22 Mart 2020 Pazar

BUMERANG CEHENNEMİ


17 Ağustos 2014
Deli Yürek: Bumerang Cehennemi filminin galasında yönetmen Osman Sınav’a ‘Siz derin devletin sözcülüğünü mü yapıyorsunuz?’ diye sormuştum. Böyle bir soru beklemeyen yönetmen, ilk şaşkınlık sonrası “Ben aydınım, aydın sorumluluğumu yerine getiriyorum. Bunları göstermek görevim” diye yanıtlamıştı. Filmin oyuncularından Selçuk yöntem’e de oynadığı karakteri sormuştum “Bozo kimdir?” diyerek. Mealen “devletini, vatanını seven, sorumluluk hisseden ve durumdan vazife çıkaran, eski bir asker” yanıtını almıştım.

Bu soruları sorduran, filmin öncülü ve Ömer Lütfi Mete-Osman Sınav birlikteliğiyle ortaya çıkan, Deli Yürek adıyla 4 sezon (113 bölüm) yayınlanan televizyon dizisiydi. 5 Ekim 1998’te başlayan dizi, 24 Haziran 2002 tarihinde sona eriyordu. Filmin (Deli Yürek: Bumerang Cehennemi) yapım tarihi de 2001.

Dizinin öykü-senaryo ekibinde Ömer Lütfi Mete ve adlarını daha sonra Pana Film-Kurtlar Vadisi kadrosunda da göreceğimiz Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener vardır. Deli Yürek Yusuf Miroğlu ile Bumerang Cehennemi’nden Kurtlar Vadisi’ne uzanan kanlı yolun kapısı açılır. Kurtlar Konseyi’ni tanırız.

CEMİL’DEN SONRA BEHZAT Ç.’DEN ÖNCE
Komser Cemil’i var eden 70’lerin politik ortamıydı. Cemil, sivrisineklerle değil, bataklıkla mücadele eden idealist bir polis, halkını, ülkesini seven bir adalet savaşçısı olarak sunuluyordu. Tıpkı yıllar sonra hayatımıza giren Behzat Ç. gibi. Bu iki temsil de “olması gereken, görmek istenen polis” algısına neden oluyordu. Gerisi sepetteki çürük yumurtalardı fakat nedense her zaman çürük yumurtalar fazlaydı ve elenen, kaybeden bu ‘olumlu örnekler’ oluyordu.
Cemil Ayfer’e “Sence bir polis nedir?” diye sorduktan sonra “Politikacıların siyasetçilerin ya da iktidarın kendi emelleri için kullandığı bir sürü mü? Aylığı karşılığı özgürlük isteyeni kovalayan bir hükümet gücü mü? Yoksa emekçinin karşısında bir iktidar memuru mu?” diyor ve ekliyordu: “Bir ülkede polis, çirkin ve kötü oldu mu o ülkede hiçbir şey güzel olamaz. Bir ülkede halk polisine güvenmedi mi reis-i cumhuruna bile güvenmez.”
Bu soruların hepsinin yanıtı “evet”ti. Polis bu ülkede on yıllardır “siyasetçilerin ya da iktidarın kendi emelleri için kullandığı bir sürü, aylığı karşılığı özgürlük isteyeni kovalayan bir hükümet gücü, emekçinin karşısında bir iktidar memuru” oldu. Halk onda devleti gördü. Bu nedenle de polise, devlete, siyasilere, bürokrata güven sorunu hep yaşandı.
Yönetmen Melih Gülgen filmin/Komser Cemil’in tezini desteklemek, sorulara yanıt bulmak için Bülent Ecevit’in Taksim mitinginden görüntülere ve Ecevit’in konuyla ilgili sözlerine yer verir.“Suçluyu yakalayan polisin cezalandırıldığını, görevini yapan polisin cezalandırıldığını biz söylemiyoruz. Kim söylüyor? Hepimiz kendi kasabamızda, kendi mahallemizde, gerçek polis hangisidir? Sahte polis, SS polis hangisidir? Bunları bileceğiz, gerçek polise saygı göstereceğiz. Ötekisine eli kanlı hain muamelesi yapacağız.”
Ecevit aynı konuşmada şunları da söyler: “Türk halkı siyasal bakımdan çok gelişmiş, dünyanın belki en gelişmiş halkıdır. Ama buna mukabil iktisadi bakımdan yeterince gelişmemiş bir millettir. Türk işçisinin, mühendisinin alın terine balyoz bir avuç kapkaççı işadamını zengin ediyor. Onlardan aldığı haraçlarla komandoları besleyip Türk çocuklarını öldürtüyor.”
BATAKLIK DEVLETİN İÇİNDEYDİ
Kontrgerilla on yıllarca yalnızca komandoları değil birçok kesimi ve insanı kullanarak ardımızda çok kanlı bir tarih bırakmıştı. Komser Cemil o yıllarda henüz bu yapılanmanın, “derin devletin” farkında değildir fakat “millici duruşuna” uygun bir bataklık tanımı yapar. Önlerine yem olarak sivrisineklerin atılmasından şikâyetçidir. “Bu medeni memleketler her zaman yoksul ülkeleri yağmalayıp geçinmişlerdir. Şimdide Amerika aynı şeyi yapıyor.”
“Milyonlarca kaçak sigara yakalıyoruz elimize iki motorcu geçiyor. Sakallı, kendi halinde kravatsız adamlar. Kilolarca esrar buluyoruz, yakalanan yıllanmış bir zavallı esrarkeş. Bunlar bu büyük işleri yapabilirler mi? Bunların arkasındaki o kravatlı patronlar nerede? Onları kim koruyor? Yüz bin liralık avukatı kim tutuyor? Daha bir yığın yüz milyonluk suçların arkasında kim var? Bunları kim koruyor? Ülkenin asıl pisliği büyük patronlar yakalanmadıkça yaptığımız polisçilik oyunu fasa fiso bence.”
Yıllar sonra bir başka polis şefi, cinayet masa amiri Behzat Ç. Cemil gibi kimsenin adamı olmadan adalet savaşı vermeye kalktığında karşısında derin devleti, Gladyo’yu bulacaktır. Cemil’den sonra çok şey değişti bu ülkede ve “hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı”. Çok kanlı bir tarih yazıldı Bumerang Cehennemi’nde, Kurtlar Vadisi’nde. Ve henüz hiçbirinin hesabı sorulamadı. “Bu memleketin ekmeğini yiyip ihanet eden bir gün mutlaka ekmeğini yediği elden kurşunu yer” diyordu Bumerang Cehennemi’nin Bozo’su.  Tansu Çiller de “Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler.” demişti.
 FİLM DEĞİL GERÇEK
1952 yılında NATO’nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp amacıyla oluşturulan, daha sonra Özel Harp Dairesi adını alan Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Özel Harp Dairesi, Soğuk Savaş dönemi Türkiyesi’nde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ABD’nin gizli servisi CIA ve NATO işbirliği ile kurulduğu ileri sürülen devlet içinde bir gizli örgüttü. Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra komünistlerin iktidara gelmesini önlemek için kurulan Gladyo örgütünün Türkiye’deki uzantısına Özel Harp Dairesi, eylemleri gerçekleştirenlere ise Kontrgerilla denmiştir.
NATO’nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri, Türkiye’de önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil uzantısı Kontrgerilla olarak faaliyet yürütmüştür.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder