BUMERANG CEHENNEMİ’NDEN KURTLAR KONSEYİNE 24 Ağustos 2014
Cumhuriyet
tarihi, toplumsal belleğe kazınan birçok acı olayı ve toplumsal dönüşümü barındırır.
‘Türk tarihi’ ve milli meselelerde milliyetçi hamaset filmleri üreten Yeşilçam;
toplumun, ülkenin yolculuğunu etkileyen, belirleyen bu toplumsal olaylarla
fazla ilgilenmez.
Örneğin Rumların kendilerini güvende hissetmedikleri için, büyük göç dalgalarıyla
ülkeden ayrılmasına sebep olan 6-7 Eylül 1955 olayları, sinemaya ancak 2009
yılında (Güz Sancısı) yansıyabilir. ‘68 kuşağının devrimci önderlerinden Deniz
Gezmiş ve arkadaşları Yusuf Arslan’la Hüseyin İnan’ın devlet güçlerince
yakalandıktan sonra yargılanmaları, idamları ancak 1998 yılında bir filme
(Hoşça kal Yarın) konu olabilir.
Menderesli
yıllarda yaşananlar da son yıllara kadar filmlere konu olmaz. Menderes iktidarı
ile muhalefet arasındaki ilişkiler günden güne sertleşir. İktidar, her kesimden
muhalefete karşı baskıları arttırır, muhalefete destek veren birçok gazete
aralıklarla kapatılır.
Muhalif yazarlar tutuklanıyor, basın sansürleniyordur. İktidar, basını ve
muhalefeti soruşturmak amacıyla gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları
tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurar.
Ülkedeki
karışıklığın gitgide büyümesi, sokaklarda çatışmalar çıkması, iktidar-muhalefet
arasındaki sertlik, sonunda 27 Mayıs 1960 sabahı, kurmay Albay Alpaslan Türkeş
tarafından Ankara Radyosundan okunan bildiriyle son bulur. Milli Birlik
Komitesi, Türk Silahlı Kuvvetleri adına ülke yönetimine el koyduğunu açıklar.
1950’lerden
bu yana yaşanan süreçleri, toplumsal dönüşümleri, Menderesli yılları, ‘68
kalkışmasını, ‘70’leri, ‘80’leri 2000’li yıllarda Çemberimde Gül Oya, Kelebek
Çıkmazı, Hatırla Sevgili, Bu Kalp Seni Unutur mu?, Öyle Bir Geçer Zaman
ki gibi önemli dönem dizilerinde ya da M. Ali Birand’ın, Can Dündar’ın, Rıdvan
Akar’ın belgesellerinde, televizyon programlarında izleriz.
Birkaç hafta
önce ‘Cüneyt Arkın Efsanesi’yle başladığımız yolculuk bir çeşit yazı dizisine
dönüştü. Cüneyt Arkın’ın canlandırdığı, ülkeyi bataklığa çevirenlerle mücadele
eden millici/milliyetçi “adalet savaşçısı” Komiser Cemil’den ve yakın geçmişte
yine adaleti sağlamak için uğraşırken devlet içindeki bataklıkla, çetelerle,
derin yapılarla karşılaşan Behzat Ç.’den söz etmemiz, madalyonun diğer yüzüne
bakmamızı gerektirdi.
Çünkü Cemil’den sonra çok şey değişmişti bu ülkede. Behzat’tan önce Cemil’den
sonra kanlı dönemlerin “bu vatan için kurşun da atan, kurşun da yiyen” Deli
Yürek Yusuf Miroğlu’su ve Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı vardır. “Bu
memleketin ekmeğini yiyip ihanet eden, bir gün mutlaka ekmeğini yediği elden
kurşunu yer” diyen Bumerang Cehenemi’nin Bozo’su vardır. “Ha vatanımın ekmeğini
yemişim ha uğruna kurşun yemişim” diyen fakat CIA-Kontrgerilla tetikçisine
dönüşmüş, katliamlar yapmış ülkücüleri, milliyetçileri ve “Bu millet uğruna,
ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için
saygıyla anılır. Onlar şereflidirler.” diyen başbakan yardımcıları
olmuştur. Madalyonun diğer yüzü onların hikayesidir.
DÜNDEN BUGÜNE
ANIMSAMALAR
Ülkenin son
60 yılı ‘özel harp’ koşullarının, kontrgerillanın kanlı tarihidir de aynı
zamanda. Anti-komünizm temelinde oluşan ırkçı-milliyetçi yapılanmaların, devlet
içinde devlet olan, çeteleşen karanlık yapılanmaların kanlı karşı-devrim
tarihidir.
1955 yılı güz
mevsimine doğru yol alırken, 6 Eylül 1955 günü Selanik’te Atatürk’ün evine
bomba atıldığı haberlerinin duyulmasıyla, ağırlıklı olarak Rumları hedef alan,
azınlıklara yönelik saldırılar başlar. 7 Eylül sabahına kadar süren
saldırılarda, 5 binden fazla taşınmaz tahrip edilir, milyonlarca liralık mal
yağmalanır.
Türk basınına
göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürülür. 6-7 Eylül
olayları, tarihe ve kayıtlara sonraki yıllarda yaşanan birçok katliamın,
kışkırtmanın, cinayetin, acının başlangıcı ve habercisi ilk kontrgerilla eylemi
olarak geçer. Olayların yaşandığı sırada Seferberlik Tetkik Kurulunda görevli
olan, 1988-1990 yılları arasında MGK genel sekreterliği yapan Sabri
Yirmibeşoğlu, verdiği bir demeçte “6-7 Eylül bir Özel Harp işidir. Muhteşem bir
örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı.” der.
DERİN DEVLET
KONTRGERİLLADIR
Demirel’in
darbe kararı veren, darbeleri hazırlayan mekanizma olarak tarif ettiği ‘derin
devlet’in adını Ecevit söyler: “Derin Devlet kontrgerilladır.” Özel Harp
Dairesinin kontrgerilla örgütlenmesi sürerken CIA destekli Türkiye Komünizmle
Mücadele Derneği kurulur. Derneğin çalışmaları, 1965 yılında genel başkanlığa
İlhan Darendelioğlu’nun geçmesiyle yaygınlaşır. Fethullah Gülen bu yıllarda
Erzurum’da Komünizmle Mücadele Derneğinin kurucuları arasındadır.
Dernek kısa
sürede paramiliter bir yapıya dönüşür. On yıllar sürecek kanlı bir tarihin ilk
adımlarını atar ve ardılları olan ülkü ocaklarına kanlı bir miras devreder.
14 Şubat’taki cuma namazından sonra Komünizmle Mücadele Derneği ile sağ kesimin
denetiminde olan Milli Türk Talebe Birliğinin öncülüğünde “Bayrağa saygı”
mitingi düzenlenir. Bu mitingde, komünistlere karşı savaş açıldığı ilan
edilerek halka iki gün sonra düzenlenecek olan 6. Filoyu Protesto Yürüyüşü’nde
komünistlere gereken dersi vermek üzere toplanma çağrısı yapılır. Tekbir
getiren saldırganlar, Taksim’de göstericilere acımasızca saldırır. Olaylar
sırasında Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan bıçaklanarak öldürülür, onlarca
genç yaralanır; polis saldırganları seyreder. Saldırı kayıtlara ‘Kanlı Pazar’
olarak geçer.
Milli Türk
Talebe Birliği ve İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneğinin türevleri
olarak hayat bulur. 35-40 yıldır devleti ve gizli-derin-karanlık yapılanmaları
yöneten, hükümetler kuran birçok ‘tanıdık’ isim bu derneklerde yetişti,
yetiştirildi.
Kurtlar Konseyi yarattığı Bumerang Cehennemi’nde çok kan döktü; acıdan,
gözyaşından, kandan beslendi. Zaman içinde gerçekle kurgu birbirine karıştı.
Gerçek neydi, kurgu olan ne? Susurluk film icabı mıydı, gerçekse neden hesap
sorulamamıştı? Ergenekon mu Kontrgerilladan çıkar, Veli Küçük mü büyüktür, İskender
Büyük mü küçük? JİTEM var mıydı yok muydu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder