17 Ağustos
2014
Deli
Yürek: Bumerang Cehennemi filminin galasında yönetmen Osman Sınav’a ‘Siz derin
devletin sözcülüğünü mü yapıyorsunuz?’ diye sormuştum. Böyle bir soru
beklemeyen yönetmen, ilk şaşkınlık sonrası “Ben aydınım, aydın sorumluluğumu
yerine getiriyorum. Bunları göstermek görevim” diye yanıtlamıştı. Filmin
oyuncularından Selçuk yöntem’e de oynadığı karakteri sormuştum “Bozo kimdir?”
diyerek. Mealen “devletini, vatanını seven, sorumluluk hisseden ve durumdan
vazife çıkaran, eski bir asker” yanıtını almıştım.
Bu soruları sorduran, filmin öncülü ve Ömer Lütfi Mete-Osman Sınav birlikteliğiyle
ortaya çıkan, Deli Yürek adıyla 4 sezon (113 bölüm) yayınlanan televizyon
dizisiydi. 5 Ekim 1998’te başlayan dizi, 24 Haziran 2002 tarihinde sona
eriyordu. Filmin (Deli Yürek: Bumerang Cehennemi) yapım tarihi de 2001.
Dizinin öykü-senaryo ekibinde Ömer Lütfi Mete ve adlarını daha sonra Pana Film-Kurtlar Vadisi kadrosunda da göreceğimiz Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener vardır. Deli Yürek Yusuf Miroğlu ile Bumerang Cehennemi’nden Kurtlar Vadisi’ne uzanan kanlı yolun kapısı açılır. Kurtlar Konseyi’ni tanırız.
CEMİL’DEN
SONRA BEHZAT Ç.’DEN ÖNCE
Komser
Cemil’i var eden 70’lerin politik ortamıydı. Cemil, sivrisineklerle değil,
bataklıkla mücadele eden idealist bir polis, halkını, ülkesini seven bir adalet
savaşçısı olarak sunuluyordu. Tıpkı yıllar sonra hayatımıza giren Behzat Ç.
gibi. Bu iki temsil de “olması gereken, görmek istenen polis” algısına neden
oluyordu. Gerisi sepetteki çürük yumurtalardı fakat nedense her zaman çürük
yumurtalar fazlaydı ve elenen, kaybeden bu ‘olumlu örnekler’ oluyordu.
Cemil Ayfer’e
“Sence bir polis nedir?” diye sorduktan sonra “Politikacıların siyasetçilerin
ya da iktidarın kendi emelleri için kullandığı bir sürü mü? Aylığı karşılığı
özgürlük isteyeni kovalayan bir hükümet gücü mü? Yoksa emekçinin karşısında bir
iktidar memuru mu?” diyor ve ekliyordu: “Bir ülkede polis, çirkin ve kötü oldu
mu o ülkede hiçbir şey güzel olamaz. Bir ülkede halk polisine güvenmedi mi
reis-i cumhuruna bile güvenmez.”
Bu soruların hepsinin yanıtı “evet”ti. Polis bu ülkede on yıllardır
“siyasetçilerin ya da iktidarın kendi emelleri için kullandığı bir sürü, aylığı
karşılığı özgürlük isteyeni kovalayan bir hükümet gücü, emekçinin karşısında
bir iktidar memuru” oldu. Halk onda devleti gördü. Bu nedenle de polise,
devlete, siyasilere, bürokrata güven sorunu hep yaşandı.
Yönetmen Melih Gülgen filmin/Komser Cemil’in tezini desteklemek, sorulara yanıt
bulmak için Bülent Ecevit’in Taksim mitinginden görüntülere ve Ecevit’in
konuyla ilgili sözlerine yer verir.“Suçluyu yakalayan polisin
cezalandırıldığını, görevini yapan polisin cezalandırıldığını biz söylemiyoruz.
Kim söylüyor? Hepimiz kendi kasabamızda, kendi mahallemizde, gerçek polis
hangisidir? Sahte polis, SS polis hangisidir? Bunları bileceğiz, gerçek polise
saygı göstereceğiz. Ötekisine eli kanlı hain muamelesi yapacağız.”
Ecevit aynı
konuşmada şunları da söyler: “Türk halkı siyasal bakımdan çok gelişmiş,
dünyanın belki en gelişmiş halkıdır. Ama buna mukabil iktisadi bakımdan
yeterince gelişmemiş bir millettir. Türk işçisinin, mühendisinin alın terine
balyoz bir avuç kapkaççı işadamını zengin ediyor. Onlardan aldığı haraçlarla
komandoları besleyip Türk çocuklarını öldürtüyor.”
BATAKLIK
DEVLETİN İÇİNDEYDİ
Kontrgerilla
on yıllarca yalnızca komandoları değil birçok kesimi ve insanı kullanarak
ardımızda çok kanlı bir tarih bırakmıştı. Komser Cemil o yıllarda henüz bu
yapılanmanın, “derin devletin” farkında değildir fakat “millici duruşuna” uygun
bir bataklık tanımı yapar. Önlerine yem olarak sivrisineklerin atılmasından
şikâyetçidir. “Bu medeni memleketler her zaman yoksul ülkeleri yağmalayıp
geçinmişlerdir. Şimdide Amerika aynı şeyi yapıyor.”
“Milyonlarca kaçak sigara yakalıyoruz elimize iki motorcu geçiyor. Sakallı,
kendi halinde kravatsız adamlar. Kilolarca esrar buluyoruz, yakalanan yıllanmış
bir zavallı esrarkeş. Bunlar bu büyük işleri yapabilirler mi? Bunların
arkasındaki o kravatlı patronlar nerede? Onları kim koruyor? Yüz bin liralık
avukatı kim tutuyor? Daha bir yığın yüz milyonluk suçların arkasında kim var?
Bunları kim koruyor? Ülkenin asıl pisliği büyük patronlar yakalanmadıkça
yaptığımız polisçilik oyunu fasa fiso bence.”
Yıllar sonra
bir başka polis şefi, cinayet masa amiri Behzat Ç. Cemil gibi kimsenin adamı
olmadan adalet savaşı vermeye kalktığında karşısında derin devleti, Gladyo’yu
bulacaktır. Cemil’den sonra çok şey değişti bu ülkede ve “hiçbir şey eskisi
gibi olmayacaktı”. Çok kanlı bir tarih yazıldı Bumerang Cehennemi’nde, Kurtlar
Vadisi’nde. Ve henüz hiçbirinin hesabı sorulamadı. “Bu memleketin ekmeğini
yiyip ihanet eden bir gün mutlaka ekmeğini yediği elden kurşunu yer” diyordu
Bumerang Cehennemi’nin Bozo’su. Tansu Çiller de “Bu millet uğruna, ülke
uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla
anılır. Onlar şereflidirler.” demişti.
“1952 yılında NATO’nun isteği üzerine
komünizme karşı gayri-nizamı harp amacıyla oluşturulan, daha sonra Özel Harp
Dairesi adını alan Seferberlik Tetkik Kurulu kuruldu. Özel Harp Dairesi, Soğuk
Savaş dönemi Türkiyesi’nde, Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde ABD’nin gizli
servisi CIA ve NATO işbirliği ile kurulduğu ileri sürülen devlet içinde bir
gizli örgüttü. Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan sonra komünistlerin iktidara
gelmesini önlemek için kurulan Gladyo örgütünün Türkiye’deki uzantısına Özel
Harp Dairesi, eylemleri gerçekleştirenlere ise Kontrgerilla denmiştir.
NATO’nun Özel Harp talimnamelerine göre, üye ülkelerde kurulan NATO birimleri,
Türkiye’de önce Seferberlik Tetkik Kurulu adıyla örgütlenmiş sonra doğrudan
Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Harp Dairesi çatısı altında ve bunun sivil
uzantısı Kontrgerilla olarak faaliyet yürütmüştür.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder