22 Mart 2020 Pazar

KURT DUMANLI HAVAYI SEVER


  31 Ağustos 2014
60’ların ikinci yarısında toplumsal muhalefetin yükselmesi, sokağa çıkması egemen sınıfları rahatsız eder. Okullarda boykotlar, fabrikalarda grevler, köylerde toprak işgalleri yaygınlaşıyor, işçi ekmek, köylü toprak öğrenci demokratik lise/üniversite istiyordur. Toplumsal muhalefet ve demokrasi güçlerinin itirazlarını, taleplerini kitlesel olarak sokak, okul, fabrika gibi hayat alanlarında dile getirmesini engelleyemeyen devlet şiddete başvurur.

Sonraki yıllarda Süleyman Demirel’in, “Bana sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz,” dediği sağcılar, milliyetçisiyle İslamcısıyla bir kontrgerilla örgütlenmesi olan Komünizmle Mücadele derneklerinde, Ülkü Ocakları’nda kümeleniyorlardır. Devletin militarist güçlerine Komünizmle Mücadele Derneği’nin başlattığı kanlı mirası devralan ve kamplarda eğitilen, komandolar diye anılan ülkücü güçler de eklenir. Okullarda sokaklarda öğrenciler, emekçiler, aydınlat bu güçler tarafından öldürülür.
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yurtdışına sürgüne gönderilen Türkeş, 1963 yılı başında sürgünden dönünce yaptığı basın toplantısında “ya parti kuracağız ya da mevcut partilerden biri doktrinlerimizi benimseyecektir” der. Türkeş Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girer. Türkeş’in partiyi ele geçirme harekâtı partide tepki toplar. Eski Adalet Bakanı İrfan Baran, Türkeş’i Hitler’e benzeterek onun “partiye milliyetçi-sosyalist bir nitelik kazandırmak istediğini” söylese de Türkeş 1 Ağustos 1965’teki olağanüstü kongrede partinin genel başkanlığına seçilir. Bu “başarıda” Komünizmle Mücadele Derneği’nin rolü olduğu söylenir. 1965’ten sonra, genç militan kadrosu parti gençlik kollarından başka, parti dışında, Ülkü Ocakları Dernekleri adı altında örgütlendirilir.
1969’daki kongrede partiye, daha uygun bir ad bulunur: Milliyetçi Hareket Partisi. MHP, dikey bir otoriter bir örgütlenmeye gider. Genel başkan büyük yetkilerle donatılır. Türkeş, MHP’nin tek hâkimi olur.
TAŞLARI BAĞLAYIP KURTLARI, KÖPEKLERİ SALARLAR
l968 tarihli gazetelerde “Komando Kampları” ile ilgili haberler ve resimler yer alıyordu. Türkeş 19 Ağustos 1968 tarihinde komando Kamplarıyla ilgili şu açıklamayı yapar: “Komünistler memleketi sahipsiz sanıp da sokak hâkimiyeti kuramazlar. Memleketimizde onların anladığı dilden konuşacak milliyetçi çocuklar var. Bunun için gençlerimizi mücadeleci olarak yetiştiriyoruz.”
Türkeş’in “milliyetçi çocukları”  3l Aralık l968 de A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenci yurdunu basar. 17 Temmuz 1968’de polis İTÜ yurdunu basmış, öğrencileri öldüresiye dövdükten sonra birini yurt penceresinden atarak ağır yaralanmasına neden olmuştur. Bu devrimci öğrencinin adı Vedat Demircioğlu’dur.

Koma halinde hastaneye kaldırılan Vedat Demircioğlu ölümle pençeleşirken memleketi Konya’da devrimciler bir miting yapmak isterler. Mitingin yapılmasına karşı olan üç-dört bin kişi ellerinde sopalar, başlarında yeşil sarıklarla yürüyüşe geçerler. TİP İl Merkezini dağıtıktan sonra Selçuk Öğretmen evlerine saldırıya geçerler. Olaylar sırasında on dört kişi yaralanır. “Kahrolsun Komünizm” sloganı atarak saldırıya geçenleri Komünizmle Mücadele Derneği desteklemiştir
Dünya tarihine de ‘68 Baharı diye geçen gençlik eylemleri bizde de hayat bulur. Devrimlerin yaşandığı bir dünya vardır; bütün muhalif güçler başka ve savaşsız, sömürüsüz, daha güzel bir dünya için sokaklara çıkıp seslerini yükseltiyorlardır.
Polisin 6. Filo’ya karşı direnişe geçen gençleri ezmek için öğrenci yurduna saldırısı sonucu ağır yaralanan Vedat Demircioğlu 24 Temmuz 1968’de hayatını kaybeder. l9 Eylül l969’da Mehmet Cantekin, 23 Eylül l969’da Taylan Özgür, l4 Aralık l969’da Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu katledilir.
Devleti yönetenler de homurdanmaya, bu anayasa bize bol demeye başlamışlardır. Durumdan vazife çıkaran ordu, 12 Mart 1971’de bir muhtıra verir. MHP, 12 Mart Muhtırası’nı coşkuyla karşılar. Darbeye zemin hazırlanmasında ve gerçekleşmesinde özel harp ve kontrgerilla örgütlenmesi büyük rol oynar. 12 Mart darbe sürecinde gözaltına alınanlar, tutuklananlar, işkenceli sorgulardan geçirilenler Ziverbey Köşkü dâhil birçok işkencehanede kontrgerilla gerçeğini tanır.
GÜNEŞ NE ZAMAN DOĞACAK
12 Mart darbesiyle bastırılan toplumsal muhalefet yeniden yükselir. Devlet de, resmi-gayrı resmi militarist güçlerini sokağa sürer. Kontrgerilla ve kullandığı yapılar bütün güçleriyle halkın karşısına çıkarılmıştır. Can korkusuna kapılan, sokağa çıkamayan geniş yığınlar bir kurtarıcı bekler duruma getirilecektir.
1977 1 Mayıs’ında Taksim’de onlarca insanın hayatını kaybettiği katliam yapılır. “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.” Geri dönüşü olmayan kanlı bir yola girilir. Kurguyla gerçeğin dünyası birbirine karışacaktır. Kurgu dünyasının “kahramanları”yla gerçek kişilikler yer değiştirir, harmanlanır, algı operasyonları yapılır.
Artık hayatımıza birçok muhalifin işkencehanelerde, sorgu odalarında adını duyduğu kontrgerillanın istihbarat elemanları, özel harp uzmanları, polis şefleri, asker yöneticileri, tetikçileri, mafya şefleri şahları, vezirleri, piyonlarıyla kurgu dünyasının baronları, konseyleri, beyefendileri, ağabeyleri girecektir.
Bir yanda devlet kurumlarının raporlarında bile adları geçen, ellerinde birçok devrimcinin, Türk’üyle, Kürt’üyle, Ermeni’siyle halkın kanı olduğu iddia edilen, Mehmet Eymür, Hiram Abbas, Mehmet Ağar, Korkut Eken, İbrahim Şahin, Veli Küçük, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, M. A. Ağca gibi onlarca ismin yer aldığı kötülükler ve “suç dünyasının” kirli örgütlenmesi, cinayetleri ve katliamlarıyla kanlı bir tarih, diğer yanda Miroğlu’yla, Bozo’yla, İskender Küçük’le, Çakır’la, Polat’la güneşi balçıkla sıvamaya kalkan kurgu dünyası ve ‘yaratıcıları.’
1 Mayıs 1977’de düğmeye basılmıştır bir kez. Kanlı tarihin ikinci perdesi bir sinema filmiyle Kahramanmaraş’ta açılır. Beyazperdede Güneş ne Zaman Doğacak filmi, başrolünde ülkücü Ali Yurtaslan’ın itiraflarına göre A. Çatlı; (S. Yalçın, D. Yurdakul’un Reis adlı kitabında yazdığına göre) yan rollerde de Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Ünal Osmanağaoğlu, Ökkeş Kenger vardır.
Sonuç: Yedi gün süren olaylar sırasında 150 Alevi öldürülür, Alevilere ait 200’ün üzerinde ev yakılır, 100’e yakın işyeri tahrip edilir. “12 Eylül Darbesi’ne sebep olan olaylardan biri olarak kabul edilmektedir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder