05 Ekim 2014
Hayatı
kurtlar vadisine, bumerang cehennemine çeviren, sağır odalarda yazdıkları
senaryoları hayatın her alanında uygulamaya sokan karanlık güçlerin yarattığı
kanlı tarihin ve sinemaya, televizyon dizilerine yansıyan kurgu dünyasının
izini sürüyoruz haftalardır.
İlginçtir,
“millici” güçlerin de inanarak bağlandıkları, yıllarca hizmet ettikleri
“misyon”un çıkış noktası, 1952’de ordu içinde kurulan ve Özel Harp Dairesi’nin
önceli olarak bilinen, NATO’ya bağlı Seferberlik Tetkik Kurulu’nun, (Türkiye
gladyosu) ülkede “vatansever hücreler” oluşturmasıydı. Amerika’nın savaş örgütü
NATO eliyle ‘Türk vatansever kuvvetler güç birliği’… O tarihten bu yana bu
güçlerin iktidar savaşına tanıklık ediyoruz. Yukarıda filler savaşırken aşağıda
çimenler eziliyor yıllardır. Kimi zaman iktidar katında çekilen kılıçlarla
kılıç kalkan ekibi eşliğinde, kimi zaman derinlerde sessizce kimi zaman da
züccaciye dükkânına giren fil misali kırıp dökerek yaşandı bu iktidar/güç
savaşları.
Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana süren bu güç/iktidar savaşlarının nedeni devletin/cumhuriyetin
gerçek sahibinin kim olduğunu (kendileri olduğunu) ‘dosta düşmana’
gösterebilmekti. Devletin gerçek sahibi olduğunu iddia eden her güç odağı için
kendileri ‘vatansever, kendileri dışında herkes hain ve düşmandı. Bu anlayış,
bakış açısı ve dil çekilen filmlere, televizyon dizilerine de yansıyor ya da o
aktarılan öykülerden yansıtılıyordu.
ÖZEL HARP
DAİRESİ’NİN GAYRİ NİZAMİ KUVVETLERİ
Adnan
Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun talimatıyla Genelkurmay’a
bağlı Özel Harp Dairesi’nde yavru vatanda EOKA’ya karşı bir örgüt kurulması
kararı alınır. 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kurulur.
1970’li
yıllarda dairenin başkanlığını yapan Orgeneral Kemal Yamak, ABD’nin düzenli
olarak her yıl 1 milyon dolar verdiğini söyler. Dönemin Genelkurmay Başkanı
Semih Sancar, ABD maddi desteği kesince, Başbakan Bülent Ecevit’in onayıyla
örtülü ödenekten para ister. Ecevit dairenin varlığından paranın ne için
istendiğini sorunca haberdar olur.
1991 yılında
gazeteci Fatih Güllapoğlu’na “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir
örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” diyen Tümgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, bir
dönem NATO eğitimi için yurtdışına gitmiş, döndüğünde de ‘Türk
kontrgerillasının önemli bir merkezi’ olarak bilinen Kıbrıs’ta görevlendirilmiş,
1974 yılında da Bülent Ecevit’e kontrgerilla hakkında bilgi vermiştir.
Ecevit,
1978’de başbakan olarak Sarıkamış’a gittiğinde, Sabri Yirmibeşoğlu ile yemek
yer, Özel Harp’le ilgili bilgi almaya çalışır. O yıllarda öğretim üyelerine,
savcılara ve halka yönelik suikastlarda Özel Harp Dairesi’ne bağlı sivillerin
kullanıldığından kuşkulanıyordur. Ecevit. “Örneğin, buradaki MHP il başkanı,
aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri
olamaz mı?” diye sorar. Yirmibeşoğlu “Evet, öyledir ama kendisi çok güvenilir,
vatansever bir arkadaşımızdır.” diye yanıtlar.
Kenan Evren
de anılarında “Demirel, Özel Harp Dairesi’ndeki personeli teröristlerle
mücadelede kullanmamızı ve onlarla çete savaşı yaparak öldürmelerini, vaktiyle
de bu teşkilatın böyle kullanılmış olduğun söyledi. 1971 sıkıyönetim
dönemindeki Kızıldere olayında kullanılan personeli kastediyordu.” diye
yazar.
Kontrgerilla
bir örgütün adı değil, bir örgütün kullandığı yöntemin, faaliyetlerin adıdır.
Örgütün adı Özel Harp Dairesi’dir.
SEFERBERLİKTEN
ÖZEL HARBE KONTRGERİLLA FAALİYETLERİ
1952 yılında
Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan, Seferberlik Tetkik Kurulu’nun amacı
“savaşta düşman (Rusya) Türkiye’yi işgal ederse, işgal ettiği yerlerde onların
iflahını kesmek, gerilla hareketiyle onları yıpratmaktı.”
Kurulun adı,
1967 yılında, Tuğgeneral Cihat Ayol tarafından Özel Harp Dairesi olarak
değiştirilir. ÖHD, ‘Gayri nizami kuvvetlere karşı harekât’ konusunda
uzmanlaşır; TSK dışına da çıkarak gizli cephanelikler, sivil milis grupları
oluşturduğu söylenir.
Birçok
karanlık olayın sorumlusu olarak ‘gayri nizami kuvvet’ diye nitelendirilen bu
birimler gösterilir. Bu birimlerin ‘korkutma, dehşet salma, sabotajlar ve karşı
güçlerin içine sızarak haber alma’ yöntemleri kullandığı da biliniyordur.
Öncesinde 6-7
Eylül olaylarının yanı sıra Kültür Sarayı’nın yakılması, Vapur Sabotajları,
Sirkeci Tren İstasyonu’nun bombalanması, Yeşilköy Hava Limanı’nın bombalanması,
Taylan Özgür’ün öldürülmesi, Kızıldere katliamı gibi cinayet, sabotaj ve
kışkırtmalarla ilişkilendirilen ÖHD, 1 Mayıs 1977 katliamının da sorumlusu
olarak gösterilir.
ÖHD’nin
kontrgerilla faaliyetlerinde kullandığı sivil güçler MHP-ÜGD kadrolarıdır. 1
Mayıs sonrasında, 80 darbesine giden kanlı süreçte yaşanan bütün cinayetlerde,
katliamlarda bu güçler kullanılır. 1 Mayıs’ta düğmeye basılmıştır. Devlet-ÖHD,
kanlı vadilerde akıttığı kanlarla kurt besler.
29 Mayıs
1977’de seçim çalışmaları için İzmir’de yapılacak miting hazırlığı sırasında
seçim otobüsüne binmek üzere olan Ecevit’e ateş açılır. Kurşun sıyırarak arkada
bulunan Mehmet İsvan’a saplanır. Ateş edenin karakolda görevli bir polis olduğu
anlaşılan ve olayı üstlenen bu kişiye 3,5 yıl hapis cezası verilir. Ateş edilen
ve Türkiye’de 3 tane bulunan silahın ise Özel Harp Dairesi’ne ait olduğu
belirlenmiştir.
Çiğli
saldırısından 4 gün sonra Demirel, Ecevit’e bir mektup yollayarak 3
Haziran’daki Taksim mitinginde suikast düzenleneceğini, miting sırasında
Sheraton Oteli’nin üst katlarındaki bir odadan dürbünlü silah ile ateş
edileceğini bildirir.
1978’de
Kahramanmaraş katliamı, 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi cinayeti, 1980’de Çorum
katliamı kanlı vadiden beslenen kurtlar, tetikçiler tarafından
gerçekleştirilir.
Oğuzhan Tercan, Abdi İpekçi cinayeti üzerine Halil Ergün (Abdi İpekçi),
Berhan Şimşek (Mehmet Ali Ağca) ve Nur Sürer’in yer aldığı Uzlaşma (1991) adlı
filmi çeker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder