23 Mart 2020 Pazartesi

UMUDA YOLCULUK, MÜLTECİ, BANKER BİLO


UMUDA YOLCULUK13 Eylül 2015
İnsan kaçakçıları, göçmen kaçırma çeteleri, batan tekneler, sulara gömülen insan bedenleri, kıyıya vuran insan cesetleri, bebekler… İnsan kaçakçılarının yarattığı trajedi toplu katliamlara dönüştü.
Filmlerde daha çok traji-komik öykülerde izlediğimiz mülteci/göçmen/insan kaçakçılığı sorunu, bölgede yaşanan savaşlar sonrası vicdanların, yüreklerin kaldıramayacağı kadar ağır bir trajediye dönüştü.

Umut olmazsa hayat olmaz, yaşam sürüyorsa umut var demektir. Bu durumda Umuda Yolculuk kaçınılmaz. Yabancı Dilde En İyi Oscar Ödülünü (1990) kazanan, başrollerinde Necmettin Çobanoğlu, Nur Sürer, Yaman Okay ve Emin Sivas’ın yer aldığı İngiltere, İsviçre ve Türkiye ortak yapımı Umuda Yolculuk filminin yönetmeni Xavier Koller.
Senaryosu Feride Çiçekoğlu’na ait filmde Maraşlı yoksul aile yalnızca kartpostallarda gördüğü ve Haydar’ın “Orada umut var” dediği İsviçre’ye gitmek ister. Haydar umuda yolculuk için ellerinde avuçlarında ne varsa yok pahasına satar. Dağların ardındaki bilmediği o düş ülkesini umut bellemiş, yoksulluktan kurtuluşun, insan gibi yaşamanın tek yolu olacağına inanmıştır.  Fakat önlerindeki seçenek yasa dışı yollardır. Babasının tüm itirazlarına, nasihatlerine rağmen bu yolculuğa çıkmakta kararlıdır Haydar.
Haydar: Cemal’in işini yapan Şeref dedi ki, seni de götürürsem daha iyi olurmuş.
Meryem: Şimdiden mi?
Haydar: Şimdiden ya, aile olunca daha rahat alıyorlarmış.
Meryem: İyi ya, hepimiz gideriz.
Haydar: Deli misin sen, nasıl kalkarız altından? Hangi parayla?
Meryem: Çocukları başıboş mu koycaz burada?
Haydar:  Niye başıboş olsunlar. Bak Mustafa koskoca adam oldu. Fatma gelinlik çağında. Hem annemle babam var.
Meryem: İyi ya; onları ne zaman alırız oraya?
Haydar: Nerden bileyim. Belki hemen, belki bir zaman sonra. Ne bileyim Allah aşkına.
Meryem: Yok öyle bilmeden bırakmam çocukları. Hem kuru başıma ne yaparım orda?
Haydar: Çalışırsın. Bak Müslüm’ün karısı çalışıyormuş
Meryem: Çocuklar burada, ben orda. Olmaz, gelmem ben.
Haydar: Sen de işi büsbütün yokuşa sürmesen olmaz sanki.
Çaresizlik ve umutsuzluk Haydar’ı iyiden iyiye boğuyordur. Kararlıdır umudun peşinden gidecektir. Dağların ardındaki umut ışığı, düşler ülkesi onu çağırıyordur. Fakat babası da hoşnut değildir bundan. Hele haydar para eden her şeyi yok pahasına sattıkça kederlenir, içlenir.
Baba: Sen çocukların da kafasına sokuyorsun bu gitme işini. Hiç hoşuma gitmiyor.
Haydar: Ben niye sokacağım, kendileri görüyorlar.
Baba: Neyimiz eksik?
Haydar: Orda hiç değilse bir umut var.
Baba: Kimse bir yere gitmiyor. Herkes otursun oturduğu yerde. Hem hangi parayla gideceksin?
Haydar: Atlan, inekleri satsam diyorum.
Baba: Oğlanları mı süreceksin düvene?
Haydar: Orada işimiz olursa düvene ne hacet.
Baba: Sen bu aklınla kolay sanıyorsun bu işi?
Haydar: Bizim gibilere nerede kolay ki?
Baba biraz sakinleştikten sonra bu kez öfkeyle değil de şefkatle yaklaşır oğluna; nasihatte bulunur, hayat dersi gibi cümleler kurar.
Baba: Gördün mü şu ot bile köküyle çıkıyor. Malını sattın mı ot kadar hükmün kalmaz. Köksüz öyle kalakalırsın ortalıkta.
Haydar kararından dönmez. Parayı denkleştirir, Meryem’in ısrarıyla küçük çocukları Mehmet Ali’yi de yanlarına alarak yola çıkarlar. Zorlu bir yolculuk onları bekliyordur. İnsan kaçakçılarının elinde trenler, minibüsler, gemiler, tırlar, otobüslerle çıkılan riskli bir yolculuk. Ailenin umut yolundaki trajedisi de başlamıştır. Mehmet Ali’nin küçük bedeni dayanamaz zorlu yolculuğa.
MÜLTECİ
Reis Çelik’in yaşanmış bir olaydan uyarladığı 2007 yapımı anlatısı Mülteci’nin başlıca rollerinde Luk Piyes, Derya Durmaz, Numan Acar, Numan Çakır, Yüksel Arıcı, Necmettin Çobanoğlu yer alır. 
Şivan’ın Türkiye’nin doğusundan Almanya’ya uzanan zorunlu yolculuğu masalsı bir üslupla anlatılır filmde. Şivan, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan, 20 yaşında bir gençtir. Şivan’ın dedesi Şaho, varlığını sürdürebilmek için hem devlet güçlerine hem de bölgede güçlü olan örgüte mesafeli duran Givdanlı aşiretinin ağasıdır. Şivan, sevdiği kız Berfin ile tarlada buluştuğu bir gün, tarlaya sabotaj düzenlenir ve köyün tüm harmanı yakılır. Olay üzerine başlayan polis sorgusu, olay anında tarlada olduğu kanıtlanan Şivan’ın hayatını geri dönülmez bir şekilde değiştirir. 
Şivan’ın köyündekiler, filmde adı hiç anılmayan “örgüt” ile devlet arasında bir seçim yapmaya zorlanır. Köyün ağası, Şivan kullanılarak bu seçimi yapmaya zorlanır. Her iki tarafın baskısından da kurtulmak isteyen ağa, tek çareyi Şivan’ı yurtdışına yollamakta bulur. İnsan kaçakçıları ile anlaşılır ve Şivan kendini Almanya’nın Nürnberg kenti yakınında tellerle etrafı örülmüş bir mülteci kampının kapısında bulur... 
Mülteci filminin büyük bir bölümü bu kampta geçiyor. Filmde, Şivan’ın kampta tanıştığı mültecilerin hikâyelerini, ülkelerini terk etme sebeplerini dinliyoruz; anlamadıkları bir sisteme anlam verme, yordamlarını bulma çabalarına şahit oluyoruz. Ama Şivan bir çeşit hapis hayatı yaşadığı bu sisteme ayak uyduramıyor... Dilini bilmediği bu ülkede Şivan’ın önünde Türkiye’de yaşadığı deneyime farklı boyutlar ekleyecek bir sınav vardır.
Zeytin toplayıcısı Bilo ve arkadaşları Almanya’ya gitmek için Maho ile anlaşmışlardır. Maho bir kamyonun arkasında onları götürecektir. Ancak Maho usta bir dolandırıcıdır. Köylüleri Almanya diye İstanbul’a götürür. Bilo ve arkadaşları İstanbul’da olduklarını öğrendiklerinde büyük bir şok geçirirler. Bu arada Maho zengin bir aile kızı olan Necla ile evlenmiş ve işlerin başına geçmiştir. Bilo Maho’yu bulmaya kararlıdır. Hayat onları birçok kez karşı karşıya getirir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder