22 Mart 2020 Pazar

SUDAN UCUZ İNSAN HAYATLARI VE SUDAN İŞLER


  04 Ocak 2015
"Artık tiyatroda orospu rolü oynamak yasak” başlığıyla yansımıştı haber. Nedim Saban’ın, Twitter hesabından paylaştığı mesaja dayanan haberin devamında şunlar yazılıydı: “İstanbul Şehir Tiyatrolarının oyunu olan Cibali Karakolu’nda yer alan bir ‘orospu’ rolüne yasak geldi. İddiaya göre Şehir Tiyatrosu Cibali Karakolu’nda bu rolü oynayan oyuncunun sahnelerini kaldırıp, oyuncuyu attı.”
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Müdürlüğü’ne, kısa bir süre önce Su Hali Müdür Yardımcılığı da yapan uluslararası güreş hakemliği bulunan Şevket Demirkaya atanmıştı.
Sanatla güreş olmaz. Kültür-sanat alanıyla su işlerini birbirine karıştıran iktidar, sudan gerekçelerle sanatın, sanatçının önüne setler çekmeyi sürdürüyor. Sanat da, hayat da baraj tanımaz. Bülent Ortaçgil’in Bu Su Hiç Durmaz şarkısında söyler; “Yaşamak dopdoluydu akan pınarlar gibi.”
GERÇEĞİN PEŞİNDE
Yukarıdaki haberle aynı gün, bir başka haber “2014 yılında 66 gazeteci öldürüldü” başlığıyla yansıyordu medyaya. Sınırsız Gazeteciler Örgütü’nün raporuna göre, 2014 yılında 119 gazeteci kaçırıldı, 178 gazeteci tutuklandı ve 66 gazeteci ise öldürüldü. Sınırsız Gazeteciler Örgütü’nün 2014 Raporu’nda basın çalışanlarının polis ve devlet tarafından şiddet ve tehdide maruz kaldığı ülkelerin başında Ukrayna ve Venezuela ile birlikte 117 vakayla Türkiye de bulunuyor. Raporda, Türkiye polisinin 2013 yılındaki eylemlerde basın çalışanlarıyla beraber halka yönelik orantısız şiddet kullandığı ifade edildi. Raporda, son 9 yıl içinde ölen gazeteci sayısının 720’ye çıktığı bildirildi. 8 Aralık 2014 gününe kadar dünyada 178 gazetecinin cezaevinde bulunduğu kaydedildi.
1908’de Galata Köprüsünde vurulan Hasan Fehmi Bey’den Hrant Dink’e kadar uzanan öldürülen gazetecilerin adları uzunca bir liste oluşturuyor. Abdi İpekçi öldürüldüğünde 1 Şubat 1979’u gösteriyordu takvim yaprakları. İpekçi’nin katili Ağca yakalanmıştı. Ama gerçek failler hiçbir zaman açığa çıkarılamadı, hesap sorulamadı. ‘Çatlı örgütünün’ tetikçilerinden Ağca ve diğerlerini kullanan güçten hesap sorulamadı. Bu cinayetin arkasındaki gücün/örgütün izini süren Uğur Mumcu da 24 Ocak 1993’te uğradığı insanlık dışı bir suikastla öldürülecekti.
Metin Göktepe de 8 Ocak 1996’da gözaltında uygulanan insanlık suçu polis dayağı ve işkenceler sonrası aramızdan ayrılmıştı. Metin’den önce de sonra da gazeteciler hep öldürüldü bu ülkede.
İNSAN HAYATI SUDAN UCUZ
11 Nisan 1980’de Ümit Kaftancıoğlu, 7 Mart 1990’da Çetin Emeç, 4 Eylül 1990’da Turan Dursun, 18 Şubat 1992’de Halit Güngen, 20 Eylül 1992’de Musa Anter, 21 Ekim 1999’da Ahmet Taner Kışlalı, 19 Ocak 2007’de Hrant Dink hain ve karanlık pusularda öldürülmüşlerdi. En bilindik ve fazla tepki çeken bu isimlerle sınırlı değildi elbette cinayetler. İnsan hayatının sudan ucuz sayıldığı bu topraklarda madalyonun diğer yüzü daha da kanlıydı. Bölgede, ‘Fırat’ın doğusunda gazeteci olmak da hayatta kalmak da mayınlı tarlada yürümekten beterdi. 90’lardan günümüze dek haberin, gerçeğin peşinden koşan onlarca gazeteci öldürüldü insanlık dışı yöntemlerle. Önceki haftalarda söz etmiştik, Sedat Yılmaz’ın yönettiği Press (2010) adlı film, bizi ülkenin karanlık dönemlerinden 90’lı yıllara götürüyordu. “Diyarbakır’da yaşanan insan hakkı ihlallerini haber yapan bir grup gazetecinin, olan biteni duyurmaya çalışması aktarılıyordu.
ABDİ İPEKÇİ CİNAYETİ VE KURGUNUN DÜNYASI
Oğuzhan Tercan da 1991 yılında çektiği Uzlaşma adlı filmde Abdi ipekçi suikastını anlatır. Filmde kendisine “Ağca” rolü teklif edilen bir aktör, Ağca’nın kişiliği üzerine bir araştırmaya girişir. Gazetede yaptığı görüşmeler sırasında genç bir gazeteci kız olan Sema’dan yardım görür. Sema’nın Ağca’nın kurbanı olan Abdi İpekçi’yi de tanıması gerektiğini önermesi üzerine, çeşitli kişilerle görüşen aktör, İpekçi’nin “Uzlaşma” düşüncesini öğrenir. Ancak araştırmalarında net bir sonuca ulaşamaz. Hem aktör olarak, hem de canlandıracağı kişilik olarak çelişkiler içinde kalır.
Siyasal cinayetlerin işlendiği, katliamların yaşandığı yıllardır Abdi İpekçi’nin de katledildiği günler. Siyasi partiler birbirleriyle anlaşamadığı gibi hiçbir konuda da uzlaşma yoktur aralarında. “Terör” de kargaşayı artıran, toplumu pasifize eden eylemler düzenler. Toplumda saygın yeri olan bilim insanları, politikacılar, gazeteciler seçilir hedef olarak.
Aktör Berhan da, filmde canlandıracağı Ağca için araştırmaya giriştiğinde bir yandan dönemle ilgili bilgilere ulaşır bir yandan da Ağca ve Abdi İpekçi’yle ilgili bilgilere...
Film yaşanan tüm olayları toplumda ve toplumu yönetenlerde bir uzlaşma olmamasıyla açıklar. Abdi İpekçi gibi uzlaşmaya önem veren, vurgu yapan bir gazeteci de kargaşayı arttırmak için büyük hedef olarak seçilmiştir.
Aktör Berhan’ın hazırlık çalışmaları ile İpekçi cinayetinin oluşum süreci paralel olarak verilir filmde. Abdi İpekçi gazeteye yeni gelen stajyer Sema ile konuşurken “Ülke olarak zor günler geçiriyoruz” der. Bu konuşmaya paralel olarak Profesör Bahri Karamanoğlu’nun vuruluşu görülür. Abdi İpekçi ülkede artan terör olayları ile yasadışı silah kaçakçılığı arasında bir bağ olduğundan şüphelenmektedir. Yaşanan terör olayları insanların hayatlarında önemli değişikliklere yol açmıştır. Aydınlar, gazeteciler, yazarlar sadece düşüncelerini ifade ettikleri için terör eylemlerinin kurbanı olmaktadır. Bu nedenle pek çoğu ya yurtdışına kaçmış ya da alınan güvenlik önlemleri nedeni ile hapishanedeymiş gibi yaşamak zorunda kalmışlardır.
Abdi İpekçi tüm bu güvenlik önlemlerinin anlamsız olduğunu, sıradan insanların da öldürüldüğünü, ölüm korkusu nedeniyle inançlarından ödün veremeyeceğini, titizlikle koruduğu kimliğini değiştiremeyeceğini söyler. Gazeteye gelen haberlerden Kahramanmaraş ve Sivas olaylarından, ilan edilen sıkıyönetimden haberdar oluruz.
Abdi İpekçi suikasta uğrar, bu suikast ile “terörle kuşatılmış bir Türkiye atmosferi” tamamlanmış olur filmde. Film ortaya koymaya çalıştığı “terörü” sorgulamaz, yalnızca ülkenin her yanına yayılan ve çılgınca tırmanan terör ortamı içinde işlenen, çok ses getiren ve tartışmaları yıllarca sürecek olan, bugün bile tam aydınlatılamamış olan bir suikastı göstermekten öteye gidemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder