23 Mart 2020 Pazartesi

ÖNDE TEK KİŞİ, ARKASINDA KOCA BİR DÜNYA


 16 Ağustos 2015
Abidin Dino’dan ve yarattığı, arkasından bıraktığı koca bir dünyadan söz ediyoruz başlıkta. Geçen hafta kaldığımız yerden sürdürelim Abidin Dino üzerine yazmayı.
Divanı Muhasebat Müdürü Rasih Bey ile müzik ve edebiyatla ilgili bir kadın olan Saffet Hanım’ın oğlu olan Abidin, ailenin beşinci çocuğudur. Doğduğu yıl ailesi Cenevre’ye, ardından Fransa’ya yerleştiğinden çocukluğu Avrupa’da geçer. Altı yıl İsviçre’de kalınır, ardından aile Paris’e yerleşir. Birinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Üç, dört yıl Paris’te kalındıktan sonra, Korfu adasından geçerek yurda döner, Yeniköy’de, Nuri Paşa Yalısı’na yerleşirler.
Robert Kolej’de öğrenimini sürdürürken, önce babasının, ardından da annesinin ölümünden sonra sanata olan ilgisi nedeniyle öğrenimini yarıda bırakır ve ağabeyi şair Arif Dino’nun desteğiyle resim, karikatür ve yazı alanında kendini geliştirmeye başlar. “Babıâli Okuluna” yazılmıştır. İleri gazetesinin kurucusu, Suphi Nuri İleri eniştesidir.
Kardeşi, ünlü karikatürist Sedat Nuri de aileye çok yakındır. Böylece basın mahallesine yerleşmiş olur. İlk kez karikatürcü olarak Yarın gazetesinde çalışır. Yıl 1933, yaşı 20’dir. Bu yıllarda Nazım Hikmet’in Sesini Kaybeden Şehir (1931) ve Bir Ölü Evi (1932) adlı kitaplarına kapak desenleri de çizer ve kendini çok genç yaşta ‘ressam’ olarak kabul ettirir. Halkın Dostu Gazetesi’nde yayımlanan Atatürk’ü konu alan, çizgilerinin yer aldığı röportajı ile Atatürk’ün de beğenisini kazanır.
İlk resimleri 1933’te arkadaşlarıyla kurduğu D Grubunun sergilerinde yer alır. Aynı yıl Türkiye’nin Kalbi Ankara belgeselini çekmek için Türkiye’ye gelen Sovyetler Birliği’nin ünlü yönetmenlerinden Sergey Yutkeviç bir sergide resimlerini görüp beğenir.

SOVYETLER BİRLİĞİ VE SİNEMA

Sinemayla da ilgilidir Abidin Dino, teoriler geliştiriyordur. Leningrad’daki Len-Film stüdyolarından çağrı gelince, gider. Üç yıl kalır. Orada, çok şey öğrenmiş çok insan tanımış, sinemayı anlamıştır. Üç yıl boyunca Leningrad’da Eisenstein ve Yutkeviç’in yanında makyajdan dekora, rejiden senaryoya tüm yönleriyle sinema eğitimi alır. Yutkeviç’in yönettiği Madenciler filminde çalışır. Sosyalizmin pratiği ve teorisiyle de tanışmış olur.
Sovyetler Birliğinde geçirdiği üç yıl sonrasında Paris’e geçer. Gittiği her ülkede, kentte o ülkenin büyük sanatçılarıyla olur. Örneğin “Sovyetlerde Ayzenştayn, Babel, Şostakoviç, Fransa’da Picasso, Tzara, Cocteau, Gertrude Stein, Vercors, Aragon…
1938’de, Paris’ten Türkiye’ye döner Abidin Dino. 1941 yılında arkadaşlarıyla Yeniler Grubu’nu oluşturur. Grubun açtığı ve Liman çevresindeki balıkçıları konu alan sergi, büyük ilgi görür.
Başlangıçta Picasso’nun etkisinde kalsa da kendi dilini Abidin Dino, çizgilerin, desenlerin öne çıktığı resimlerinde işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işler. Amacı sanatı aracılığıyla faşizme karşı mücadelede olabildiğince çok kişiye ulaşabilmek, onları harekete geçirmek, hayatı dönüştürmektir. Türkiye Komünist Partisi’nin önemli üyelerinden birisi olur.
Abidin Dino, siyasi nedenlerle 1941 yılında, önce Mecitözü’ne (Çorum), sonra Adana’ya sürgüne gönderilir. Adana’da Türk Sözü gazetesini yönetir. ‘Kel’ adlı bir oyun yazar, ancak oyun hemen toplatılır. Çukurova’nın pamuk işçilerini konu alan resimler yapar, heykel ile ilgilenmeye başlar. Anadolu yolculuğu, Çorum ve Adana’da geçirdiği günler köy resimleri yapmasının da yolunu açar.
1943 yılında yazar ve dilbilimci Güzin Dikel (Dino) ile evlenir. Sürgün sona erince İstanbul’a döner. Resim yazıyla birlikte vardır. Öykü, oyun, senaryo yazar. 1950’de yazdığı Çingeneler adlı filmin senaryosu yasaklanır. Zeynep Oral’la yaptığı söyleşide durumu şöyle anlatır Abidin Dino:
“Kel adlı piyesim, basılınca toplatıldı. Çorum bölgesindeki köylülerle ilgiliydi! Toros Destanı adlı film senaryom işgalci Fransızlara karşı kendiliğinden direnişe geçen Adana köylüsünün, belgelerden derlenmiş öyküsüydü, milliyetçilik açısından sakıncalı bulundu. Bir ikinci senaryo denemem Balıkçılar ve Çingene Kızlar, ahlaka aykırı bulundu. Verese adlı oyunum 1950’de aramada gitti, gelmedi. Yasaklar içinde dolandım, durdum. Sağlığım da iyi değildi...” Yasaklar içinde dolanıp durduğu ve çok yakın bir gelecekte dönmek üzere Türkiye’den ayrıldığında, yıl 1951’dir. İlk kez 1970’te dönebilir Türkiye’ye.
1966’da yönettiği Dünya Futbol Kupası’nı konu alan ‘Gol’ adlı belgesel filmle İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi tarafından yönetmen Robert Joseph Flaherty anısına verilen belgesel film ödülünü alır. 1968 öğrenci olayları sırasında Paris sokaklarında yürüyüşlere, toplantılara katılır, sokaklardaki etkinlikleri çizer. Türkiye’deki ilk kişisel sergisini 1969’da açarak Paris çalışmalarının bir bölümünü sergiler.
1979 yılında Fransız Plastik Sanatlar Birliği”nin Onursal Başkanlığı’na seçilen Abidin Dino, 1989’da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirilir.
Gazeteci Zeynep Oral, Paris’te yaptığı söyleşide, “Sevinçler, üzüntüler, sorular, salınmalar arasında yıllar geçti, yıllar geçiyor. Ya yılların ağırlığı var mı böyle bir şey?” diye sorar Abidin Dino’ya.
Yanıtı şöyledir: “Yılların geçtiğini pek fark etmiyorum. Kimi kuşaklar yaşlanmayı biliyor... Ben, yaşlılık nedir pek anlayamıyorum, belki bir sakatlık... Yaşımla kendi içini bağdaştıramıyorum. Aynaya bakınca da kendimi tanıyamıyorum. Ölümü, yaşla ilgili düşünmedim hiç. Ama her zaman gündemde bir konu, zamana yetişmek gibi bir kaygım yok. Kendime dönük olmadığımdan her halde... Beni asıl ilgilendiren başkaları, başkalarının yarattığı, başkalarının gücü...“Kim bu başkaları, herkes mi bütün insanlar mı?” sorusunu ise şöyle yanıtlar Abidin Dino:
“Dünyayı değiştirmek için savaşan insanlar. Dünyayı daha güzele, daha insanca yaşamaya, bencillikten kurtarmaya, birlikte yaratmanın keyfini paylaşmaya çalışanlar... Dünyamızın tılsımlı sözü imeceyi ben icat etmedim... Türk köylüsünün, insanının buluşudur o... İşte beni ilgilendiren başkaları, bu savaşı verenler...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder