Eli Wallac (1915-2014) |
06
Temmuz 2014
Bütün dünya
egemen sinemaları “güzel yüzlü cici hanımefendiler”in, “yakışıklı
beyefendilerin”, ‘esas kızlar’ın, ‘esas oğlanlar’ın, iyilerin, güçlülerin sinemasıydı.
İyilerin ve güzellerin dünyasında “çirkin”e çok az yer olsa da kötü adamıyla,
kötü kadınıyla “kötüler” çatışmanın önemli ayağı olarak hep var oldu.
Sinema tarihinin kült filmlerinden, western klasiklerinden ‘İyi, Kötü,
Çirkin’deki ‘çirkin’ Tuco karakteriyle efsaneleşen, sinema tarihinin unutulmaz
kötü adalarından Eli Wallach geçtiğimiz günlerde 98 yaşında hayatını kaybetti.
Oyunculuğa 15 yaşında tiyatroda başlayan ve sahnede oynamayı yıllarca sürdüren
Wallach’ın, sinemadaki ilk rolü 1956’daki Elia Kazan’ın yönettiği ‘Baby
Doll’daydı.
Don Siegel’in yönettiği 1958 tarihli sapık bir katili canlandırdığı The
Lineup’taki rolüyle sinema kariyerindeki ‘kötü adam’lığa adım atar. Sonrasında
çoğu western filmlerde hep kötü adam rolleri oynar. Canlandırdığı unutulmaz
karakterleriyle silinemez bir iz bırakır.
Sinemanın unutulmaz kötü adamı Eli Wallach ‘İyi, Kötü, Çirkin’de ve daha pek
çok filminde sevenleriyle olmayı sürdürecek.
İYİ KÖTÜ
ÇİRKİN
Yeşilçam da
güzel yüzlü “cici” hanımefendilerin, yakışıklı beyefendilerin dünyasıydı.
Filmlerin başrollerinde, modern masalların büyülü dünyalarında yaşayan bu
özenilesi güzellikler hayatın gerçeğinden kopuk birer masal kahramanı
gibiydiler.
Bu özelliklere sahip olmayanlarsa yan rollerde oynamak durumundaydılar. Belki
de bu yüzden yan roller ve oyuncular daha sahiciydi, hayatın kendisiydi.İşte o
yılların bol starlı, “güzel” adamların, “cici” hanımların salon filmlerinin,
melodramların dünyasında “sıradan filmlerin” iyi oyuncusu olarak seyirciyi
fethederek, “çirkin kral”lığa doğru yol alan biri vardı: Yılmaz Güney. Toplum
dışına itilmiş, horlanmış insanların kendini bulduğu bir kahraman. Türk
sinemasında bir dönüm noktası olan “Umut” filmine kadar, onlarca
vurdulu-kırdılı filmin yanı sıra Kızılırmak/Karakoyun, Hudutların Kanunu ve
Seyit Han gibi iyi filmlerde de oynayarak yol almıştı çirkin krallığa doğru…
Gönlünü fethettiği seyirci artık onu istiyordu. Güzel adamların dünyasını tuzla
buz etmişti. Çirkinliği kendisine öylesine yakıştırmıştı ki, entelektüel bir
gangsteri oynadığı, senaryosunu da kendi yazdığı ve yönettiği Yarın Son Gündür
filminde kendisini tehdit eden Yakup Bey’e “belki artist olurum, beni Yılmaz
Güney’e benzetirler” der. Aldığı yanıt “yok canım sen o kadar çirkin
değilsin”dir.
Yılmaz Güney’le başrole tırmanan, adını en üste yazdırmayı başaran “çirkin
adam”ların çoğunun adı öncesinde afişlere, jeneriklere giremiyordu. Hep yan
rollerin çirkin ya da kötü adamlarıydı onlar. Oysa ‘Çirkinler de sever’di,
çirkinler de iyi insan olabilir ve başrol oynayabilirdi; Sinan Çetin’in
çektiği, İlyas Salman’ın Müjde Ar’la başrol oynadığı Çirkinler de Sever
filminde olduğu gibi. Geçmiş yıllarda da Yeşilçam’ın “çirkin” adamları jön
olamamışlardı ama başrol oynamışlardı elbette.
GÜZEL YÜREKLİ
BİR ‘ÇİRKİN’ ADAM: DANYAL TOPATAN
Gerçekte iyi
kalpli olan ve tanıyan herkesin sevdiği fakat filmlerin çirkin ve kötü adamı,
Camoka serileriyle başrolde de oynayan Danyal Topatan çocukluğumun en çok iz
bırakan “baba” karakter oyucularındandı.
Çocukluğumun
Dokuz Canlı Camoka’sı, birçok filmde oynadığı başarılı rollerle Yeşilçam’da
“baba” oyuncu olarak iz bırakmıştı. Set işçisi olarak başladığı sinemada
Duvarların Ötesi, Keşanlı Ali Destanı, Muradın Türküsü gibi önemli filmlerde de
usta bir oyuncu olduğunu göstermişti Danyal Topatan.
Danyal Topatan, 1915 yılında Mersin’de doğar. Ermeni asıllıdır; asıl adı Ahmet
Danyel Bayrı’dır. Çocukluğu yoksulluk içinde geçer. Gençlik yıllarında
Mersin’de tiyatro da yapan Topatan’ın yolu İstanbul’a, Yeşilçam’a düşer ve
filmlerde set işçisi olarak çalışmaya başlar. Setlerde işçilikten dekoratörlüğe
kadar birçok işte çalışır. 1950 yılında oyunculuğa başlar. Yeteneği fark edilir
ve kısa sürede usta bir karakter oyuncusu olur. Suat Yalaz’ın yazıp yönettiği
Karaoğlan filmlerinin Dokuz Canlı Camoka’sı 60’lı yılların sonunda “film icabı”
yaptığı bütün kötülüklere rağmen hepimizi etkilemişti. 70’li yılların başında
izlediğim, Yılmaz Duru, Danyal Topatan ve Hüseyin Alp’in oynadığı filmi bir
televizyon kanalında yeniden izleme olanağı bulmuştum. Film, Yılmaz Duru’nun
yönettiği ve başrol oynadığı Erkek Gibi Ölenler’di. Büyükçekmece’ye yakın
köylerden birinde bir cinayet işlenir. Küçük bir kız çocuğu öldürülmüştür.
Cesedi bulup polise bildiren ve daha önce de sabıkası olan seyyar satıcı Osman
Alyüz gözaltına alınır. Daha önce 10 yaşında bir kıza tecavüze teşebbüs ederken
yakalanmıştır. Olay yerinden tesadüfen geçtiğini iddia eden Osman Alyüz
suçsuzluğuna kimseyi inandıramaz, köylü de linç etmek ister ve sorgudaki
baskılara da dayanamayıp suçu kabul eder. Kısa bir süre sonra da kendini asarak
ölür. Polis şefiyse onun suçsuz olduğuna, içten içe inandığı halde müdahale
edemediği için vicdan azabı çeker ve gerçek suçlunun peşine düşer. Masum olduğu
halde suçu kabul eden ve intihar eden seyyar satıcı Osman Alyüz, Danyal
Topatan’dır.
Oynadığı
onlarca ‘kötü adam’ rolü dışında, içimizi burkan, hüzünlü ve aslında çok
sevimli yüzüyle bizleri büyüleyen ‘iyi adam’ rolleri de vardı. Danyal
Topatan’ın nasıl iyi bir oyuncu olduğunu gördüğüm Hudutların Kanunu’nu,
Duvarların Ötesi’ni, Keşanlı Ali Destanı’nı, Muradın Türküsü’nü, tabii ki
Karaoğlan’lı, Tarkan’lı, Camoka’lı filmleri, Yılmaz Güney’in başrollerde olduğu
Canlı Hedef, Seyithan, Toprağın Gelini, Pire Nuri, Yedi Belalılar, Balatlı
Arif, Kozanoğlu, Silahların Kanunu, Kibar Haydut, At, Avrat, Silah gibi
filmleri, Sadri Alışık’lı Ayla Algan’lı Ah Güzel İstanbul’u, ya da Ağaçlar
Ayakta Ölür’ü, Erkek Ali’yi, Üsküdar İskelesi’ni, Komando Behçet’i, Helal Sana
Behçet’i, Maskeli Beşler’i, Maskeli Beşlerin Dönüşü’nü, Kızıl Maske’yi, Zoro
Kamçılı Süvari’yi ve daha birçok filmini defalarca izlemiştim.
Yeşilçam’ın “baba” oyuncularından Danyal Topatan, 1975 yılında yakalandığı
amansız hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrılmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder