07
Aralık 2014
Esin Afşar’ın
söylediği, sözlerini Çiğdem Talu’yla birlikte yazdıkları, Sanatçının Kaderi
adlı şarkı sanatçının dramını anlatır. Müziği Emil Dimitrov’un Arlekino’sundan
alınan şarkının düzenlemesi Timur Selçuk’a aitti. Şarkı şu sözlerle başlıyordu:
(Her dizeden sonra “Alkışlarla alkışlarla” nakaratı yer alır)
“Sanat için çarpardı yüreğim/ Hüzün dolu
olsa da gözlerim/ Her gün açılmalı diye perde/ Çıktın neşe içinde sahneye”
(…) ve devam eder;
“Açılırdı perdeler / Kahkahayla kahkahayla coşardı seyirciler/ Hahahah hihhihhi hohohooh/ Lalalal ohohohoh hahaha lalalalal/ Şöyle bir baktın mı uzaktan/ Bütün salon inlerdi alkışlarla/ Sanat denen görkemli dünyada/ Hiç farkın yoktu bir hükümdardan/ Hiç korkmazdın hayattan/ Bir gün gelip unutulmaktan başka/ Canın gibi sevdiğim sahneden”
Finale doğru;
“Şimdi ne kadar yalnızsın/ Nerde şu iyi gün dostların/ Gelip de görseler ya bir kez/ Nasıl biter sonu oyunlarının”
Ve final;
“İşte sahne sen ordasın ama/ Seyre gelen hiç kimse yok/ Yaşlandım mı yoksa aynalara bakma/ Boş ver aynalar yalan söyler/ Ya seyirciler/ Alkışlarla alkışlarla uçuverdi sevgiler/ Kahkahayla kahkahayla yaşlanmışsın dediler/ Alkışlarla alkışlarla uçuverdi seneler/ Kahkahayla kahkahayla işin bitti dediler”
(…) ve devam eder;
“Açılırdı perdeler / Kahkahayla kahkahayla coşardı seyirciler/ Hahahah hihhihhi hohohooh/ Lalalal ohohohoh hahaha lalalalal/ Şöyle bir baktın mı uzaktan/ Bütün salon inlerdi alkışlarla/ Sanat denen görkemli dünyada/ Hiç farkın yoktu bir hükümdardan/ Hiç korkmazdın hayattan/ Bir gün gelip unutulmaktan başka/ Canın gibi sevdiğim sahneden”
Finale doğru;
“Şimdi ne kadar yalnızsın/ Nerde şu iyi gün dostların/ Gelip de görseler ya bir kez/ Nasıl biter sonu oyunlarının”
Ve final;
“İşte sahne sen ordasın ama/ Seyre gelen hiç kimse yok/ Yaşlandım mı yoksa aynalara bakma/ Boş ver aynalar yalan söyler/ Ya seyirciler/ Alkışlarla alkışlarla uçuverdi sevgiler/ Kahkahayla kahkahayla yaşlanmışsın dediler/ Alkışlarla alkışlarla uçuverdi seneler/ Kahkahayla kahkahayla işin bitti dediler”
SANATÇININ
ÖYKÜSÜ
Mazhar
Alanson, Sait Faik’in bir öyküsünden esinlenerek yayıp bestelediği şarkısında
Sanatçının Öyküsü”nü anlatır. 21 Nisan 1979’da yayınlanan İzzet Öz’ün
hazırladığı “Sihirli Lamba” adlı müzik programında “öykünün öyküsü” şöyledir:
Çok eskilerde bir kabile varmış, insanlığın ilk günlerinde. Bu kabilede herkes
gündüzleri, sabah erkenden avlanmaya çıkarmış ve gece geç vakit dönerlermiş.
Yalnız içlerinden biri, bunlarla avlanmaya gitmezmiş. Ormanlarda gezer, tozar,
aylak aylak gezermiş. Kuşları dinlermiş, çiçekler koparırmış; dolaşır dururmuş.
Akşam geldikleri vakit hepsi yorgun argın olurlarmış, bizim birader de bunlara
gündüz gördüklerini anlatırmış; bunlarda birbirlerine sokulup, yorgunluktan
uyuyakalırlarmış. İçlerinden biri ‘yahu bu adam niye çalışmıyor? Bunu da ava
götürelim’ demiş. Bunu da zoraki ava götürmüşler. Bizimki de yorulmuş ve
geldiğinde hiçbir şey anlatamayacak durumdaymış. Hep birlikte yorgun argın
uyumuşlar. Günler birbirini kovalamış, derken bir boşluk hissetmiş bütün
kabile. Yorgun argın avdan geliyorlar ve yatıyorlar. Eskiden biri bir şey
anlatırdı; şimdi anlatan, eden yok. Düşünmüşler, taşınmışlar ve bizim biraderi
bir sabah uyandırmadan ava gitmeye karar vermişler. İşte sanatçının öyküsü.”
“bütün kabile
kızar bana/ derler bu adam çalışmaz mı/ bu adam hep düşünür mü/ bir kuş ölmüş
diye üzülür mü/ gündüz böyle diyenler/ gece olunca/ ateşler yakılınca/ denizler
coşunca/ ben bir şarkı söylerim yorgun insanlara/ bakın bakın martılar uçar/
bakın bakın yıldızlar koşar/ bakın ne güzel bir hayat var dünyamızda/ bir hüzün
çöker bir garip olur insanlar/ yaklaşırlar birbirlerine/ şarkım sürer sabaha
kadar/ melekler uçar üstünüzde/ bu sabah uyandırmamışlar beni/ ava giden dostlar/
ne güzel, ne güzel”
Sanatın,
sanatçının hayatı, dünyayı, insanı güzelleştirdiğini güzel anlatan bir öykü.
Geçen hafta Afife Jale’nin yaşam öyküsünden söz etmiş, yaşadığı dramı
anlatmıştık. Daha önceki yazılarımızda da Cahide Sonku’nun, Belgin Doruk’un
yaşam öykülerindeki, sinema serüvenlerindeki benzer acıları, dramlarını
aktarmıştık bu sayfada.
(http://www.evrensel.net/yazi/52915/bir-yalnizlik-sarkisi-soyler-sazim)
(http://www.evrensel.net/yazi/52915/bir-yalnizlik-sarkisi-soyler-sazim)
BURUK DÜNYA
Bir dönemin
efsane kadınıydı Cahide Sonku. Tiyatronun ve sonrasında Yeşilçam’ın sarışın
efsanesi. Artizler Kahvesi kitabının “Unutulmayacaklar” başlıklı yazısında
yazdıklarımı anımsadım bir kez daha: “Taksim’den İstiklal Caddesi’ne doğru
yürümeye başladığımda nedense hep Cahide Sonku, Yıldırım Önal ve beyaz
kefenleri içinde protestosunu haykıran Ferda Ferdağ gelir aklıma; bir de
oturacak kiralık ev bile bulamayan Özcan Özgür.
Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine ama bizler beter bataklıklardık. O Beyoğlu’nun arka sokaklarında, salaş meyhanelerinde ulaşması mümkün birçok lüksü reddederek alkolde dostluk arıyordu. Kader ve cinnet arkadaşlarıyla yaşadığı dramı, o günün Yeşilçam starlarından kaçını ilgilendirmişti? Cahide Sonku cinnetini en çok başkalarıyla olduğunda mı yaşıyordu?
Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine ama bizler beter bataklıklardık. O Beyoğlu’nun arka sokaklarında, salaş meyhanelerinde ulaşması mümkün birçok lüksü reddederek alkolde dostluk arıyordu. Kader ve cinnet arkadaşlarıyla yaşadığı dramı, o günün Yeşilçam starlarından kaçını ilgilendirmişti? Cahide Sonku cinnetini en çok başkalarıyla olduğunda mı yaşıyordu?
Yaşadığımız
dünyada çığlıklarınız boşlukta yankılanır, kimseye duyuramazsınız. İyi
gününüzde yanınızda olanları, zor anlarınızda yanınızda bulamazsınız. Cahide
için de böyle olmuştu. Yaşadığı zengin hayattan, oyunculukta tırmandığı
zirveden, yoksulluğa ve meyhane köşelerine düştüğünde çevresinde ‘eski
dostlarından’ kimse kalmamıştı. Oysa bir zamanlar zengin bir hayat sürüyor,
lüks içinde yaşıyor, evinde ünlüler, başbakanlar ağırlanıyor, kurduğu Sonku
Film’in yazıhanesinin önünde oyuncular kuyruğa giriyordu.”
Önceleri Öğretmenlik, belediyede memurluk, Tasvir-i Efkâr gazetesinde
muhabirlik yapan, sinemaya 1947 yılında Şadan Kamil’in yönettiği “Gençlik
Günahı” filminde başrol oynayarak başlayan Orhon Murat Arıburnu, çok yönlü ve
kendine has sinemacılarımızdandı. Şair, oyuncu, senarist, yönetmen…
İlk şiirleri
1936 yılında Edebiyat dergisinde yayınlanır. Bu dönem yazdığı şiirlerini 1940
yılında Kovan adını verdiği kitabında toplar. 1947 yılında, Türkiye’de (belki
de dünyada) ilk kez “resimlendirilmiş şiir sergisi” açar. Kendine has
buluşlarını, olanaksızlıklar içinde gerçekleştirmeye çalıştığı sinemada da
uygular. Kendi icadı yöntemlerle, teknik eksiklikleri gidermeye çalışır. 1985
yılında yayınladığı şiir kitabının adı ise oldukça anlamlıdır; adeta kendini
anlatır: Buruk Dünya!
Orhon Murat Arıburnu, Yeşilçam adlı
şiirinde Yeşilçam emekçilerini yazar:
“Aç yattı
Tok kalktı.
Ölüverdi
Gömüverdiler.
Gün görmüş filan efendi,
Gün görmez oldu!
Zaten
Emekçiydi!
Figürandı, garibandı
Beyoğlu’nda
Yeşilçamlıydı.
Oldukça isimliydi.
Kurtuldu!”
“Aç yattı
Tok kalktı.
Ölüverdi
Gömüverdiler.
Gün görmüş filan efendi,
Gün görmez oldu!
Zaten
Emekçiydi!
Figürandı, garibandı
Beyoğlu’nda
Yeşilçamlıydı.
Oldukça isimliydi.
Kurtuldu!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder