06 Aralık
2015
Yüreklerin
hep tetikte olduğu, korkulara dar sokaklarda gece üşür, meleklerine sarılır.
Beyoğlu’nun arka sokakları her dönem gece insanlarına ‘yataklık’ yapmıştır.
Hayat kadınları, eşcinseller/travestiler, seks işçileri, üzerlerinden para
kazananlar, alkol ve madde bağımlıları, garibanlar, evsizler…
Atıf
Yılmaz’ın Yıldırım Türker’in senaryosuyla çektiği 1993 yapımı filmi Gece Melek
ve Bizim Çocuklar Beyoğlu’nun arka sokaklarında yaşayan gece insanlarını
anlatır. 20 yaşlarındaki Serap o sokaklarda bedenini satar, hayatını seks işçiliğiyle
geçirir. “Bazen sokaklardan müşteri alır, bazen de gece kulüplerine takılır.
Hakan da onun gibi Beyoğlu’nun arka sokaklarında yetişmiş, gene de fazla
bozulmamış bir delikanlıdır. İki genç birbirlerine âşık olurlar.”
Polis
sokaklarda seks işçiliği yapan travesti, hayat kadını avına çıkmıştır. Serap
yakalanmaktan bir apartman girişine saklanarak kurtulur. Evine geldiğinde
kapıda eski kiracı Meral’e gelen bir travestiyi bulur.
Serap’ın
acıyıp evine aldığı ‘arkadaş’ sabah bin bir güçlükle kazanıp biriktirmeye
çalıştığı paralarını çalıp çıkar evden. Serap gittiği gece kulübünde Hakan’la
tanışır. Hakan işsiz, parasız efendi biridir. Birlikte gittikleri kulüpte
paralarını çalan Arif’i yakalar Serap. Mecbur kaldığı aç olduğu için çaldığını
söyleyen travesti Arif borcunu parça parça ödeyecektir.
Arif, bir gece kulüp sahibi Osman’ın sokağa attırdığı yaşlı hayat kadını Melek’i tanır, ona yardımcı olur.
Arif, bir gece kulüp sahibi Osman’ın sokağa attırdığı yaşlı hayat kadını Melek’i tanır, ona yardımcı olur.
Melek,
Osman’ı bıçaklamış, hapse girmiş, yeni çıkmıştır. Ne yatacak yeri vardır ne de
karnını doyuracak parası. Arif onu Serap’ın evine götürür. Serap, Hakan, Arif
ve Melek bir arada dostluk ve dayanışma içinde yaşar. Melek hepsine ablalık
yapıyordur. Başlarına gelmedik şey kalmasa da birlikte hayata tutunmaya
çalışırlar. Hakan Serap’a âşık olmuştur; çalışmasını, bedenini satmasını
istemez. Koruyucusu, “satıcısı” olmaya kalksa da beceremez. Serap bir gün
Hakan’ı uygunsuz biçimde yakalar. Hakan para için yaşlı bir eşcinselle birlikte
oluyordur. Serap Hakan’ı ve her şeyi arkasında bırakıp ortadan kaybolur.
Filmin
Melek’i Deniz Türkali, 2009 yılında Kaos GL dergisinde Çağlar Yerlikaya imzalı
söyleşide “Atıf Yılmaz’ın yönettiği, ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’ ve ‘Düş
Gezginleri’ adlı iki tane eşcinsel temalı filmde oynadınız. Türkiye için
baktığımızda, eşcinsel temalı film sayısı çok az. Bu filmi çeken yönetmenlerin,
oynayan oyuncuların isimlerinin başına hemen marjinal sıfatı ekleniyor. Bu
kadar az eşcinsel temalı çekilmesinin nedeni sizce ne? Yoksa İran gibi bizde
de, hiç eşcinsel yok mu?” sorusunu şöyle yanıtlar:
“Z
amanında
biliyorsun, Amerika’da Clinton zamanında, eşcinsellerin orduya alınmasıyla
ilgili olayda Turgut Özal’a sormuşlar; ‘Bizde, orduda eşcinsel yoktur’ demiş.
Tabii, Türkiye’de yoktu eşcinsel, yeni yeni çıkardınız. (gülüşmeler) Koskoca
imparatorluk tarihine bakmıyor mu kimse, anlamıyorum? Ayrıca, bunu da
anlayamıyorum eşcinseller askere neden gitmek ister, kadınlar neden askere
gitmek ister? Eşcinseller ve kadınlar savaşa karşıyken, bu savaş sektörüne
karşıyken, antimilitaristken neden illa bu toplumun bir parçası, bu
mekanizmanın bir parçası olmak isterler, onu anlamam mümkün değil.Az film yapılmasının nedeni, demin konuştuğumuz şey, sesini çıkarmadığın zaman bir sorun yok. Gizliden gizliye ne yapıyorsan yapıyorsun, herkes görmezden geliyor. Hatırlarsın, ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’da bir cümle vardı, Deniz Akantürk’ün oynadığı rol, ‘Bizim orada bir adam vardı, apaçık adam geydi. Ama katiyen öyle söylenmezdi. Bir kız sevmiş, vermemişler, hayata küsmüş, hiç evlenmemiş derlerdi’ diyor. Türkiye’de bunlar doluydu. Ama ne zamanki geyler bir varlık olarak seslerini çıkartmaya başladılar, o zaman onları görmeye başlıyorsun, o zaman da filmler yapılmaya başlanıyor.
HEMCİNSİNE
TUTKUN BEDENLER
Son yıllarda,
eşcinsellikle ilgili dikkat çekici tarih araştırmalarına imza atan Halit Erdem
Oksaçan, Agora Kitaplığı’ndan yayınlanan ve beş ciltten oluşan “Modern Dünya
Edebiyatında Eşcinsellik” dizisinin ilk kitabıyla okurlarını ilginç bir
edebiyat yolculuğuna çıkarıyor. Halit Erdem Oksaçan Hemcinsine Tutkun Bedenler
kitabında, cinsiyet rollerini ve cinsel kimlikleri modern dünya edebiyatındaki
yansımalarıyla ele alıyor; hemcins aşkıyla eşcinselliğin açık ya da örtük
olarak işlendiği eserlerde aşkın, bedenin, duygulanımın ve hazların dile
getirilişini irdeliyor.
Cinsel
kimliklerin siyasal ve toplumsal düzlemde görünür olmadığı, cinselliğin
baskılandığı ve yasaklandığı dönemlerde edebiyat göreli bir özgürlük alanı
olmuştur.
Dünya edebiyatından yazarların eserlerindeki sodomizmden homoerotizme, hemcins
aşkından eşcinselliğe cinsel kimliklerin bedensel ve duygusal geçişkenlik
gözler önüne seriliyor. (Hemcinsine Tutkun Bedenler; Modern Dünya Edebiyatında
Eşcinsellik-1. Agora Kitaplığı, Kültürel Çalışmalar. Kasım 2015)
“Cezaevinde
genç erkeklere sarkıntılık eden oğlancı mahkûmlar; Kuzey Afrika gezisinde genç
bir Arap’ın ayak bileklerinden tahrik olup eşcinselliğini keşfeden yazar;
barlarda ve umumi tuvaletlerde müşteri bekleyen genç erkekler; ergenlikte
hemcinsine âşık olup bir ömür bu aşkla yanıp tutuşan sadık âşıklar; sevdiği
oğlanı kimseyle paylaşamayıp kıskançlık kriziyle öldürmüş Zenci; uzun deniz
yolculuklarında sefer ve yatak arkadaşlığı yapan denizciler; hemcinsiyle aynı
yatakta karısına yakalanınca intihar eden genç adam; hemcinslerinin bedenine
taparcasına ilgi duyan, kadın bedeninden tiksinen erkekler; erkekleri çocuksu
bulan kadınlar; emrindeki askerlere âşık komutanlar; genç ve yakışıklı
tayfalarıyla cinsel ilişkiye giren kaptanlar; kadın kılığında müşteri bekleyen
seks işçileri; şuh kahkahaları ve tavırlarıyla gece hayatının vazgeçilmezi
efemineler, travestiler; kandan, acıdan ve işkenceden haz duyan eşcinsel sadistler,
mazoşistler ve fetişistler; cinsel kimliklerinden ötürü gasp edilen, taciz
edilen, tecavüze uğrayan eşcinseller; sevdiği erkek uğruna karısını dahi gözden
çıkaran tutkulu âşıklar; erkeksi kadınlar, kadınsı erkekler…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder