16 Kasım 2014
Toplumsal
hayatın, yaşanan ‘sosyal olayların’ sinemaya yansımalarını, örneklemelerle
sürdürüyoruz uzunca bir süredir. Yeşilçam’ın, ‘eski dönem sinema’nın uzak
durduğu, görmezden geldiği, kayda değer görmediği toplumsal olaylar/sorunlar
80’li yılların ortalarından itibaren televizyon haber programlarına,
belgesellere, dizilere yansır.
Mehmet Ali Birand, gazeteciliği ve kitap yazmayı sürdürürken, televizyon ile sesini
daha geniş kitlelere duyurmak ister; 1985 yılında 32.Gün adlı haber programına
başlar. Programda uluslararası ilişkileri ele alan haberler yapar ve yabancı
devlet adamlarını konuk eder. Kimi zaman kimsenin ulaşamayacağı sanılan ya da
dünyanın önemli medyalarını ve haber ajanslarını reddeden devlet başkanları,
sivil toplum ya da yer altı örgütlerinin ‘ulaşılmaz’ liderleri, yönetici
kadrolarıyla yapılan söyleşiler programda yer alır. Program çok ilgi görür,
gazeteci olarak parlak bir dönem yaşayan Birand daha da ünlenir.
HABERDEN
BELGESELE
Birand’ın
Avrupa TV’lerinde gördüklerini örnek alıp, esinlenerek yaptığı programın büyük
ilgi görmesinde, başarılı olmasında (sonraki yıllarda her biri başarılı
programlara imza atan, etkili televizyon programcıları olan) Can Dündar, Mithat
Bereket, Çiğdem Anat, Ali Kırca, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir ve Rıdvan Akar
başta olmak üzere, isimli-isimsiz çok sayıda muhabir, kameraman ve teknik
ekipten insanın payı/katkısı vardı.
M. Ali Birand’ın Mitterand, Jacques Chirac, Ürdün Kralı Hüseyin ve oğlu Kral
Abdullah, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Irak lideri Saddam Hüseyin, Rusya
Federasyonu eski başkanı Gorbaçov, Yeltsin, Filistin lideri Yaser Arafat,
Margaret Thatcher, Karamanlis, Mitsotakis, Rabin, Simon Peres gibi “dünya
liderleriyle” yaptığı söyleşiler ilgiyle izleniyor ve ses getiriyordu.
1988 yılında Beka vadisindeki PKK kampında gazeteci olarak Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiği ‘ilk röportaj olay olur’. Öcalan’la o ana dek kimse konuşmamıştır. Röportajın yayını yasaklanır; gazete (Milliyet) toplatılır. Yaptığı işlerle yetinmeyen Birand 1989 yılında (Can Dündar ve Bülent Çaplı ile birlikte) Kıbrıs Belgeseli’ni, ardından da (27 Mayıs darbesini anlatan çalışması) Demirkırat, 12 Mart, 12 Eylül ve Özallı Yıllar belgesellerini hazırlar. Milliyet’te ayrılıp Sabah’a geçer, 32. Gün programı da TRT’den Show TV’ye taşınır. 28 Şubat müdahalesine muhalefeti, Kürt sorununda resmi ideoloji ve söyleme karşı çıkması nedeniyle asker tarafından andıçlanır. Sabah’tan kovulur, Show TV’deki programı da durdurulur.
BELGESELLER,
BELGESELCİLER
Televizyona
1988 yılında Seynan Levent (TRT) ile başlayan, 1989’da da 32. Gün’de çalışmaya
başlayan Can Dündar’ın hazırladığı haber programları ve belgesellere de yansır
hayatın yaşanmışlıkları. Can Dündar’ın 90’lı yılların başından itibaren çeşitli
televizyon kanallarında hazırladığı belgesellerden bazıları: Cumhuriyetin
Kraliçeleri (1992), Sarı Zeybek (1993), 12 Mart (1994), Aynalar (1996-1997),
Köy Enstitüleri (2000), Nazım Hikmet Belgeseli (2002), Garip: Neşet Ertaş
Belgeseli (2005) Lider Portreleri (2007), Delikanlım... İyi bak yıldızlara... /
Denizlerin idamının 40. yılında, Deniz Gezmiş Belgeseli (2012), 17 Aralık -
Erdoğan’ın en uzun günü (2014)
Yine 32. Gün
ekibinden Mithat Bereket de savaş muhabirliği dışında birçok dünya lideriyle
söyleşiler gerçekleştiği haber programları hazırlar televizyonlara. Aynı
ekipten Çiğdem Anat, Ali Kırca, Cüneyt Özdemir ve Rıdvan Akar da televizyon
haberciliğini ve programcılığını sürdürür; belgeseller hazırlar. 32. Gün haber
programında yayın yönetmenliği de yapan Rıdvan Akar, CNN Türk’te ‘Hayatın
Tanığı’ adlı belgesel ve ‘Habere Dair’ adlı haber programını hazırlar ve sunar.
‘Madalyon/Cumhuriyet’in Yabancı Tanıkları’, ‘12 Eylül/Türkiye’nin Miladı’ (M.
Ali Birand ve Hikmet Bila’yla birlikte), ‘Latife Hanım’ (M. Ali Birand ile
birlikte), ‘Karaoğlan’ (Can Dündar’la birlikte), ‘Suna’nın Gözleri’, ‘Unutulmaz
İki Gün: 6-7 Eylül’ ve ‘Beşiktaş’ın Dervişi Süleyman Seba’ belgesellerini
hazırlar.
Ayrıca 2013 yapımı Sürgün filminin senaryosu, Rıdvan Akar’ın 1999 yılında
yazdığı ‘İstanbul’un Son Sürgünleri / 1964’te Rumların Sınır dışı Edilmesi’
adlı kitabından uyarlanır.
DİZİLERE
YANSIYAN HAYAT
Özel Harp’in
ilk kontrgerilla faaliyeti olan kanlı 6-7 Eylül olaylarından günümüze dek
yaşanan ve fakat sinemanın uzak durduğu birçok toplumsal olay ve dönüşüm de
‘Çemberimde Gül Oya’, ‘Hatırla Sevgili’, ‘Bu Kalp Seni Unutur mu?’, ‘Öyle Bir
Geçer Zaman ki’, ‘Kelebek Çıkmazı’ gibi dönem dizileriyle yansır beyazcama.
Önceki
yazılarımızda devletin sinema ve televizyon dizilerindeki temsili, yaşanan
toplumsal olayların (Komser Cemil’den Behzat Ç.’ye) sinemaya, (Deli Yürek’ten
Kurtlar Vadisi’ne) televizyon dizilerine yansımalarına örnekleriyle
değinmiştik. Adı geçen dönem dizilerinde de Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan
toplumsal olaylar yansır kurgu dünyasına. Kimi zaman olabildiğince ‘gerçeğe
uygun’ kimi zaman da hayatın gerçekliğinden uzak, kurgunun fantazyasında
izleriz yaşanmışlıkları.
Çağan
Irmak’ın yönettiği, ‘Çemberimde Gül Oya’ 12 Eylül 1980 öncesi Türkiye’sinden
kesitler sunar. Yurdanur’un gençlik hikâyesi 1970’lerdeki üniversite öğrenci
olaylarıyla başlar. Yurdanur, olaylar sırasında bir kaza kurşunuyla en yakın
arkadaşını kaybeder. Kargaşada uzanan tek yardım eli Mehmet Eroğlu’nundur. İki
genç siyasi olaylar fonunda birbirlerine âşık olurlar. Mehmet örgüt üyesi solcu
bir gençtir ve daha sonra Yurdanur’un eşi olur. Ancak, Yurdanur’un babası ve
annesi karşılarında bir engel olur.
Mehmet, geçimlerini küçük bir kumaşçı dükkânıyla sağlayan ailesiyle kavga
etmiş, konağının odalarını kiraya veren Madam Niki’nin konağında yaşamaktadır.
Bu konak, rengârenk tipleriyle izleyenlere apayrı hikâyeler sunacak olan
dizinin ana mekânıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder