13 Temmuz
2014
Başlığın
açılımı oldukça uzun, kapsamı, içiriği çok geniş. Damgalı Adam, Yalnız Adam,
Yarınsız Adam, Yıkılmayan adam, Asılacak Adam, Bitmeyen Adam, Sert Adam,
Babaların Babası, Vatandaş Rıza, Gırgır Ali, Komiser Cemil, Komiser Kemal,
Kanun Adamı ve bütün bunların toplamında Dünyayı Kurtaran Adam. Ve tabii ki
Horasan’dan Gelen Bahadır, Kolsuz Kahraman, Malkoçoğlu, Alpaslan’ın Fedaisi
Alpago, Hacı Murat, Malkoçoğlu, Ringo Kid, Yüzbaşı Kemal, Zengin ve Serseri,
Hacı Murat, Köroğlu, Osmanlı Kartalı, Adsız Cengâver, Battal Gazi, Kara Murat,
Kılıç Aslan, Korkusuz Cengâver, Altay’dan Gelen Yiğit, Kılıç Bey, Kartal Bey,
Ölüm Savaşçısı ve bütün bunların toplamında ‘türün’ Son Savaşçı’sı.
ADINI UNUTAN
ADAM
Kabalcı
Yayınevi’nin sinema dizisinden 2001 yılında yayınlanan Cüneyt Arkın imzalı
Adını Unutan Adam kitabının arka kapağında şunlar yazılıydı: “Bir yerlerde
Steve Arkın, George Arkın, başka bir yerde Fahrettin, çok uzaklarda Lee Arkın,
yakında Cüneyt Arkın... Benim ‘adım’ bile yok.’ Cüneyt Arkın, “Sevdalı Bir
Artiz’in Anıları’nda kaybettiği adının izini sürüyor. Amerikan generallerine ok
ve yay eşliğinde ‘rahat, hazır ol’ talimi yaptıran, yedi metre yüksekliğe
sıçrarken parende atıp iki el ateş eden, tek başına bir orduyu devirip Emel
Sayın’dan temiz bir sopa yiyen, acil servis ve film setleri arasında mekik
dokuyup ölümle oynayan bu adam kimdi?
Yeşilçam,
Neriman, Kemal Sunal, ‘gözleri ömre bedel’ Türkan Şoray, sokak çocukları, Cemal
Süreya, kadınlar, bin bir yüz ve aralarından tedirgin bir yüz: Adını Unutan
Adam.”
Anılarda uzun, sonu belirsiz bir yolculuğa çıktığı ve Doktor Fahrettin
Cüreklibatır’ı aradığı kitabın önsözünde de şunları yazar Cüneyt Arkın:
“Korkunç bir inatla acılar biriktirmişim. Biraz zor gelse, biraz korksa,
çocukluğundan başka hiçbir şeyi olmadığı için hep çocukluğuna kaçıp sığınan bir
genç adam. Memleketin, insanın, hayatın ‘hakikatleri’nden kopuk, bencil bir
sanatçının sayıklamaları. Oysa ne günler yaşıyorduk. Hayatın duygusunu,
heyecanını, şiirini bitirmiştik. Öylesine büyük yalanlar, kandırmacalar içinde
yaşıyorduk ki ‘insana giden yolları’ kaybetmiştik. Umursamazlık, vurdumduymazlık,
bananecilik, bencillik yüreklerimize çöreklenmişti. Hırsızlığın, namussuzluğun,
rüşvetin, alçaklığın ve ihanetin hükmettiği bir sistemin kölesi olmuştuk.”
Yeşilçam’da
Unutulmayan Yüzler-Starlar kitabının giriş yazısında şöyle yazmıştım yıllar
önce (1998’de): “Henüz televizyonun evlere girmediği, yazlık ve kışlık
sinemaların olduğu yıllardı. (…) İnançlı sinemacıların, her biri doğal yetenek
olan oyuncuların olanaksızlıklar içinde ortaya çıkardıkları filmler halk
tarafından beğeniyle izleniyordu. Melodramlarda ağlayan izleyici macera
filmlerinde ‘esas oğlanın’ kötü adamı dövdüğü sahneleri, filmin kahramanını
alkışlıyordu. İzleyici Kral Ayhan Işık’ı, Çirkin Kral Yılmaz Güney’i,
Malkoçoğlu Cüneyt Arkın’ı, Karaoğlan Kartal Tibet’i alkışlarken, kötü adamlar yuhalanır,
ıslıklanırdı.”
FAHRETTİN
CÜREKLİBATIR’DAN CÜNEYT ARKIN’A
Yeşilçam’ın
yaşam öyküleriyle, sinema serüvenleriyle efsaneleşen oyuncuları vardı.
Birbirinden çok farklı bu öyküler içinde öne çıkanları Cahide Sonku, Sezer
Sezin, Ayhan Işık, Türkan Şoray, Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın olarak sayabiliriz.
Bu yazdıklarımıza (sonraki halkalarda) eklenecek başka isimler de vardır
elbette. Örneğin Turhan Seyfioğlu, Belgin Doruk, Muhterem Nur ya da kamera
arkasının sinema emekçileri….
Biz Cahide Sonku, Sezer Sezin, Suavi Tedü, Turan Seyfioğlu, dönemine
yetişemedik.
Dr. Fahrettin
Cüreklibatır 1964 yılında Halit Refiğ’in yönettiği Gurbet Kuşları filmiyle
sinemaya başlıyor ve adı Cüneyt Arkın oluyordu. İlk dönemler romantik rollerde
oynasa da kısa sürede vurdulu, kırdılı serüven filmlerinin en popüler oyuncusu
olmuştu. Alain Delon’la, Burt Lancester’la, John Wayne’le kıyaslanıyordu
oyunculuğu. 70’li yıllarda politik tavırlı filmler de çekti.
Cüneyt
Arkın’ı önemli bir filmde ilk kez oynatan Halit Refiğ bir konuşmamızda şunları
söylemişti: “Ben Gurbet Kuşları’nda Cüneyt Arkın’ı oynattığımda, onun sonradan
Malkoçoğlu, Kara Murat olacak cevherinin farkında değildim. Sinemaya çok uygun
bir fizyonomisi vardı. Daha sonra Cüneyt Arkın, kendisindeki o cevheri
herkesten daha iyi bildiği için at binmeyi, kılıç, kalkan kullanmayı,
akrobasiyi öğrendi, atladı zıpladı kendini geliştirdi ve bu cevheri ortaya
koyabileceği filmler yapılması imkânını sağladı. Dolayısıyla ben, Cüneyt
Arkın’ı ilk defa oynatırken onun cevherinin ancak bir kısmının bilinci
içerisindeydim. Cüneyt Arkın o Cüneyt Arkın’ı tamamen kendi çabasıyla,
becerisiyle ve azmiyle kendi yaratmıştır.”
Çocukluğu
Eskişehir’de geçen sanatçı askerliğini yaparken Halit Refiğ’in dikkatini çeker.
Oldukça yakışıklı ve istekli bir gençtir. Halit Refiğ o sırada Eskişehir’de
Şafak Bekçileri filmini çekiyordur. Cüneyt Arkın’ı da oynatmak ister fakat bu
gerçekleşemez. Aradan epey zaman geçmiştir, bir gün Halit Refiğ’in kapısı
çalınır. Halit Bey kapıyı açtığında karşısında Dr. Fahrettin Cüreklibatır’ı
bulur. Yani Eskişehir’de genç bir yedek subayken rol teklif ettiği genç adamdır
bu gelen. Askerliğini bitirmiş filmlerde oynamaya karar vermiştir. Halit Refiğ
Gurbet Kuşları filmindeki önemli rollerden birini ona oynatır.
Bu arada adı
da Cüneyt Gökçer’in Cüneyt’i ve Arkın Yayınları’nın sahibi Ramazan Arkın’ın
Arkın’ından türetilen Cüneyt Arkın olmuştur. Filmde oldukça başarılıdır Cüneyt
Arkın. Arka arkaya filmler gelir ve ünü dünya çapına yayılır. İlk zamanlar
salon filmlerinin romantik jönünü oynar. Atletik yapısı ve hareketli sahnelere
olan yatkınlığı ve becerileriyle avantür filmlerin en önemli yıldızı olur kısa
zamanda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder