09 Kasım 2014
Dünyada da,
Türkiye’de de son 30-35 yıldır yaşanan toplumsal değişim-dönüşümler,
sarsıntılar, altüst oluşlar olağan dışı bir seyir izledi. Çoğu zaman ne hızına
ayak uydurabilmek olanaklı olmuştur ne de olan biteni anlayabilmek. Birçok
toplumsal kesim hayatın dışında kalmış, akışa, gidişata müdahale edemez duruma
düşmüştür. Temsiliyet ve etki gücünü, yeteneğini yitiren, yaşananları ‘doğru’
okuyamayan toplumsal yapılanmalar müdahil olmaktan çok ‘izleyici’ olma
durumunda kaldı. Bu süreçte yaşanan toplumsal yükselişlerin çoğu
‘kendiliğinden’ oluşmuştur diyebiliriz. Elbette hayatın diyalektiği içinde
toplumsal hafızanın, toplumsal bilinçaltının da yok sayılmaması gerekir.
Yaşananlar
kültür sanat alanına da yansır; doğrudan ya da dolaylı etkiler. Dünyada
yenidünya düzeni olarak adlandırılan dönüşüm ve buna uygun yaşanan süreç; bizde
de 12 Eylül darbesi dönüşümlerin, yeniden yapılandırmaların miladını oluşturur.
Sinemanın bunalımlı yıllarına denk gelen bu ortamda sinema da payına düşeni
alır. 1980 öncesinin kargaşa ortamından bunalmış kültür-sanat ortamları ve
sinema, 12 Eylül darbesinin yarattığı korku ve baskı ortamında yeniden
şekillenir. Kişisel filmler, kadın filmleri, bireyin sorunlarına yönelen, iç
yolculuğunu, bunalımlarını ve arayışlarını yansıtan filmler bu ortamın
ürünleridir.
Darbenin yarattığı toplumsal-bireysel dönüşümlere, bu dönüşümler sonucu oluşan
ortama, insan ilişkilerine yönelik eleştiriler içeren filmler de yapılır,
1980’li yıllarda ve sonrasında. Apolitikleştirilmiş ortamda bencilleşen
bireylerin dünyasının yarattığı toplumsal-bireysel yıkımlar da yansır sinemaya.
Örneğin
1980-1990 yılları arasında yapılan toplumsal/siyasal eleştiriler içeren (öteki
12 Eylül) filmleri şöyle sıralayabiliriz: At, Banker Bilo, Zübük, Talihli
Amele, Dolap Beygiri, Faize Hücum, Namuslu, Pehlivan, Züğürt Ağa, Bir Avuç
Cennet, Çıplak Vatandaş, Yoksul, Değirmen, Bir Avuç Gökyüzü, Umut Sokağı,
Selamsız Bandosu, Düttürü Dünya, Zengin Mutfağı, Karılar Koğuşu, vd.
1980’den bu
yana yaşanan toplumsal süreci ve sinemaya yansımasını, Ekonomik Değişimler,
Siyasal Değişimler, Toplumsal Değişimler, Bireysel Değişimler başlıkları
altında tanımlayabiliriz. Bu toplumsal süreçleri, dönüşümleri tanımlayan
başlıklar girişte söz ettiğimiz kadın temalı filmler, göç-arabesk filmleri,
siyasal-toplumsal eleştiri filmleri gibi alt açılımları da içerir.
ÖLÜM
ÜLKESİNDE TOPLUMSAL SORUNLAR
Önceki
haftalarda, yaşanan toplumsal süreçleri, değişen sinemayı ve yaşanmışlıkların
yeni dönem sinemaya yansımalarını çekilen film örnekleri üzerinden yazmıştık.
Toplumsal
bilinçaltında yer eden, silinmesi, yok edilmesi mümkün olmayan, yaşanmışlıklar,
toplumsal sancılar, devletin/toplumun tabu saydığı konular yeni dönem Türkiye
sinemasında ele alınıyor, beyazperdeye yansıyabiliyor.
Cumhuriyet
tarihi boyunca (bir kısmı Osmanlı’dan miras) yaşanan ağı sorunlar, bu
topraklarda yaşayan halkların canını yaktı, acı çektirdi, unutulması olanaksız
izler bıraktı. Kan ve gözyaşı denizine dönen bu ülke ölüm ülkesi oldu on
yıllardır. Artık neredeyse her gün iş kazası dedikleri, cinayeti aşan
katliamlarda inşaatçısından, madencisine onlarca emekçi öldürülüyor. Her gün
“namus-töre cinayetleri”nde ve birçok insanlık dışı gerekçeyle kadınlar,
öldürülüyor. Çocuk gelinler, çocuklar, LGBTİ bireyler, farklı dini-siyasi
inançlara, farklı etnik kökene sahip insanlarr, gazeteciler öldürülüyor.
Toplumsal
hafızada acı hatıralarıyla yer edinmiş, uzak geçmişteki yaşanmışlıklar da yakın
geçmişte ya da günümüzde olup bitenler de sinema filmlerine konu olabiliyor
artık. Elbette ülkenin en ‘tabu’ konusu Ermeni tehcirini ayrı tutarak
söylüyorum bunları.
İç-dış göç,
çocuk gelinler, namus cinayeti, yüzeysel de olsa Kürt meselesi, Rumlara dayatılan
zorunlu göç az sayıda da olsa filmlere yansıyabilmişti.
YANSIMALAR
Çağan Irmak
Dedemin İnsanları’nda küçük bir kasabada yaşayan 10 yaşındaki Ozan ve dedesi
üzerinden Türkiye’nin yaşadığı değişim sürecini anlatır. Girit göçmeni dedesi
Mehmet Bey nedeniyle arkadaşları onunla “gâvur” diye alay etmektedir. Ozan,
başta dedesi olmak üzere ailesine kızar “Biz Türküz” diyerek onlara kafa tutar.
Hoş görüsüyle bilinen Mehmet Bey torununun bu durumundan dolayı üzülmekte ve
endişe duymaktadır. Mehmet Bey daha yedi yaşındayken, ailesi zorla
topraklarından kopartılmış, mübadeleyle Girit’ten göçmüşlerdir. Mehmet Bey’in
en büyük arzusu ölmeden evvel doğduğu toprakları görebilmektir.
Yine bir “mübadele filmi” olan Evdeki Yabancılar’ın yönetmenleri Dilek Keser, Ulaş Güneş Kaçargil. Bir söyleşide Dilek Keser “Türk tarafına da Rum tarafına da eşit uzaklıktan bir şey anlatmak istiyoruz biz. Bizim tercihimiz dışarıdan bir göz olarak durumu, yaşananları özetlemekti.” diyordu. Ulaş Güneş Kaçargil de ‘Biz burada devletleri, sistemleri eleştiriyoruz. Yani filler tepişirken çimenler eziliyor, diyoruz. Öyle ki burada büyükler karar veriyor; bundan milyonlarca kişi ölerek, tecavüze uğrayarak, yaralanarak, evlerinden edilerek zarar görüyor. Bizim eleştirimiz de burada başlıyor işte.’ cümleleriyle tamamlıyordu yanıtı.
Yeşim
Ustaoğlu Bulutları Beklerken’de (2003), aşk, suçluluk, korku ve paylaşmayı
işlerken, “biz kimiz?” ve “nereye aidiz?” sorularının izini sürer. Birinci
Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, Türkiye’de yeni milliyetçi
dalgalara yol açarak, Karadeniz bölgesinde Rumlarla Türkler arasında büyük
gerginlikler ve çelişkiler yaratmıştır. 1916 kışında, Osmanlı Ordusu,
Trabzon’un batısındaki köyleri boşaltır, Rum sakinleri bir sürgün çabası içinde
evlerinden çıkarılır. Ayşe’nin asıl adı Eleni’dir ve tahliye edilen Rum
ailelerden birinin kızıdır. Eleni, 10 yaşındayken, annesi, küçük erkek kardeşi
Niko ve bebek kız kardeşiyle birlikte, sonu gelmeyeceğe benzeyen bir yürüyüşe
zorlanmıştır.
Handan İpekçi
de ‘İnsanların dilleri farklı da olsa sevginin dilinin aynı olduğunu duyarlı ve
hüzünlü bir öyküyle anlatan, bol ödüllü filmi Büyük Adam Küçük Aşk’ın ardından
2006 yapımı Saklı Yüzler filminde “Namus Cinayetleri”ni ele alır.
Reis Çelik Lal Gece’de, Erhan Kozan da Halam Geldi filminde en önemli sosyal meselelerimizden olan Çocuk Gelinler konusunu işler.
Reis Çelik Lal Gece’de, Erhan Kozan da Halam Geldi filminde en önemli sosyal meselelerimizden olan Çocuk Gelinler konusunu işler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder