22 Mart 2020 Pazar

VATAN, MİLLET, SAKARYA


07 Eylül 2014
Salon filmlerinin romantik jönü Cüneyt Arkın, avantür-fantastik filmlerin başrollerinde de at binip kılıç sallarken bir yandan da toplumsal sorunlara duyarlı filmlerde kalp kazanıyordur. Karanlık, sağır odalarda kanlı senaryolar planlayan kurtlar konseyi, silahşörlerine başroller yazarken Malkoçoğlu’ndan ‘kanun koruyucu adalet savaşçısı ulusalcı komser Cemil’e dönüşen Cüneyt Arkın’a bu kez cehennem vadisinde figüran olmak düşüyordu. Güneş Ne Zaman Doğacak filminde oynamayı ‘millici’ duygularla mı, ekonomik ya da kıramayacağı ilişkiler nedeniyle mi kabul etmiştir bilemiyorum ama ‘Cüneyt Arkın Efsanesi’ne düşen bir kara leke olarak kalmıştır hep. 

7 Nisan 1978’de Ankara’dan PTT aracılığıyla bombalı bir paket, Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’na gönderilir. Hamit Fendoğlu gönderilen paketi açmış, patlama sonucu kendisi, gelini ve iki torunu yaşamını yitirmişlerdir. Aynı tarihte, aynı özellikte ve ağırlıkta başka bir bombalı paket, Pazarcık CHP İlçe Başkanı Memiş Özdal’a gönderilir; Özdal, paketten kuşkulanarak almaz, ancak PTT memurları paketi açarlar ve patlama sonucu bir PTT memuru ölürken, diğeri ağır yaralanır. Biri Adıyaman’a diğeri Adana’ya gönderilen iki ayrı paketin benzer paketin etkisi de bu olaylarla benzerlik göstermektedir.
Memiş Özdal Pazarcık’taki adresine gönderilen bombalı paketi alsa, Malatya olayı gibi bir katliam hemen o günlerde Kahramanmaraş’ta da yaşanacaktır.
Dönemin başbakanı Ecevit, bombalarla Ülkü Ocaklarının ilişkisinin araştırıldığını söylemesi üzerine Alpaslan Türkeş, Malatya benzeri olayların Erzurum ve Kahramanmaraş’ta da çıkabileceği tehdidini savurur. Açıklamanın hemen sonrası, Erzurum’da 500’e yakın ülkücü, Atatürk Üniversitesi’ndeki sol görüşlü öğrencilere ve öğretim üyelerine saldırır. Ülkücülerin başka bir grubu da şehirde terör estirerek solculara ait işyerlerini tahrip eder.
Bülent Ecevit, “MHP Genel Başkanının bildiği bazı şeyler var. Bu arada hükümetimiz bir güvenlik önlemi almak üzere çevre il ve garnizonlardan Maraş’a askeri birlikler gönderdi. Önlem alınmıştır” diyordu. Güvenlik güçleri, Serintepe Mahallesinde dolaşan iki kişiden şüphelenir ve gözaltına alırlar. Üzerlerinden patlamaya hazır üç dinamit lokumu çıkar. Soruşturma sonucu, kentte sabaha kadar arama yapılır. Aramada üç otomatik silah, çok sayıda mermi ve patlayıcı madde ele geçirilir. Gözaltına alınanlar, ifadelerinde birçok yeri bombaladıklarını, iki gizli örgüt “Türk Yıldırım Komandoları” ve “Esir Türkleri Kurtarma Ordusu” ile ilişkili olduklarını söylemişlerdir.
Maraş katliamından bir hafta önce, Alevilerin ve solcuların çoğunluk olarak yaşadıkları mahallelerde bazı kişiler nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek evleri dolaşır. Evlerde kaç kişinin yaşadığı gibi sorular sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları kırmızı boya ile işaretlemişlerdir. Bu işaretlemelerin amacı, Alevi ve Solcu evlerini belirlemektir.
BAŞBUĞ’UN MİLLİYETÇİ ÇOCUKLARI
Kahramanmaraş’ta gerginliğin tırmandığı günlerde, 19 Aralık 1978’de Çiçek Sineması’nda, “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterimi atılan Müslüman Türkiye, Milliyetçi Türkiye, Komünistler Moskova’ya, Başbuğ Türkeş gibi sloganlar eşliğinde sürerken ülkücü Ökkeş Kenger’in attığı bomba katliamın fitilini ateşler.
Bombalama eyleminin sol görüşlü kişiler tarafında yapıldığını ileri süren kalabalık sağcı bir grup ile Türkoğlu ilçesinden gelen bir grup ülkücü Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın ve Müslüman Türkiye sloganlarıyla seyirci kitlesini coşturarak Cumhuriyet Halk Partisi il merkezine, PTT ve Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği binalarına saldırır. Ökkeş Kenger bombanın patlamasından hemen sonra, Ankara’ya Ülkücü Gençlik Derneğine telefon ederek yardım talebinde bulunur.
Maraş Meslek Lisesi öğretmenlerinden sol görüşlü Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan evlerine giderlerken yolda silahlı saldırıya uğrarlar. Hacı Çolak olay yerinde ölürken; Mustafa Yüzbaşıoğlu yaralı olarak hastaneye yetiştirilir, ama kurtarılamaz ve yaşamını yitirir.
Yedi gün süren olaylar sırasında 150 Alevi öldürülür. Bülent Ecevit, olayların kendisini uzun süredir direndiği sıkıyönetim talebine zorlamak için kontrgerilla tarafından çıkarıldığını söyler. Olayın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger yargılanıp beraat eder ve soyadını Şendiller olarak değiştirdi. 1991 yılında Refah Partisinden Kahramanmaraş milletvekili seçilir.
GERÇEKTEN FİLME, FİLMDEN GERÇEĞE KONSEYLER VE SİLAHŞÖRLER
Kontrgerilla prodüksiyonunun kurgudan gerçeğe karanlık ilişkiler ağı da kurulmaya başlanmıştır. Ülke 80 darbesine yol alırken ve sonrasında kurgu dünyasının yapımcısından yönetmenine, senaristine, başrol oyuncularına dek ve gerçek hayattaki karşılıklarının bağlantılarına, ilişkiler ağına bakmak yeterli.
“12 Eylül öncesi sağcıya da solcuya da silahlar aynı kaynaktan gidiyordu” cümlesini dillendirilen devlet sözcüleri ya da bazı muhaliflere ‘dünün milliyetçi-Turancı ülkücüleriyle günümüz ‘ulusalcılarının’ bir kesimini (milliyetçi-yeni Turancı-Avrasyacı) aynı kaynak mı aynı karanlık odada buluşturdu?’ sorusu sorulabilir.
Örneğin yapım şirketi kurup sinema dünyasında da yer alan (bir dönem Mehmet Ağar’ın danışmanlığını da yapan) Avrupa Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu eski başkanının kendini 80 öncesi ilerici-komünist olarak tanımlayan, (bazı safdillerin toz kondurmayıp yok iyi tanırım ‘iyi solcu’durlar dese de) 80-90 sonrası sırasıyla Atatürkçü, ulusalcı, milliyetçi, yeni-Turancı (Kürt ve Ermeni düşmanı) olan çiftin 87 yapımı filminin yapımcısı, finansörü olması için rastlantı ya da “tamamen duygusal” da diyebiliriz, ‘rastlantıda’ o kaynağı da arayabiliriz.
Kontrgerilla vadisinin bumerang cehenneminde, konsey toplantılarında roller belirlenip silahşörlere, katil namzetlerine silah ve görev dağıtılırken bir yandan da anketler yapılıp paravan cinayet şebekeleri kurulup katillerin, katliamların yolu açılıyordur.
“Güvenilir ve gözü kara” bozkurtlar arasında “Silahınız olsa, karşınıza bir komünist çıksa hemen vurur musunuz?” diye soruları olan anketler yapılır. “Görevimiz, komünistlerle savaşmak ve vatanımızı bunlardan temizlemektir. Bu her ülkücünün en büyük vazifesidir. Sizler de artık bu savaşta yerinizi almalısınız. Bunun için biz haydi dediğimiz zaman hemen harekete geçecek durumda olmalısınız. Her an için bizden gelecek emirleri bekleyin.” Emirler gelir,  tetikçiler harekete geçer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder