22 Mart 2020 Pazar

KÖTÜYÜM KARANLIĞIM BİRAZ ÇİRKİNİM

Eli Wallac (1915-2014)

06 Temmuz 2014
Bütün dünya egemen sinemaları “güzel yüzlü cici hanımefendiler”in, “yakışıklı beyefendilerin”, ‘esas kızlar’ın, ‘esas oğlanlar’ın, iyilerin, güçlülerin sinemasıydı. İyilerin ve güzellerin dünyasında “çirkin”e çok az yer olsa da kötü adamıyla, kötü kadınıyla “kötüler” çatışmanın önemli ayağı olarak hep var oldu.
Sinema tarihinin kült filmlerinden, western klasiklerinden ‘İyi, Kötü, Çirkin’deki ‘çirkin’ Tuco karakteriyle efsaneleşen, sinema tarihinin unutulmaz kötü adalarından Eli Wallach geçtiğimiz günlerde 98 yaşında hayatını kaybetti. Oyunculuğa 15 yaşında tiyatroda başlayan ve sahnede oynamayı yıllarca sürdüren Wallach’ın, sinemadaki ilk rolü 1956’daki Elia Kazan’ın yönettiği ‘Baby Doll’daydı.
Don Siegel’in yönettiği 1958 tarihli sapık bir katili canlandırdığı The Lineup’taki rolüyle sinema kariyerindeki ‘kötü adam’lığa adım atar. Sonrasında çoğu western filmlerde hep kötü adam rolleri oynar. Canlandırdığı unutulmaz karakterleriyle silinemez bir iz bırakır.
Sinemanın unutulmaz kötü adamı Eli Wallach ‘İyi, Kötü, Çirkin’de ve daha pek çok filminde sevenleriyle olmayı sürdürecek.
İYİ KÖTÜ ÇİRKİN
Yeşilçam da güzel yüzlü “cici” hanımefendilerin, yakışıklı beyefendilerin dünyasıydı. Filmlerin başrollerinde, modern masalların büyülü dünyalarında yaşayan bu özenilesi güzellikler hayatın gerçeğinden kopuk birer masal kahramanı gibiydiler.
Bu özelliklere sahip olmayanlarsa yan rollerde oynamak durumundaydılar. Belki de bu yüzden yan roller ve oyuncular daha sahiciydi, hayatın kendisiydi.İşte o yılların bol starlı, “güzel” adamların, “cici” hanımların salon filmlerinin, melodramların dünyasında “sıradan filmlerin” iyi oyuncusu olarak seyirciyi fethederek, “çirkin kral”lığa doğru yol alan biri vardı: Yılmaz Güney. Toplum dışına itilmiş, horlanmış insanların kendini bulduğu bir kahraman. Türk sinemasında bir dönüm noktası olan “Umut” filmine kadar, onlarca vurdulu-kırdılı filmin yanı sıra Kızılırmak/Karakoyun, Hudutların Kanunu ve Seyit Han gibi iyi filmlerde de oynayarak yol almıştı çirkin krallığa doğru… Gönlünü fethettiği seyirci artık onu istiyordu. Güzel adamların dünyasını tuzla buz etmişti. Çirkinliği kendisine öylesine yakıştırmıştı ki, entelektüel bir gangsteri oynadığı, senaryosunu da kendi yazdığı ve yönettiği Yarın Son Gündür filminde kendisini tehdit eden Yakup Bey’e “belki artist olurum, beni Yılmaz Güney’e benzetirler” der. Aldığı yanıt “yok canım sen o kadar çirkin değilsin”dir.
Yılmaz Güney’le başrole tırmanan, adını en üste yazdırmayı başaran “çirkin adam”ların çoğunun adı öncesinde afişlere, jeneriklere giremiyordu. Hep yan rollerin çirkin ya da kötü adamlarıydı onlar. Oysa ‘Çirkinler de sever’di, çirkinler de iyi insan olabilir ve başrol oynayabilirdi; Sinan Çetin’in çektiği, İlyas Salman’ın Müjde Ar’la başrol oynadığı Çirkinler de Sever filminde olduğu gibi. Geçmiş yıllarda da Yeşilçam’ın “çirkin” adamları jön olamamışlardı ama başrol oynamışlardı elbette.
GÜZEL YÜREKLİ BİR ‘ÇİRKİN’ ADAM: DANYAL TOPATAN
Gerçekte iyi kalpli olan ve tanıyan herkesin sevdiği fakat filmlerin çirkin ve kötü adamı, Camoka serileriyle başrolde de oynayan Danyal Topatan çocukluğumun en çok iz bırakan “baba” karakter oyucularındandı.
Çocukluğumun Dokuz Canlı Camoka’sı, birçok filmde oynadığı başarılı rollerle Yeşilçam’da “baba” oyuncu olarak iz bırakmıştı. Set işçisi olarak başladığı sinemada Duvarların Ötesi, Keşanlı Ali Destanı, Muradın Türküsü gibi önemli filmlerde de usta bir oyuncu olduğunu göstermişti Danyal Topatan.
 Danyal Topatan, 1915 yılında Mersin’de doğar. Ermeni asıllıdır; asıl adı Ahmet Danyel Bayrı’dır. Çocukluğu yoksulluk içinde geçer. Gençlik yıllarında Mersin’de tiyatro da yapan Topatan’ın yolu İstanbul’a, Yeşilçam’a düşer ve filmlerde set işçisi olarak çalışmaya başlar. Setlerde işçilikten dekoratörlüğe kadar birçok işte çalışır. 1950 yılında oyunculuğa başlar. Yeteneği fark edilir ve kısa sürede usta bir karakter oyuncusu olur. Suat Yalaz’ın yazıp yönettiği Karaoğlan filmlerinin Dokuz Canlı Camoka’sı 60’lı yılların sonunda “film icabı” yaptığı bütün kötülüklere rağmen hepimizi etkilemişti. 70’li yılların başında izlediğim, Yılmaz Duru, Danyal Topatan ve Hüseyin Alp’in oynadığı filmi bir televizyon kanalında yeniden izleme olanağı bulmuştum. Film, Yılmaz Duru’nun yönettiği ve başrol oynadığı Erkek Gibi Ölenler’di. Büyükçekmece’ye yakın köylerden birinde bir cinayet işlenir. Küçük bir kız çocuğu öldürülmüştür. Cesedi bulup polise bildiren ve daha önce de sabıkası olan seyyar satıcı Osman Alyüz gözaltına alınır. Daha önce 10 yaşında bir kıza tecavüze teşebbüs ederken yakalanmıştır. Olay yerinden tesadüfen geçtiğini iddia eden Osman Alyüz suçsuzluğuna kimseyi inandıramaz, köylü de linç etmek ister ve sorgudaki baskılara da dayanamayıp suçu kabul eder. Kısa bir süre sonra da kendini asarak ölür. Polis şefiyse onun suçsuz olduğuna, içten içe inandığı halde müdahale edemediği için vicdan azabı çeker ve gerçek suçlunun peşine düşer. Masum olduğu halde suçu kabul eden ve intihar eden seyyar satıcı Osman Alyüz, Danyal Topatan’dır.
Oynadığı onlarca ‘kötü adam’ rolü dışında, içimizi burkan, hüzünlü ve aslında çok sevimli yüzüyle bizleri büyüleyen ‘iyi adam’ rolleri de vardı. Danyal Topatan’ın nasıl iyi bir oyuncu olduğunu gördüğüm Hudutların Kanunu’nu, Duvarların Ötesi’ni, Keşanlı Ali Destanı’nı, Muradın Türküsü’nü, tabii ki Karaoğlan’lı, Tarkan’lı, Camoka’lı filmleri, Yılmaz Güney’in başrollerde olduğu Canlı Hedef, Seyithan, Toprağın Gelini, Pire Nuri, Yedi Belalılar, Balatlı Arif, Kozanoğlu, Silahların Kanunu, Kibar Haydut, At, Avrat, Silah gibi filmleri, Sadri Alışık’lı Ayla Algan’lı Ah Güzel İstanbul’u, ya da Ağaçlar Ayakta Ölür’ü, Erkek Ali’yi, Üsküdar İskelesi’ni, Komando Behçet’i, Helal Sana Behçet’i, Maskeli Beşler’i, Maskeli Beşlerin Dönüşü’nü, Kızıl Maske’yi, Zoro Kamçılı Süvari’yi ve daha birçok filmini defalarca izlemiştim.
 Yeşilçam’ın “baba” oyuncularından Danyal Topatan, 1975 yılında yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrılmıştı.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder