuşan sadık âşıklar; sevdiği oğlanı kimseyle paylaşamayıp kıskançlık kriziyle öldürmüş Zenci; uzun deniz yolculuklarında sefer ve yatak arkadaşlığı yapan denizciler; hemcinsiyle aynı yatakta karısına yakalanınca intihar eden genç adam; hemcinslerinin bedenine taparcasına ilgi duyan, kadın bedeninden tiksinen erkekler; erkekleri çocuksu bulan kadınlar; emrindeki askerlere âşık komutanlar; genç ve yakışıklı tayfalarıyla cinsel ilişkiye giren kaptanlar; kadın kılığında müşteri bekleyen seks işçileri; şuh kahkahaları ve tavırlarıyla gece hayatının vazgeçilmezi efemineler, travestiler; kandan, acıdan ve işkenceden haz duyan eşcinsel sadistler, mazoşistler ve fetişistler; cinsel kimliklerinden ötürü gasp edilen, taciz edilen, tecavüze uğrayan eşcinseller; sevdiği erkek uğruna karısını dahi gözden çıkaran tutkulu âşıklar; erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder