22 Mart 2020 Pazar

KOMSER CEMİL’DEN BEHZAT Ç.’YE


- 10 Ağustos 2014
60’lı yıllarda toplumsal muhalefetin, halkçı, Anadolucu, aydınlanmacı aydınların, sosyalist yapılanmaların bir kısmı Doğan Avcıoğlu’nun tezlerinin etkisindeydi. “Ordu-millet (buna ‘duruma’ göre polis de ekleniyordu) el ele milli cephede” sloganında özetlenebilen, bugün kendilerini ulusalcı-millici olarak tanımlayanların savunularında vücut bulan bu tezler Melih Gülgen-Cüneyt Arkın işbirliğiyle gerçekleştirilen üçlemenin de (Cemil-Adalet-Cemil Dönüyor) özünü/mesajını oluşturur.
Doğan Avcıoğlu’na göre devrim asker-sivil Kemalist aydınların önderliğinde geniş bir devrimci cephe tarafında gerçekleştirilebilirdi. Ülkemizin sorunlarının köklü ve devrimci dönüşümlerle ve antiemperyalist mücadele temelinde üstesinden gelinebilirdi, mücadele ulusal temelde yükselmeliydi. Avcıoğlu, sosyalizmin yerel ve ulusal damarlardan kaynaklanması gerektiğini, yanlış gidişe dur demek için “milliyetçi devrimcilerin” öncü olmaya aday gözüktüklerini söylüyordu.
Yön dergisinde yayımlanan yazılarında bir tür “Kemalist Sosyalizm” anlayışını savunur. 1969’da, Yön’deki görüşlerini siyasi bakımdan daha net bir biçimde dile getirdiği haftalık Devrim gazetesini çıkarmaya başlar. Devrim gazetesinin genel yayın yönetmeni Hasan Cemal Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim adlı kitabında o zamanki amaçlarının “ulusalcı” subayları ikna ederek onlarla birlikte bir “Millî Demokratik Devrim” yapmak olduğunu yazar.

SENCE BİR POLİS NEDİR?
Komser Cemil, tarihine düşkündür. Oğluna da hediye olarak Doğan Avcıoğlu’nun “Milli Kurtuluş Tarihi kitabını verir. Anlaşılıyor ki yönetmen Melih Gülgen de Cüneyt Arkın da siyasi duruşlarını belirleyen düşüncelerini bu üçlemenin film kahramanları Komser Cemil ve Komser Kemal suretinde aktarırlar bize. Bu düşünceler/tezler Cemil’in oğluna hediye ettiği kitabın yazarından beslenir. Cemil’in sağlık sorunları yaşayan oğlu Murat “Peki, ama baba, Fransızların, İtalyanların, İngilizlerin gelip bu toprakları yağma etmesi doğru mu? Bir de onlar dünyaya medeni memleket olduklarını söylerler.” dediğinde Cemil “Bu medeni memleketler her zaman yoksul ülkeleri yağmalayıp geçinmişlerdir. Şimdide Amerika aynı şeyi yapıyor .” diye yanıtlar oğlunu.
Sıkıldığında, sorunlar içinde boğulduğunda, dertleşmek istediğinde gittiği sığındı eski bir dostu vardır Cemil’in; Ayfer. Yoğun bir kovalamaca ve çatışma sonrası gittiği Ayfer’in evinde aralarında şöyle bir konuşma geçer; Ayfer: Çarşıdan dönerken bir kalabalık gördüm, gençler bir polis kulübesini havaya uçurdular. Talebelerle polisler arasında çatışma oldu.
Cemil: Sence bir polis nedir?Ayfer: Hiç düşünmedim
Cemil: Politikacıların siyasetçilerin ya da iktidarın kendi emelleri için kullandığı bir sürü mü? Aylığı karşılığı özgürlük isteyeni kovalayan bir hükümet gücümü? Yoksa emekçinin karşısında bir iktidar memuru mu?
Ayfer: Hayır, sen halkın adamısın. Halkın içindesin. 48 saat görevde halkın dertleri, ızdırabıyla baş başa kendini unutan adamsın.
Cemil: O bir haksızlık karşısında halkın ilk suçladığı bahtsız insandır. Aslında o halkın umududur, halkın adalet anlayışıdır. Halk onun kişiliğinde tüm devleti görür.
Ayfer: İşte bu zor görev seni yıpratan. Çıkarsız halk dostu olman. Çocuğunun sağ salim okuldan döneceğinden emin olmak isteyen halkın yanında olmak seni çökerten
Cemil: Bir ülkede polis, çirkin, kötü oldu mu o ülkede hiçbir şey güzel olamaz. Bir ülkede halk polise güvenmedi mi reis i cumhuruna bile güvenmez. Dünyanın her yerinde bu böyledir. Ben ona buna selam verip aldığım parayla oğluma nasıl bakarım? (…) Ben çirkin olursam hangi çocuk güzel olabilir ki yeryüzünde?
Cüneyt Arkın Adını Unutan Adam kitabının “Polis Cemil’i bir simide mahkûm ettiler” başlıklı yazısında özetle şunları yazar: “Polis, hep bir egemen gücü, devleti temsil ettiğinden olacak, halk ona hep mesafeli bakmış, çoğu kez de sevmemiştir. Ancak aynı halk, Polis Cemil’i öylesine sevmiş, bağrına basmış, onunla bir olmuştur ki, pek çok Türk genci, Cemil filmlerinden sonra polis olmak istemiştir. Peki, bu işin sırrı neydi?
Bir kere Polis Cemil çağdaş bir Malkoçoğlu’ydu. Hünerli, bilge, cesur, vefalı, alçakgönüllü, duygulu, yardımsever, paylaşan, fedakâr, yoksulun dert ortağı, ezilenin yanında, zulmedenin karşısında, durmadan haksızlıklarla savaşan bir tarih adamıydı. Özetle, Türk insanının bütün tarihsel, geleneksel ve kültürel değerlerinin temsilcisiydi. Hayatı sokaklardan ve halkından öğrenen bir hayat adamıydı.
Polis Cemil memleketini bu hale getirenlere, paradan başka hiçbir şey düşünemeyen zenginlere, paraya, rüşvete, yağmaya, halkını soyanlara, bütün bunlara seyirci kalan siyasetçilere, kendi çıkarlarından başka hiçbir şey düşünmeyen kan emicilere, bilinçsiz gençliğe, bilinçsiz sol devrimcilere yüreğinin son gücüyle haykırırdı.
Polis Cemil Amerika’nın, Türkiye’yi nasıl bir kültür sömürgesi haline getirdiğinin de farkındaydı. Türkiye, küçük bir Amerika değil, Amerika’nın bir pazarı haline geliyordu.
27 Mayıs 1960 devrimiyle Türk ordusu, Türk gençliği ve Türk halkı el ele tutuştular. Üniversiteler, aydınlar, özellikle Türk gençliği emperyalizme karşı tam bağımsız, zgürlükçü, demokratik bir ülke istiyorlardı.”
Cemil çekildiği yılların politik ortamının ürünüydü. Yönetmen Melih Gülgen de o koşullarda politik bir polis filmi çekmek istiyordur. Cüneyt Arkın’la ortak çalışmasından hem Komser Cemil (Adalet filminde Komser Kemal) hem de polis-adalet üçlemesi doğar.
Polis Cemil, ülkesini sömürgeleştirdiğine inandığı Amerika’nın, yerli işbirlikçilerinin, kirli işlerin arkasındaki büyük patronların karşısındadır; onlarla “adalet savaşçısı” ve bir “vatansever” olarak mücadele eder. Bütün kirli işlerin arkasındaki büyük patron Vehbi Tok’a “Duyduğuma göre şu yeni düzenin; adına mafya mı diyorlar CIA mı diyorlar nedir, onun Türkiye’deki danışmanıymışsın öylemi?” der.
Sonraki yıllarda (günümüzde) bir başka politik ortamın yarattığı bir başka polis, Behzat Ç. girer hayatımıza bir anti-kahraman olarak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder