22 Mart 2020 Pazar

DEVLET, TOPLUM VE SİNEMA


 19 Ekim 2014
70’li yıllarda yaşanan siyasi cinayetlerin, suikastların, katliamların, faili meçhullerin arkasında Abdullah Çatlı’nın ve (Haluk Kırcı, M. Ali Ağca gibi arkadaşlarının da yer aldığı) ekibinin olduğunu kitaplara, araştırmalara, belgesellere ve iddianamelere yansıyan belgelerden öğreniyoruz.
12 Eylül’de yıllarca biat ve hizmet ettikleri, uğruna onlarca, yüzlerce insanı katlettikleri devletten, birdenbire ‘dışlanan evlat’ muamelesi gören ülkücü kadrolar büyük hayal kırıklığı ve savrulma yaşar. Kullanıldıklarını, hizmet ettikleri devletin işi bitince buruşturup attığını, düşünenlerden silaha, kabadayılığa aşina olanlarının bir kısmı mafyalaşma yolunu seçer.
Çek-senetten, arazi işine kadar birçok alanda kısa sürede “ülkücü mafya” olarak nam salarlar; birçok insanın canını yakarlar. Çeteleşen, mafyalaşan ülkücüler yeniden devletin hizmetine girer ve Özel Harp Dairesi’nin kullandığı silahşörlere, tetikçilere dönüşürler.
Bu kez vatan ve millet için değil kendi kasaları ve kurdukları çıkar ilişkileri için çalışıyorlardır. Çakıcı’lar, Peker’ler vb. bu dönemin ürünüdür, dönemin koşullarından beslenir.
Benzer durumu 90’lı yıllarda itirafçı olan PKK’den ayrılıp devlet ajanına dönüşen kadrolarda ve devlet yanlılarından oluşan korucularda görürüz. Bölgede kirli savaşın rantı büyüdükçe devletin hizmetinde operasyondan operasyona koşan, can alan, itirafçıların korucuların, özel tim, özel harp kadrolarının bir kısmı kontrolden çıkarak çeteleşir, mafyalaşır. Yeşil-Mahmut Yıldırım, Cem Ersever gibi figürler öncesi olsa da bu dönemden çokça beslenir.
ÇETE ÇETE İÇİNDE
Belli dönüm noktaları, ‘milat’ oluşturan olaylar, tarihler vardır. 70’li yılların 12 Mart sonrası ilk miladı 34 kişinin hayatını kaybettiği, 136 kişinin yaralandığı 1 Mayıs 1977’ydi. Düğmeye basılmış ve yüzlerce insanın yaralandığı, hayatını kaybettiği suikastlerin, katliamların, faili meçhul cinayetlerin olduğu kanlı, acılı süreç 12 Eylül darbesiyle sonuçlanmıştı.
Devlet her dönemde, her koşulda çete, mafya üretiyor, çıkar grupları yaratıyordu. Çeteleşen, mafyalaşan devletin askeri, polisi, bürokratı, siyasetçisi, her kademeden yöneticisi de bu kirli çıkar ilişkilerine bulaşır; devletin kendisi çeteleşir, mafyalaşır. Bir yandan da devlet içinde örgütlenen tarikatlar vardır.
3 Kasım 1996 tarihi de, 80 sonrasının en önemli milatlarından, dönüşüm noktalarından biridir; önemlidir. 12 Eylül darbesinden bu yana devlet katında yaşanan kirlenmeyi, çeteleşmeyi açığa çıkaran ‘Susurluk kazası’ bu tarihte yaşanır; devletin kirli ve karanlık ilişkileri ortalığa saçılır. Ölenlerden Mehmet Özbay sahte kimlikli kişinin Abdullah Çatlı olduğu anlaşılır.
70’li yıllardaki birçok cinayetin ve katliamın sorumlusu, planlayıcısı, azmettiricisi, faili olduğu halde sahte kimliklerle, pasaportlarla devlete, Özel Harp Dairesine, ‘devlet mafyasına’ hizmetini sürdüren, bu nedenle de elini kolunu sallayarak dolaşan Abdullah Çatlı, Susurluk enkazında “ölü ele geçirilmiştir.” Korkut Eken, Meclis Araştırma Komisyonu’nda Abdullah Çatlı’nın 1980 öncesinde de devlet tarafından kullanıldığını söyler.
FAİLİ DEVLET DÖNEMİ
Önce en acısından, en kanlısından gerçeğini yaşarız; ev-köy-orman yakmalarıyla, faili meşhur cinayetleriyle, insan kaçırmalarıyla, asit kuyularıyla, toplu mezarlarıyla, ense köküne sıkılan tek kurşunlarıyla, domuz bağlarıyla… Sonra kurgu dünyasının beyaz camına, beyazperdesine yansıyan suretlerini ve gölgelerini izleriz “gerçek olaylarla, kişilerle ilgisi olmadığı” uyarısı yapılan sinema filmlerinde, televizyon dizilerinde; Genelkurmay, 16 Kasım 1990’da “Dünyadaki yeni gelişmeler karşısında askeri stratejilerde değişiklik meydana geldikçe Özel Harp Dairesi’nin görevleri de gözden geçirilecektir” açıklamasını yapar. Özel Harp Dairesi’nin adı 1994 yılında Özel Kuvvetler Birliği olarak değiştirilir

Demirel’in Cumhurbaşkanı seçilerek başbakanlıktan ayrılmasıyla DYP genel başkanlığına aday olan Tansu Çiller, 13 Haziran 1993’te genel başkan seçilir. Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olarak 25 Haziran 1993’ten 6 Mart 1996 tarihine kadar başbakanlık yapar.
90’lı yıllar, Türkiye’nin kanlı, karanlık acılı yılları olarak geçer tarihe. 31 Ocak 1990’da Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle başlayan dönemin siyasi cinayetleri, suikastlar günümüze dek sürer; Çetin Emeç (7 Mart 1990), Turan Dursun (4 Eylül 1990), Bahriye Üçok (6 Ekim 1990), Vedat Aydın (5 Temmuz 1991), Musa Anter (20 Eylül 1992), Uğur Mumcu (24 Ocak 1993), Ahmet Taner Kışlalı (21 Ekim 1999) öldürülür. Bu dönemde yüzlerce, binlerce faili meçhul cinayet işlenir; katliamlar yapılır.
Susurluk kazası hesap sorma, temizlenme açısından büyük bir umut ve fırsat yaratsa da suçlulardan, sorumlulardan hesap sorulamaz. Devlet içi hesaplaşmada bir kanat tasfiye edilmiş, birilerine gözdağı verilmiştir ama halk yararına kimseden hesap sorulamamıştır. Sonraki davalarda da 90’lı yıllarda yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin, yargısız infazların hesabı henüz sorulamamıştır.
Devlet-Özel Harp iş başındadır; Kontrgerilla faaliyetleri aralıksız sürer. 1993 yılında devlet yönetiminde köklü değişiklikler gündeme gelir ve “terörle mücadelede” şahinler devri başlar. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne Mehmet Ağar’ın getirilmesiyle polis daha aktif bir konuma geçer ve Özel Harekât Timleri ön plana çıkar. Mehmet Eymür de MİT’e dönmüştür. Mehmet Ağar, Korkut Eken’i müşavir ve Özel Harekât Timlerinin eğiticisi olarak görevlendirir. İbrahim Şahin’in Özel Harekât Daire Başkanlığı’na getirilmesiyle Korkut Eken’in nüfuzu da artar. Yeşil, Cem Ersever, Abdullah Çatlı, ‘Çiller Özel Örgütü’ ve JİTEM de faaliyettedir.
GÖLGELER VE SURETLER
Bütün bu yaşanmışlıklar, acılı, kanlı ve karanlık tarih devletin ‘mafya-bürokrat-tarikat-siyaset’ bağındaki kirli ilişkileri Susurluk kazası sonrasında televizyon dizilerine, sinema filmlerine yansır. Deli Yürek namlı, Yusuf Miroğlu suretinde karşımıza çıkarılan karakter etrafında Bumerang Cehennemi’nin kapısı açılır. Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ını, Çakır’ını, Sağır Oda’nın Aras Dağlı’sını ve diğerlerini tanırız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder